Bu dediklerimin olması şiddetin sonlanmasına, barışın tesisine bağlıdır. Bunun kolay bir iş olmadığı malum. Bunu ne bir gün içinde ne de hiçbir sarsıntı ve sıkıntı olmadan gerçekleştirebiliriz. Savaş en kolay iştir; barış ise en zor. Türkiye barışı tesis etmeyi ve problemi ebediyen çözmeyi başarmak zorunda. Bunun için ilk önce tarafların masada ne olursa olsun oturmaya ve çözüm yolunda ilerlemeye kararlı olması lâzım. İyi kötü bu irade var. Ancak, hem bazen karşılıklı iradelerde boy gösteren çözülme emareleri hem de süreci akamete uğratmak için çevrilmedik dolap kalmaması sivil toplumun çözüm-barış sürecine sahip çıkmasını hayatî hale getiriyor. İşte bu ihtiyacı gören farklı sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik arka plandan insanlar bir araya gelerek ”Her Şeyi Bırak Barışa Bak” platformunu oluşturdu. Yeni katılımlara hazır ve açık olan bu platform 4 Kasım”da İstanbul”da düzenlenen bir basın toplantısında aşağıda aktaracağım açıklamayı yaparak yola çıktı:
”Bugüne kadarki bütün barış denemelerimiz eski devlet aklının duvarlarına çarpıp parçalandı. Yıllarımızı, canlarımızı, çocuklarımızın geleceğine yatıracak kaynaklarımızı, uzadıkça anlamsızlaşan bir savaşta heba ettik. Ortak aklımız, ortak vicdanımız, bizi bize bağlayan bin yıllık hukukumuz, hakikatimiz felç edildi. Gerçekte var olmayan bir düşmanlığın peşinden 30 yıl sürüklenerek, gençlerimizi namluya sürülen mermiler gibi harcadık. Hep birlikte harcadık.
Şimdi ilk defa barışa bu kadar yakınız. Tarihimizin toplumdan en yüksek desteği alan yerli ve bize has projesi Çözüm Süreci”yle, ilk defa barışın kapısına kadar geldik. Artık barışın ışığını görüyor, sıcaklığını hissediyoruz. Elimizi tutsak dokunacağız. O kadar yakın, o kadar gerçek.
Ama yine yolumuza taş koyanlar var. Hükümet devirme girişimleriyle, sokak isyanlarıyla, itibarsızlaştırma kampanyalarıyla gözümüzü, gönlümüzü, dikkatimizi barıştan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. En küçük aksaklıkta ”Süreç çöktü. Böyle barış olmaz” korosu devreye giriyor. Küçük ama etkili bir azınlık, aklımızı çelip bizi yeniden savaşa sürüklemek istiyor.
Bütün Türkiyelilere çağrımızdır:
Çözüm süreci, kesintiye uğratılan bin yıllık kardeşliğimizin yeniden tesisine sunulmuş büyük bir imkândır. Gerçek potansiyelimizi açığa çıkaracak büyük bir fırsat, büyük bir nimettir. Yeni Türkiye”nin kuruluşunda bir sıçrama tahtasıdır. Sadece bizim değil, bugün kanlı oyunlarda perişan edilen sınır komşularımızın da aydınlığa çıkış anahtarıdır.
Gelin bu defa savaş çığırtkanlarına izin vermeyelim. Onlar bir avuç, biz milyonlarız. Yeni Türkiye”nin yeni ortak aklını hep birlikte inşa edelim. Barışın ağır yükünü bir avuç fedakâr insanın omuzlarına bırakmayalım. İstasyonda tren bekler gibi barışı bekleyip, kenardan seyretmeyelim. Kardeş soframızı el ele, omuz omuza kurup, barışın tatlı meyvelerini hep beraber yiyelim. Bu sofrada hepimize yer var.
Büyük barışımızı kurmak için ”muhtaç olduğumuz kudret” kadim Anadolu topraklarının geleneklerinde mevcut. Yeter ki dikkatimiz dağılmasın, barışa odaklanalım.
Gelin Türkiyeliler;
Her şeyi bir kenara bırakalım. Barışa bakalım”.
Ben bu çağrıyı üstüme aldım ve Her Şeyi Bırak Barışa Bak platformuna kapıldım. Her duyarlı vatandaşı aynı şeyi yapmaya ve sürecin aktörlerine çözüm-barış sürecinin sahibinin tüm toplum olduğunu bildirmeye, göstermeye davet ediyorum.