Türkiye tam bir hukuk devleti mi? Yargı mensupları dâhil hiç kimsenin bu soruya tereddütsüz evet diyeceğini sanmam. Türkiye ne zamandan beridir ideal bir hukuk devleti olamama durumunda? Bu soruya çok dikkatli cevap verilmeli. Meselâ, 2010’dan beridir yargı bu durumda dersek, önümüze yargının 2010 öncesindeki perişan hâliyle ilgili bilgi konabilir. Şüphesiz, cevapta, ideolojik bakışlar önemli. Bir Kemalist, tek parti döneminde çok iyi hukuk devleti olduğumuzu, demokrasiye geçilmesiyle her şeyin değiştiğini öne sürebilir. Bir liberal demokrat ise tek parti diktatörlüğünden çıkışın hukuk devleti olmaya geçiş sürecini başlattığını ancak makul bir noktaya hiçbir zaman ulaşamadığımızı söyleyebilir. Türkiye’de hukuk devletiyle ilgili tartışmalarda en fazla dikkat çeken şey, yargı bürokratlarının görev yerlerinin değiştirilmesi ve bazı hâkimlerin/savcıların meslekten atılması, hatta yargılanmaya başlaması. Bunu nasıl görmeliyiz? Bu, yürütmenin yargı bürokrasisine yargı bağımsızlığına zarar verecek şekilde müdahalesi midir yoksa başka türlü okunabilir mi? Türkiye’de yargının durumunun uluslararası raporlara da konu olduğu malum. Bunların çoğu yargı bağımsızlığının gerilemekte olduğunu söylüyor ve bu hükme varırken esas olarak tayin ve azillere bakıyor. Ancak, bu raporların tamamıyla doğru bilgilere dayandığı şüpheli. Söz konusu tayin, azil ve yargılamalar bir boşlukta cereyan etmiyor. Ülkedeki fiilî durumdan, yargı içi otonom yapılanmadan ve icraatlarından habersiz olanların bu konular hakkında yapacağı yorumlar gerçeklikten kopuk olabilir. Gerçeklik ne? Herkes bir şeyler söyleyebilir. Bana göre en önemlisi yargı organlarındaki kimselerin ne diyeceği. Gelin gerçekliğin ne olduğunu yargı mensuplarından öğrenmeye çalışalım. Yargıda Birlik Derneği üyelerinden gelen aşağıdaki açıklamaları okuyalım: “Yargıda Birlik Derneği Başkanı Birol Kırmaz, Paralel Yapı’ya karşı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) yürütülen faaliyetleri takip ettiklerini belirterek, ‘HSYK’nın, Paralel Yapı’yla mücadele konusundaki çalışmalarının yeterli olmadığı kanısındayız. Bu çalışmaların daha etkin, verimli olması konusunda hem fikiriz. İradesini başkalarının emrine tahsis etmiş olanların Türk yargısı içinde olmaması gerektiğini düşünüyoruz!’ dedi. Kırmaz, son HSYK seçimlerinden önce yaşananlara değinerek, ‘Bir yapı düşünün, ülkenin Genelkurmay Başkanını tutukluyor, ülkede aydın gördüğü birçok kişiyi sahte deliller üreterek 4-5 yol cezaevinde tutuyor ve bunların hepsi yargı eliyle yapılıyordu’ dedi. Yargıda Birlik Derneği Başkanlık Divanı Üyesi Musa Heybet ise yargı camiasında Paralel Yapı’nın kurduğu korku dağlarının kırılmaya başladığını söyledi. Heybet şöyle konuştu: ‘…Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk gibi davalardaki uygulamalar bizi rahatsız etti. Ama o zamanlarda bu cesareti hâkim ve savcılardan beklemek zordu, ya haksızlığa uğrayacağı ya haksız yere soruşturma geçireceği ya da bir şeye bulaştırılacağı korkusuyla. O cesaret o zaman gösterilemedi. Ama şimdi duruma farklı. Korku imparatorluğunu herkesin anlaması lazım. Hâkim, savcı net olur. Siyasal görüşüyle değil, kararıyla konuşur. Yargıda Birlik, hâkim ve savcılar için büyük bir özgürlük alanı yarattı. Artık bu korku dağları kırılmaya başladı. Hürriyetin ne olduğunu anladık. Kimsenin hürriyetinin kısıtlanmasına izin vermeyeceğiz’.” Yargıda Birlik Derneği tek görüşteki kimselerin birliği değil, bir koalisyon. Atatürkçü, Alevi, ülkücü/milliyetçi ve dindar/ muhafazakâr yargı mensuplarından müteşekkil. Hedefi yargıdaki otonom yapılanmayı dengelemek ve daha önceki haksızlıkları giderip yenilerinin yapılmasını engellemek. Yargı kurumlarında ne olduğunu hiç kimse YBD üyelerinden daha iyi bilemez. Yargıdaki otonom yapılanma gerçeğini hesaba katmadıkları takdirde, gerek ülke içindeki gerek ülke dışındaki kişilerin ve kuruluşların Türkiye’de hukuk devletinin durumu hakkında söyledikleri sözler, yaptıkları yorumlar asla ciddiye alınamaz.
Yeni Yüzyıl, 25.11.2015