(…) Yeni Türkiye üst düzey demokratikleşme içerir. Sivil toplum, insan hakları, sosyal devlet kimliğini içine sindiremeyen, yürütmenin faaliyetlerini kendisi için tehdit gören bürokratik oligarşi anlayışı sona ermelidir. (…) Kamplaşma yerini kaynaşmaya, krizler istikrara, vesayet katılımcı demokrasiye, müdahaleyi idare anlayışı organizatör ve moderatör devlet anlayışına bırakacaktır.
(…) Kamu ekonomiden, işletmeden elini çektikçe Türkiye’nin ekonomisi daha çok güçlenecek, ekonomik kalkınmaya bağlı olarak demokrasi gelişmiş ülkelerin standardına çıkacaktır. Yeni Türkiye’de demokrasi sadece bir yönetim biçimi olmaktan çıkarak bir yaşama biçimi halini alacaktır. Evde, okulda, iş yerinde, ülke yönetiminde demokratik değerler insanımızın temel referansını oluşturacaktır. Kamunun hantal yapısı, etkin, kaliteyi öne çeken, hızlı ve yaygın hale dönüşecek, rekabet hem içeride hem dışarıda artacaktır.
(…) Yeni Türkiye insanına değer veren, ona değerli olduğunu hissettiren uygulamalara imza atacak, yüksek kalite, yüksek hizmet standartları yerleşecektir. Yeni Türkiye kendi milli değerleri, kaynakları, amaçları doğrultusunda kenetlenmiş bir millet yapısına dayanır; gücünü bu milletten alır ve karşılıklı güven içinde, istikrarlı bir hayatı birlikte inşa eder.
(…) Esasen Yeni Türkiye 23 Nisan 1920’nin özüne, ruhuna yeniden sahip olan Türkiye’dir. Yeni Türkiye tıpkı 23 Nisan 1920’de Ankara Ulus’taki gibi, oradaki heyecan ve coşkuya sahip olduğu kadar; oradaki renkliliğe, hoşgörüye, birlikte yaşama kültürüne sahip Türkiye’dir.”
Ben bu Erdoğan’ı geri istiyorum
Yukarıda özetleyerek verdiğim bu yazıyı ben de yazmış olabilirdim ama yazmadım. Bu yazı Başbakan Erdoğan’ın imzasını ve 2002’lerin değil 2014 Şubat ayının tarihini taşıyor.
Hasan Celal Güzel’in 1994’ten bu yana büyük çaba ve fedakarlıkla çıkarttığı Yeni Türkiye Dergisi’nin son sayısının teması da tıpkı derginin adı gibi “Yeni Türkiye” idi. Kamuoyunun çok yakından tanıdığı yüzlerce ismin kendi “Yeni Türkiye” perspektiflerini ortaya koydukları bu sayının ilk makalesi de Başbakan Erdoğan’a aitti.
Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” perspektifini okurken son yıllarda kaybettiğimi düşündüğüm vizyon adamını yeniden bulmuş gibi oldum. Ama kağıt üzerinde “bulmak” yetmiyor, ben o vizyonu miting meydanlarında, televizyon ekranlarında, grup toplantılarında da görmek istiyorum. Son dönemde karşımda gördüğüm sürekli bağırıp çağıran, kamplaştıran, ötekileştiren, devletin sopasını sallayan, suni dış düşmanlar yaratan Erdoğan’ı değil bu yazıdaki Erdoğan’ı geri istiyorum.
“Biraz bekle, hele bir düze çıkalım” diyenlere, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın aynı dergide yer alan makalesinden bir cümleyle karşılık vereyim:
“Demokrasi, sorunlarımızı çözdükten sonra kavuşacağımız bir lüks değil; sorunlarımızı çözmek için zorunlu olarak uygulamamız gereken, elde etmemiz gereken bir yönetim şeklidir.”