Demokrasinin asgari şartları konusunda anlaşmak bu kadar zor olmasa gerek. Ama devlet geleneğindeki otoriter damar, körleştiren ideolojik takıntılar ve siyasetin kişiselleştirilmesi iktidarların demokrasi içinde kalmasını zorlaştırır.
Dahası, devlete ve güce yaslanarak iktidarınızı sürekli kılabileceğinizi düşünüyorsanız artık demokrasiye ihtiyacınız da kalmamıştır.
Demokrasiye ihtiyaç duymayanlardan da demokrat olmaz. Bugün iktidar olanlar da biliyor olmalılar demokrasinin gereklerini, kurumlarını, değerlerini. Çünkü bunların üzerinde ilerleyerek iktidar oldular. Elbette muhalefette demokrat olmak kolay, iktidarda zordur. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, özgürlükler rejimi devlet iktidarlarına sahip olanların değil, iktidarlara karşı kendini korumak isteyen toplumsal kesimlerin talepleridir.
Bu taleplere basıp iktidara yükselenler devlet katına yerleştiklerinde bu taleplerin devam etmesini kendilerine yönelik bir tehdit ve tehlike olarak görmeye başlarlar. Değişen, talepler değil iktidarla ilişkinizdir. İktidarı varoluşunuzun bir şartı, tarihi misyonunuzun bir gereği, mücadelenizin ilahi bir karşılığı olarak görürseniz siyaseti demokrasisiz yapmaya başlarsınız.
Bütün bunlar bize ‘tarihi’ bir bilgiyi doğrulatıyor; demokratsız demokrasi olmuyor. Yoksa demokrasinin asgari şartları üzerinde anlaşmak hiç de zor değil. İktidara ‘erdiğinizde’ muhalefeti iç düşman, gazetecileri vatan haini, siyaseti savaş olarak görürseniz demokratlığınız biter.
Yıllarca Kemalistler iktidarlarında bu dili kullandı. Şimdi de AK Parti. Demek ki bu şunun veya bunun değil iktidarın, devletin dili ve yöntemi. Bunlar için muhalefeti sindirmenin, toplumu disiplinize etmenin, medyayı susturmanın yolu bellidir; devletle kendi varlığınızı özdeşleştirmek, böylece size muhalefeti devletin varlığına yönelik bir ‘düşman tehdidi’ olarak nitelemek, yani siyaseti güvenlikleştirmek… İnanın bunlar çok bildik ‘eski dönem’ taktikleri…
‘Eski dönem’in aktörlerini tasfiye eden AK Parti’nin onların diline ve yöntemlerine sarılması bir tercih. Onlarla kıyaslandığında iktidara tutunmaları daha kolay olabilir; ‘kült’ bir liderleri var, devlet bütün zorlayıcı aygıtlarıyla hizmetlerinde, siyaseten işlevsel Sünni-muhafazakar bir kimlik üzerinden mesaj gönderiyorlar, devletin kaynaklarını sadakat üretmek üzere kullanmalarını denetleyebilecek bir kurum yok, şimdiye kadar hiçbir siyasal harekette olmayan büyük bir medya gücüne sahipler.
Dolayısıyla AK Parti demokrat olmadan da iktidarını yeniden üretecek araçlara sahip olduğunu düşünüyor. Belki de haksız değillerdir, ama yine de bu kadar emin olmamak gerek; 21. yüzyılda demokrasi, hak ve özgürlük taleplerini hiç de hafife almamalı.
Demokrat olmayan bir yönetim ancak otoriter yöntemlerle iktidarda kalabilir. Otoriter yönetimlerin uzun vadede ayakta kalabilmeleri mümkün değildir, hele ağzınıza bir defa demokrasi sözünü almışsanız ve halk sandığın gücünü tatmışsa.
Bir ülkede toplum devleti kontrol ediyorsa demokrasi, devlet toplumu denetliyor, disipline ediyorsa faşizm olur. Herkesi ve her şeyi devletin denetimi ve kontrolü altına almaya çalışan bir yönetim otoriter olmaktan çıkıp totaliter bir yöne sapmıştır demektir. Piyasaya yasakçı müdahale, özel mülkiyetin gaspı, teşebbüs özgürlüğünün engellenmesi otoriter bile değil totaliter eğilimlerdir.
Demokrasilerde ‘tek adam yönetimi’ değil ‘kuvvetler ayrımı’ vardır. Yargıya emir veremez, birilerini yargılamadan suçlu ilan edemezsiniz. Tek adam yönetimi otoriter ve totaliter rejimlerde olur. Demokratik bir ülkede hükümet lideri yargıyı, basını, sivil toplumu yönetmeye kalkmaz. Buna kalkışanın da demokratlığı sorgulanır.
Demokrasilerde vatandaşları fişleyemezsiniz. Vatandaşa şüpheli, tehlikeli, iç düşman muamelesi yapamazsınız. Otoriter yönetimlerin yöntemidir insanları izlemek, fişlemek, basını susturmaya kalkışmak, gazetecileri vatan haini ve casus ilan etmek.
Bunları yeniden hatırlatmanın anlamı var mı? Aslında yok. Devlet aygıtının gücünü ve kaynaklarını kullanarak iktidarı sürekli kılmanın ‘teknolojisi’ni inşa ettiğini, yani demokrasiye ihtiyacı kalmadığını düşünenlere bunları anlatmanın bir anlamı yok.
Bu yazı Zaman Gazetesi’nde yayınlanmıştır.