“İçindeyken göremezsiniz” derler. Bunun için gündelik olandan sıyrılıp, biraz yukarıya çıkıp, Nesimi’nin dediği gibi, içinde kendimizin de yer aldığı “alemi seyreylememiz” gerekir. Bazen insanlar ne kadar önemli bir tarihi ânın içinde olduklarını kendileri bile idrak edemeyebilirler. O tarihi ânın aktörleri, tarihi yapanlar, sonradan “kahramanlar” olarak anılırlar.
***
Kürt Barışı bu ülkenin 90 senedir başına gelen en güzel şey. İnkârla başlayıp, tedip, tenkil, tehcir, katliam, asimilasyon, çatışma ve ölümlerle devam eden bir kabustan uyanma iradesini gösteriyoruz. Bu kuşak ve onun siyasi aktörleri, önceki kuşaklardan birinin başımıza açtığı bu sorunu çözmeye çalışıyor. Ve benim üniversite yıllarımdan, Kürt sorununun ne olduğunu, geçmişte ne yaşandığını öğrendiğimden ve ahlaki anlamda kendimi bir taraf olarak hissettiğim günlerden beri, en çok arzuladığım şeyler oluyor. Belki çoğumuzun zihninde canlandırdığı şekilde, kendi ideal aktörleri ve kahramanları tarafından değil, belki kendi siyasi tahayyülündeki gibi de değil, hatta onu yanlışlayacak biçimde, ondan çok daha farklı şekilde oluyor. Ama oluyor.
***
Dün, yani 2015’in 21 Mart’ının serin ve yağmurlu Nevruz günü, Diyarbekir meydanında, barışa giden yolda çok önemli bir merhaleye gelindiğini gösteren bir mesaj yankılandı. Öcalan, Türkiye devletine karşı yaklaşık 40 yıldır yürütülen silahlı mücadeleyi sonlandırma gündemli bir kongre çağrısı yaptı. Dolmabahçe Sarayı’nda resmen ilan edilen 10 maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatmaktan söz etti. “Eşme ruhu”nu halklar arasındaki yeni bir tarihin sembolü olarak selamladı.
***
Şimdi eşit vatandaşlık temelinde, insan haklarına dayalı bir sistemi birlikte tesis etmeye çok daha yakın bir noktadayız. Ülkedeki silahlı mücadeleyi sonlandırma çağrısı, şiddetin tasfiyesi ve yeni bir mutabakatın oluşması sürecinde bir dönüm noktasıydı ve bu gerçekleşti. Dolmabahçe Deklarasyonu ise ülkede Kürt Sorunu hiç yaşanmamış olsaydı bile ihtiyacımız olan adil ve makul talepler içeriyor. O 10 maddenin, işi yokuşa sürme anlamına gelecek, karşılanması güç veya afaki talepleri ifade etmemesi de güveni pekiştiriyor. Eşme göndermesi ise, Kürt Barışının henüz tamamına erdirilmemiş haliyle bile, -taraflar bu yolda yürüme iradesi gösterdikleri ölçüde- eski husumetleri dayanışmaya dönüştürme potansiyeline ve gelecekteki ortak kazanımlara işaret etmesi bakımından önemli.
***
Ama yine de başarı tarihi bir zorunluluk değil. “Zamanın ruhu” da tek başına bunu garanti etmiyor. Hayatın ve siyasetin iç çelişkileri, sürecin bundan sonraki aşamalarında da inişler ve çıkışlar, olabileceğini söylüyor bize. Bu yüzden de barış hâlâ çok emek istiyor. Süreci tamamına erdirmek, bu tarihi ânın doğru tarafında duranların, adaleti ve hayatı geçici siyasi kavgalara üstün tutanların çabalarıyla mümkün olacak. Tam da bu yüzden, Erdoğan’a, Hükümete, Öcalan’a, HDP’ye ve PKK’ya karşı haklı veya haksız öfkeleri paranteze alıp, barışa gündelik siyasetin gürültüsünden uzaklaşarak, onun içindeki kendimize bile mesafeli bir yerden bakabilmek gerek.
Serbetiyet, 22.03.2015