Amerika güçlü bir demokrasi olmakla övünüyor. Buna hakkı var, zira, gerçekten, yeni dünyanın en eski demokratik cumhuriyeti. Ancak, buna rağmen, bir ülkenin demokratik olması onun “Amerika”nın iyi bir arkadaşı” olmasını garanti etmiyor. Demokrasi olmaması da Amerika”nın iyi arkadaşı olarak görülmesine ve iyi muameleye tâbi tutulmasına engel teşkil etmiyor. Demokrasi şampiyonu ABD dünyanın en anti- demokratik rejimlerinden bazılarıyla on yıllardır kol kola. Söz gelimi Suudi Arabistan. ABD menfaatlerine hizmet ettiği sürece, bu ülkedeki insan hakları ihlâlleri ABD”nin eleştiri menziline girmiyor. ABD sevmediği yönetimlere karşı darbe girişimlerini başlatabiliyor, destekleyebiliyor. Son örnek Mısır. İslam coğrafyasında demokrasiyi getirme sınamalarına izin vermeyen Batı lideri ABD, buna rağmen birçok ülkeye demokrasi zaviyesinden eleştiriler yapmaktan çekinmiyor.
Ortadoğu olduğundan daha karışık, karmaşık hâle geldiyse bunda genel olarak Batı”nın yakın dönemler itibariyle ABD”nin büyük payı olduğu açık. ABD yalan belge ve bilgileri gerekçe göstererek Irak”ı işgal etti. Irak halkına demokrasi ve uygarlık götürüleceğini ileri sürerek işgali savunan Amerikalılar çıktı. Türkiye”de Amerikan görüşlerini seslendiren bazı meşhur köşe yazarları da aynı telden yazdı, çizdi. İşgalle yüzbinlerce kişinin ölmesine sebep olan ABD Irak”ta kendisine yakın ve Şiilerin kontrolünde bir hükümet kurdurdu. Maliki”nin Sünnileri ayrımcılığa tabi tutmasını dert edinmedi. Bu ayrımcılık Irak”ta toplumsal ayrışmayı teşvik etti.
Suriye”de bir diktatörün iktidar hırsı yüzünden çıkan ve hâlen süren iç savaşta yüzbinler öldürüldü. Başlangıçta Türkiye”nin de aralarında bulunduğu müttefikleriyle Esed”i devirmek için hazırlanan ABD birkaç ay içinde yan çizdi. Bu yüzden özellikle Türkiye zor durumda kaldı. İç politikada Türkiye sanki ABD”den bile daha fazla güce sahipmiş gibi, Suriye”de olan biten her şeyi hükümete fatura etmeye kalkışanlar çıktı. Oysa Türkiye ABD”yi Suriye”de Esed rejimi hızla devrilip tüm toplum kesimlerini temsil edecek bir yönetim kurulmadığı takdirde kötü şeyler olabileceği yolunda defalarca uyardı. ABD bu uyarılara kulak asmadı. On binler zulme uğrar ve katledilirken Suriye için adım atmadı. Meselâ, Esed”e uçuşa yasak alan ilan ederek ılımlı muhalefetin elini güçlendirmede öncü olmadı. Bu yüzen savaş uzadı. Savaş uzadıkça ılımlı gruplar mesafe alamazken radikal gruplar doğdu ve gelişti. IŞİD Irak ve Suriye”deki bu ortamlar sayesinde ortaya çıktı ve büyüdü.
Ne zaman ki bazı Batılı gazeteciler ve siviller IŞİD tarafından insanlık dışı bir şekilde infaz edildi, ABD ayağa kalktı ve “iyi arkadaşlarını” harekete geçirme çalışmalarına başladı. Bu yöndeki çabalarını hâlâ sürdürüyor. Ama kullandığı lisan etnosentrik. Amerikan vatandaşlarının korunmasının temel hedefi olduğunu söylüyor. İyi de, diğer ülkelerin vatandaşları sizin vatandaşlarınızın güvenliği için niçin sorumluluk üstlensin? Karşılığında onlara ne vaat ediyorsunuz? Ayrıca, zikzakları takip edilemeyecek kadar hızlı olan ABD”ye bölge ülkeleri ve güçleri nasıl güvenebilir? ABD”nin bugün düşman gösterdiği IŞİD”i yarın müttefik ilan etmeyeceğinin garantisi var mıdır?
Türkiye dış politikasını ABD”nin değil kendisinin ihtiyaçlarına ve önceliklerine göre belirlemeli. Batı blokundan kopmamalı ama Batılı merkezlerin tüm taleplerine sorgusuz sualsiz müspet cevap veren bir ülke olma konumuna da düşmemeli. Başka bir deyişle, dış politikada “Amerika”nın iyi bir arkadaşı” olarak değil, kendi çıkarlarına, demokrasiye ve genel insanî değerlere hizmet eden bir aktör olarak hareket etmeli.