30 Mart 2014 yerel seçimleri, genel Türkiye siyaseti için çok büyük bir önem arz ediyor. Zira seçimlere bir “genel seçim” anlamı yüklenmiş durumda. Alınacak sonuçlar iktidarın ve muhalefetin yürütmekte oldukları politikaların kabulü veya reddi olarak değerlendirilecek. Seçimlerden çıkacak tablonun ışığında Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlere dair hesaplar gözden geçirilecek, partilerin yönetim katlarında değişimler gündeme gelecek. Bu sebeple kan normalden daha hızlı akıyor, sinirler tel tel geriliyor. Sadece genel Türkiye siyaseti bakımından değil, Kürt siyaseti bakımından da bu yerel seçimlere her zamankinden daha çok önem atfediliyor. Çünkü bölgede uzun zamandır devam etmekte olan ve AKP ile BDP arasında rekabetle şekillenen bir siyasi yapı var. Diğer siyasi partilerin ve grupların siyasi açısından ağırlık teşkil edecek oy oranları bulunmuyor. İşte iki partiye dayanan bu siyasi düzenin değişip değişmeyeceğini gösterecek olması nedeniyle 30 Mart’a çok büyük bir değer biçiliyor. Burada yeni bir aktör devreye giriyor: HÜDA-PAR. Bilindiği üzere HÜDA-PAR, Türkiye Hizbullahı’nın siyasi temsilcisi olarak görülüyor. Parti seçimlere girip girmeme noktasında uzun bir iç tartışma yaptı ve nihayetinde seçimlere girme kararı aldı. Amacı, AKP ve BDP’nin dışında üçüncü bir güç odağı haline gelmek ve bölgedeki siyasi manzarayı değiştirmek. Bunun için de seçimlere sıkı bir şekilde asılıyor, seçimlerde dikkate değer bir başarı sağlayarak Kürt siyasetinde sözü geçen bir aktör olmayı amaçlıyor. Çatışma ve endişe HÜDA-PAR’ın siyaset zemininde mücadeleye girişmesi bölgedeki siyasi tansiyonu yükseltti. Bunun tarihi bir arka planı var. 1990’ların özellikle ilk yarısında bölgede PKK ile Hizbullah arasında çok şiddetli çatışmalar yaşandı. İki taraf da çok kayıplar verdi. 2000’lere gelindiğinde Hizbullah -açık bir deklarasyon yayınlamadı ama- silahlı mücadeleyi bıraktı, önce sosyal ve sivil alanda örgütlenmeye başladı. Ardından HÜDA-PAR’ın kuruluşuyla birlikte siyasi yarışın içine katıldı. Bu süre zarfında PKK ile Hizbullah arasında herhangi bir ilişki kurulmadı, geçmişte yaşananlara dair bir uzlaşma veya barışma söz konusu olmadı. Dolayısıyla hem onlar, hem de onların siyasetteki izdüşümleri olan BDP ve HÜDA-PAR için gerginlik devam ediyor. Birbirlerine karşı son derece müteyakkızlar, aralarında bir çatışma potansiyeli her zaman mevcut. Bu sebeple küçük de olsa bir münakaşa anında bir çatışmaya dönüşebiliyor. Taraflar arasında bir çatışma olduğunda ve ya bir çatışma ihtimali belirdiğinde 1990’ların kötü hatıraları canlanıyor ve Kürt kamuoyu endişeleniyor. Doğrusu kısa bir zaman diliminde bu endişeyi haklı kılacak birçok olay da meydana geldi. Önce Dicle Üniversitesi’nde öğrenciler çatıştı. Diyarbakır diken üzerinde üç gün geçirdi. Arkasından Batman’da, bir kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay yaşandı. Son günlerde ise Van’da ve Diyarbakır’da yine gerginlikler ve çatışmalar oldu. Bilhassa 10 kişinin yaralandığı ve üç aracın yakıldığı Diyarbakır-Lice’deki olay, herkesin yüreğini ağzına getirdi. Tehlikeli gidişat Bu, çok tehlikeli bir hâl. Nispeten küçük yerleşim birimlerinde bu çatışmaların büyümesi önlenebilir. Fakat yaygınlık kazanıp da büyük şehirlere sıçradığında küçük bir kıvılcım bir yangına dönüşebilir ve Kürtler arasında yeni bir şiddet dalgasını kabartabilir. Bunun kimseye bir fayda sağlamayacağı, tersine tüm toplumsal kesimlerin bundan zarar göreceği izahtan vareste olsa gerektir. Bunun için yakın geçmişe bakmak yeter de artar bile. Dolayısıyla herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli ve azami bir sorumlulukla hareket etmeli. Sorumluluk babında BDP ve HÜDA-PAR’ın ivedilikle tavır geliştirmesi gereken üç nokta var: İlki, her iki parti de seçimlerin güvenli ve demokratik bir ortamda yapılabilmesi için destekçilerine şiddetten uzak durmaları çağrısını yapmalı. Partiler, siyasi tercihleri ve faaliyetleri kısıtlayacak veya manipüle edecek eylemleri tasvip etmeyeceklerini, bunları gerçekleştirenlere müsamaha göstermeyeceklerini -tevil götürmeyecek bir açıklıkla- ilan etmeli ve bunun takipçisi olmalılar. İkincisi, partiler provokasyona açık bir durumun varlığını daima göz önünde bulundurmalı ve taraftarlarını provokatif eylemlere karşı uyarmalılar. Her daim soğukkanlı ve itidalli davranmaları konusunda telkinde bulunmalılar. Keza birbirlerine karşı kullandıkları dile dikkat etmeli, kitleleri galeyana getirecek ifade ve beyanlardan imtina etmeliler. Ve üçüncüsü, partiler sorunların çözümü için bir diyalog mekanizması geliştirmeliler. Bugüne kadar olan olayların nedenleri çözmeye çalışmalı, bundan sonra bu türden hadiselerin yaşanmaması için alınmaması lazım gelen önlemleri belirlemeliler. Hazırlıklarını bu hassasiyetle yürütmeliler. Bunun için ise her şeyden önce konuşmaları gerekiyor. Birbirini görmezden gelerek veya yok sayarak herhangi bir sorun çözülemez. O halde taraflar birlikte yaşayabilmenin kodlarını üretebilmek için kendi aralarında konuşabilme becerisini göstermeliler. Daha fazla geç kalmadan.
Serbestiyet, 05.02.2014