Almanya Başbakanı Angela Merkel ile koalisyon yapan SPD’nin ardından FDP’nin erimeleri şunu gösteriyor: Merkel bir zamanların Mihail Gorbaçov’u gibi, kimi “öpse” deviriyor!
Geleneklerin kolay değişmediği Almanya, şaşırtıcı bir seçimi geride bıraktı. Bu seçimde az kalsın A.Merkel liderliğindeki Hırıstiyan Demokratlar (CDU/CSU) tek başına iktidara geliyordu. 630 milletvekili olan Federal Alman Meclisi Bundestag’da CDU/CSU sadece 5 oy eksikle 311 milletvekilliği ile mutlak çoğunluğu ve tek başına iktidarı kaçırdı. SPD (192), Sol (64) ve Yeşiller (63) ise toplamda CDU/CSU’dan ancak 8 milletvekilliği daha fazla kazanabildiler.
Seçime katılım, hem Almanya hem de bütün Avrupa’da her geçen gün daha da alt seviyeye düşerken, Almanya inanılmaz heyecansız ve renksiz geçen seçimlerde % 71,5 gibi gayet yüksek bir seviyede gerçekleşti. 2009 seçimlerine göre oylarını artıran üç parti var: CDU/CSU (+ % 7,7), SPD (+ % 2,7) ve 7 ay önce kurulan ve olağanüstü bir başarı ile 4,7 oya ulaşan AfD (Almanya için Alternatif) . Meclise girseler de Sol Parti % 3.3, Yeşiller ise % 2,3 oranında geriledi. Kuşkusuz en vahim sonucu Liberaller/Hür Demokratlar aldı. Bir önceki seçimdeki % 14,6’dan % 9,8’ini kaybeden ve sadece % 4,8 oy alan FDP, sadece seçimi değil, ilk kez Bundestag’ı da kaybetti. Almanya siyasetinin geleneksel olarak küçük koalisyon ortağı olan ve CDU/CSU ya da SPD ile koalisyonlar yapan liberallerin bu düşüşünde, CDU/CSU’nun seçim desteklerinin olmaması önemli ölçüde rol oynadı.
En belirgin sürpriz
Ama Almanya’da bu seçimlerde en belirgin sürprizi Almanya için Alternatif (AfD) gerçekleştirdi. ABkonusunda son derece eleştirel olan ve temel olarak EURO’dan çıkıp Alman Markına (DM) dönüşü sloganlaştıran AfD aynı zamanda milliyetçi-muhafazakar, göçmen karşıtı radikal bir söyleme sahip. Avrupa’da son yıllarda sıklıkla örneklerini görülen ve tarafımdan “Butik Partileşme” olarak nitelendirilen bu siyasi gelişmenin son versiyonu olan AfD’nin sadece 7 ay önce kurulduğunu unutmamak gerekiyor. AfD aslında, AB politikası hariç, diğer politikalarında önemli ölçüde benzerlik bulunan geleneksel olarak CDU/CSU seçmenine yöneldi. Buradan hareketle AfD devreye girmeseydi, Merkel’in liderliğindeki CDU/CSU’nun % 45’in üzerine çıkma ve böylece de kolaylıkla tek parti iktidarını gerçekleştirme ihtimalinin de epeyce yüksek düzeyde olduğu söylenebilir.
Avrupa’da siyasetten uzaklaşma ve seçimlere ilgi göstermeme konusunda ciddi bir eğilim gözleniyor. Son Alman seçimleri bu konuda umut ışığı olsa da bu eğilimin devam edeceği beklenebilir. Bu ilgisizlik aslında genel sorunların büyük ölçüde çözülmüş olması ve siyasal partiler arasında politik ayrımların da oldukça azalmasından kaynaklanıyor. İşte tam bu noktada daha spesifik konulara ilgi gösteren ve ülkenin eğitim, ekonomi , dış politika, güvenlik, çevre, eğitim gibi bütün politikalarına “bütüncül” reçete sunmak yerine özel bir alana temas eden partilerin hem de teknolojinin de verdiği imkanlar kolayca kurulduğu ve geliştiği gözlenebiliyor. Aslında bunun başlangıcı 68’lerde başlayan 70’lerde olgunlaşan ve 80’li yıllarda aktif siyasette yer alan Yeşiller oldular. Ama sonrasında pek çok “butik parti” siyaset sahnesinde yer aldı. AfD EURO konusuna odaklandı. Almanya’nın son yıllarına damgasını vuran Korsanlar (Piraten) da bu tür partilerden ve çok önemli ölçüde internet özgürlükleri ve kullanımı konusuna yoğunlaşmış durumdalar. Çoğunlukla gençlerin ve protest oyların adresi haline gelen bu partilerin ülkenin genel politikaları konusunda söylem geliştirmesi de beklenmiyor. Bunların ömürleri çok uzun olmayabiliyor ama genel siyasi dengeleri aldıkları oylarla diğer yerleşik partiler aleyhine değiştirebiliyorlar. Örneğin 2009’da % 2, bu seçimde ise % 2,2 oy alan Korsanlar’ın büyük ölçüde Yeşil seçmen tabanına hitap ettiği ve oradan oy “çaldığı” söylenebilir. Batı demokrasileri bu tür yeni bir siyasi gelişime doğru yol alıyor. AfD ve Korsanlar bir sonraki seçimde ne yapar bilinmez ama AfD’nin 2 milyonun üzerinde, Korsanların ise 1 milyona varan oy almaları, yılların Liberallerinin ise AfD’nin gerisinde kalmaları artık bütün siyasi hesaplarda dikkate alınmak durumunda.
