Katolik Kilisesi uzunca bir süre din özgürlüğüne ve liberal demokrasiye de karşı tavır aldı. Din özgürlüğünü günahkârlığa, insanların günah işlemesine ruhsat verme olarak gördü. Kâr amaçlı ekonomik davranışı günahkâr bir davranış addetti. Klasik insan hakları doktrinini de Katolik inancına rakip olarak yorumladı. Türkiye”nin akademik dünyasında umutsuzca farkına varılmayı ve araştırılmayı bekleyen muazzam bir fikrî-felsefî dönüşümle Katolik Kilisesi 1960″ların ortalarında klasik insan haklarını ve liberal demokrasiyi reddeden çizgisini terk etti. Piyasa ekonomisini de zenginliğin ve dolayısıyla hayırseverliğin kaynağı olarak kabul ettiğini açıkladı.
Ancak, tarihi gösteriyor ki, Kilise, bir fikre öncülük yapmaktan ziyade popüler fikirlere uymayı ve nabza göre şerbet vermeyi seviyor. Bu yüzden, bugünlerde, 2008″den beri yapılan saçma, mesnetsiz ama dizginsiz piyasa ekonomisi eleştirilerine katılmayı tercih ediyor. Mevcut papanın yukarda aktardığım son sözleri, bu tercihin yeni bir yansıması. Ancak, şüphesiz, papazlar, bizdeki bazı din hocalarından farklı olarak, yanılmazlık vasfına sahip ve eleştirilemez değil.
Papa yanılıyor. Her şeyden önce, “”biz”” zamiriyle konuşması hata. O “”biz”” ile tüm insanlığı değil kendisini, en fazlasından ona sıkı sıkı bağlı kimseleri kastedebilir. Bütün insanlık adına konuşma yetkisi yok. İkincisi, özgür bir toplumda putlara tapmak da bir haktır. Kim neye tapacağına kendisi karar verir. Puta tapmanın Papa”ya göre yanlış olması fikri sadece Katolik Kilisesi”ni bağlar. Din özgürlüğü, insanın neye niçin tapacağını seçmede sınırsız özgürlüğe sahip olmasını gerektirir.
Papa”ya haksızlık etmeyelim. “Paraya tapma” harcı âlem bir laf ve yalnızca papa tarafından kullanılmıyor. Sağcı ve solcu kolektivistler, paranın fonksiyonlarından ve faydalarından haberdar olmayanlar, piyasa ekonomisi bilgisinden nasiplenemeyenler, serbest rekabet ekonomisinin insanlığın beka ve refah mücadelesine katkısından habersiz olanlar bu sözü mülkiyeti, mübadeleyi, sermaye biriktirmeyi ve girişimi suçlamak, ayıplamak, kınamak amacıyla sık sık dile getiriyor.
Para iktisadî hayatın bir aracıdır. Mal-para sistemi zamanımızda yaşamadığı için paranın kendi başına bir değeri yoktur. O ölçme, hesaplama, tasarruf aracı olarak kullanılır. İktisadî işlemleri kolaylaştırır ve hızlandırır. İktisadî davranış ekonomize etmeyi, rasyonelleştirmeyi kolaylaştırır. İnsanlığın en yararlı keşiflerinden biridir. Paranın olmadığı veya kurumsallaşamadığı bir toplum, fakir kalmaya mahkûmdur. Bir araç olması yüzünden, paraya kızmanın hiçbir anlamı yoktur. Her araç gibi para da değişik amaçlar için kullanılır. İnsanlar para olduğu için hırslı, açgözlü değildir. Hırs, açgözlülük insan tabiatının parçasıdır. Para, birçok kimsenin sandığının veya inandığının tersine, insandaki bu “”kötü”” addedilen özelliklerin terbiye edilmesine ve insanlığın yararına kullanılmasına katkı sağlar.
Diğer taraftan, Papa”nın başında bulunduğu Katolik Kilisesi”nin parayla ve paraya çevrilebilen şeylerle ilgili sicili, fazla parlak değil. Hatta, asıl eleştirilmesi gereken bu sicil. Katolik Kilisesi din adına zapt ettirdiği veya yine din adına el koyduğu-bağışlattırdığı Hristiyan müminlere ait sınırsız mal üzerinde oturuyor. Asıl kınanması gereken, paranın aracı olduğu, piyasadaki gönüllü bireyler arasında cereyan eden mübadelelerle varlıkların el değiştirmesi değil, teşkilâtlı Hristiyanlık”ın meşruluğu tartışılır yollarla üzerine aldığı varlıklarla büyük bir servet yapmasıdır. Bu yığılma bir taraftan ilgili toplumların zenginliğine ve zenginlik yaratan süreçlerine bir taraftan da ahlâkî değerlere büyük zarar vermektedir.
Papa”nın para ve serbest piyasa ekonomisi karşıtlığının nihaî anlamı uygarlığa karşı olmaktır. Piyasa ekonomisinin var olmadığı bir coğrafyanın uygarlığa ulaşması ve orada yaşayan insanların beka mücadelesini başarıyla sürdürmesi mümkün olamaz. Papa insanlığın temel kurumlarını ve yaşama araçlarını yargılamaya kalkışacağına gözlerini Katolik Kilisesi”nin dolaplarına, kirli tarihine çevirse daha iyi eder.