Tahir Elçi’nin vefatını duyunca şahsen de tanıdığım için çok üzüldüm. Elbette öncelikle ailesi, yakınları ve dostları için büyük bir kayıp ve acı. Ancak, Kürt meselesinde çözüme barışçı katkı yapabilecek bir aktör olduğu için ülke için de ayrıca kayıp. Sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Ölümler kişinin yakınlarına büyük acı veriyor, ancak siyasî ölümlerin ayrıca “sansasyonel” bir boyutu var. İşte bu boyut, bazılarının bu ölümleri, siyasî kavganın basit birer malzemesi haline dönüştürmelerine fırsat veriyor.
Siyasî ölümler dünyanın her yerinde siyasî mücadelenin parçası ve aracı olarak kullanıla gelmişlerdir. Zaten siyasî cinayetler/katliamlar mesaj verme, çatışma çıkarma, grupları galeyana getirme vb. hedeflere ulaşmak maksadıyla işlenirler.
Ancak son dönemde, siyasî ölümleri araçsallaştırma hususunda kabul edilmesi ve anlaşılması zor bir tablo ile yüz yüzeyiz.
Olay gerçekleştiğinde daha olayın ne olduğu anlaşılmadan, ölen insanların kanı kurumadan, sevdikleri ne olduğunu öğrenemeden sosyal medya üzerinden hızla bir ölüm ve kan pazarı kuruluyor. Ölüm tacirleri hiç vakit kaybetmeden pazara akın ediyorlar. Akan kanın buğusunu, ölenlerin bedenlerini, yaralananların gözyaşlarını adeta kendi siyasî mallarının pazarlamasında kullandıkları bir reklam filmine malzeme yapıyorlar.
Bu insanlar ne gerçeğin kendisiyle ilgileniyorlar, ne ölenlere sahiden üzülüyorlar, ne de geri kalanların acısına hürmet gösteriyorlar. Tek gayeleri var, yürüttükleri siyasî mücadelede, eldeki siyasî sansasyonu kâra dönüştürerek, kendi siyasî hareketlerinin PR kasasına aktarmak.
En son Elçi’nin öldüğü olayda bunun bir örneğini daha yaşadık. Henüz olay bile sona ermeden, çatışma devam ederken, Elçi’nin öldüğü teyit edilmeden, sosyal medya ölüm tacirlerinin kesin hükümler içeren ve kin-nefret pompalayanmesajlarıyla doldu taştı. Olay yerinde bile bulunmayan bu insanlar kimin, nasıl ve kim tarafından hangi amaçla öldürüldüğü konusunda o anda emindiler.
Bazıları, Elçi’nin ‘PKK militanlarının ilçeden ayrılması ve hendeklerin kapatılması çağrısı’ yaptığı veya yapacağı için, yine PKK tarafında öldürüldüğünü, her nasılsa biliyorlardı! Diğerleri ise, Elçi’nin tutuklama istemiyle önce hedef gösterilip sonra da bizzat polisler tarafından kasten öldürüldüğünden en ufak bir şüphe duymuyorlardı!
Bu kişiler gayri ahlâkî davranıyorlar. İlk olarak, siyasî ihtirasları yüzünden bilinçli veya gaza gelerek olay hakkında yalan yanlış gözetmeden yaydıkları bu haber ve yorumlarla temiz ve güvenilir bilgi edinmeyi zorlaştırıyorlar. Böylece kaotik ve provokatif bir iklim yaratıyorlar. Başka çatışmaların ve ölümlerin yaşanabileceği yeni olayların tetiklenmesine uygun bir ortama katkı sağlıyorlar. Kör nefreti ve düşmanlığı pompalıyorlar.
İkinci olarak, hayatını kaybedenlere ve arkada kalanlarına saygısızlık yapıyorlar. Bedenlerin defnedilmesine, yasların tutulmasına ve acılarının yaşanmasına fırsat bırakmadan acılar üzerinden siyasî pozisyonlarına haklılık devşirmeye çalışıyorlar. Bunun için her türlü görüntüyü ve malzemeyi fütursuzca kullanıyorlar.
Üçüncü olarak, bazıları da olayların üstüne atlayıp, vicdan kuaförlüğü ve ucuz siyasî fedailik yaparak kendi kişisel imajlarını ve kariyerlerini parlatmak derdine düşüyorlar.
Bu ahlaki ölçüsüzlüğü vahim hale getiren husus ise, bu kesimin dar bir sanal troll-grubundan ibaret olmaması. Bilakis bunların başını toplumda önemli rolleri ve yerleri olan siyasetçi, gazeteci ve akademisyenler çekiyor.
Ne yazık ki, bu ülkede siyasî reklam için sudan ucuz malzeme; başkalarının hayatı ve acıları!
Yeni Yüzyıl, 30.11.2015