Şimdi ne olacak: Merkel ile koalisyon yapanı kendi cezalandırıyor!
Merkel bütün zamanların en güçlü Avrupa’lı politikacılarından birisi olarak tescillendi. Güven ve gurur içindeki Merkel’in gönlünde, vergiler konusundaki anlaşmazlık dışında genelde hemen her konuda uzlaşabileceği SPD’nin olduğu açık. Ama SPD, 2005 büyük koalisyonundan büyük zararla çıktı. Şimdi de böyle olma ihtimali daha da yüksek çünkü Merkel çok güçlendi ve pazarlıklarda eli çok daha güçlü. Merkel ile koalisyon yapan önce SPD’nin ardından FDP’nin erimeleri şunu gösteriyor: Merkel bir zamanların Gorbaçov’u gibi, kimi “öpse”, deviriyor! Merkel ile koalisyon yapan, kendi seçmeni gözünde kaybediyor, iktidarda olmak için iktidardalar imajı veriyor. Onun için bu sefer bütün partiler daha dikkatli olacak ve daha çok pazarlık yapmaya çalışacak görünüyor. Aslında bu zafere rağmen hala teorik olarak Merkel’in şansölyeliği kaybetmesi mümkün. SPD, Yeşiller ve Sol Parti uzlaşabilirlerse koalisyon yapabilirler. Siyasetin kapısı her zaman açık olsa da Almanya’da bu konuda genelde bir ilkelilik olduğu, bu çerçevede de özellikle SPD’nin –seçim sürecinde çok net ifade ettikleri gibi- Sol Parti ile koalisyona yanaşmayacağı bekleniyor. Zira bu tür bir koalisyon sadece CDU/CSU karşıtı bir iktidar olacak ve pek çok konuda uyumsuzluk yaşanacak, bu da bütün iktidar partilerin yıpranmasına yol açacaktır. Dolayısı ile CDU/CSU’nun muhtemelen Yeşiller ile koalisyon yapma ihtimali şu aşamada yüksek görünüyor.
Gelelim Türkiye kökenlilere. 11 Türkiye kökenli Bundestag’a girdi. Bunun en güzel tarafı sayının artmasından daha çok artık bütün partilerde Türkiye kökenlilerin en üst düzeyde siyaset yapabilmeleridir. Almanya’da aktif politikada son derece yüksek gayret ve başarı dikkati çekerken, bu politikacılarla içinden geldikleri Türkiye kökenler arasındaki bağın çok güçlü olduğunu söylemek oldukça zor görünüyor. Almanya’da 700 bin civarında Türkiye kökenli seçmen bulunsa da, bu seçmenlerin sandığa gitme oranları konusunda ciddi sorunlar yaşandığı biliniyor. Son seçimlerle ilgili olarak da Türkiye kökenlilerin seçime katılımının son derece alt seviyelerde kaldığını iddia etmek mümkündür. Bundan Alman partilerinin Türkiye kökenlileri kucaklayamamasından, Alman devletine duyulan güvensizlikten kaynaklanan sorunlar kadar; bu kitlenin Almanya siyasetinden çok daha fazla Türkiye siyasetine ilgi duymalarının ve bir de hem Almanya’daki çıkarlarını hem de ilgili partinin Türkiye politikasını aynı anda destekleyebilecekleri partilerin olmaması da etkili olmaktadır.
Seçimler, Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkilerinde çok fazla iyimserlik imkanı tanımıyor. Eğer SPD koalisyon ortağı olursa, bu Türkiye için daha uygun politikalar belirlenmesinde etkili olabilir. Ama olası bir CDU/CSU-Yeşiller koalisyonunun Türkiye politikası neredeyse mutlak biçimde Merkel politikaları biçiminde şekillenecektir gibi görünüyor. Türkiye zor bir döneme hazır olmalı.
*Doç. Dr.; Hacettepe Üniversitesi
Bu yazı Radikal Gazetesi’nde yayınlanmıştır.