Özgürlüğün fikriyatı

Türk siyasi hayatında hem bu kadar hedef alınan hem de saygı duyulan; hem dışlanmaya çalışılan hem de asla vazgeçilemeyen; marjinalmiş gibi gösterilen ama bu kadar etkilenilen bir fikir hareketi olmamıştır herhalde…

Liberalizmden söz ediyorum; dostunun da düşmanının da dilinden düşüremediği; atıf yapmadan duramadığı; tıpkı her sağlam fikir hareketi gibi, cüssesiyle kıyas kabul etmeyecek kadar büyük bir etki gücüne sahip olan liberal hareketten…

Bu yazıyı Türkiye’de liberalizmin uzun bir aradan sonra yeniden doğuşuna analık eden bir kuruluşun; Liberal Düşünce Topluluğu’nun 20. Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla yazıyorum.

Bundan tam 20 yıl önce, Aralık 1992’de özgürlüğün değerini hem yüreklerinde hem de beyinlerinde hisseden birkaç öncü adam, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan, Kazım Berzeg ve Melih Yürüşen bir araya gelerek “özgürlüğün fikriyatını” daha iyi anlamak ve anlatmak üzere bir topluluk oluşturdular. Liberal Düşünce Topluluğu böyle doğdu.

Kolektivizmin her çeşidine karşı tek başına 

Liberalizm elbette büyük bir düşünce geleneğidir; Mustafa Erdoğan’ın deyişiyle “akıllı birkaç kişinin bir araya gelip kurguladıkları bir ideoloji değil, 300 küsur yıllık uzun bir düşünme serüveninin muhassalasıdır” ama o birkaç akıllı -ve gözüpek- adamın 1992 yılındaki buluşması olmasaydı, 300 yıllık o düşünme serüveninin birikiminin Türkiye’de hayat ve güç bulmasının ne kadar gecikeceğini asla bilemeyiz.

Gözü pek deyişim boşuna değil.

“Ben” demenin ayıp sayıldığı, “ben”i silmenin bir insanın gerçekleştirebileceği en ahlaklı davranış kabul edildiği bir kültürde, insanları “ben”i keşfetmeye çağırmak gibi zor bir işe kalkışmak yürek isterdi gerçekten…

Devletten fazla devletçi bir halkı, devlet babanın himayesinden kurtulmuş bir hayatın daha güzel olabileceğine inandırmak; üretmenin ve kalkınmanın devletini değil, halkın işi olduğunu anlatmak; jakoben bir yönetici eliti eğer fırsat verirlerse halkın pekala kendi başının çaresine bakabileceğine; kendisi için en iyi olanı ancak onun bilebileceğine ikna etmek zordu.

Adaletin hep devlete ilişkin bir kavram olarak kullanıldığı, devletin vatandaşına bahşettiği bir lütuf sanıldığı bir ülkede hukukun üstünlüğünü kabul ettirmek ne kadar büyük bir gayret istiyordu.

Ve nihayet, liberal çizgiyle hiç tanışmamış, zihni kolektivizmin çeşitli türlerinin yıllar süren hakimiyetiyle zehirlenmiş bir aydın sınıfını, bildiğini sandığı her şeyi yeniden sorgulamaya ikna etmek hepsinden çetindi.

Liberal Düşünce Topluluğu’nun 20. yılı

İşte Liberal Düşünce Topluluğu bu hal ve koşullar altında Türkiye’nin en köklü zihni takıntılarına karşı tek başına mücadele etmek üzere kuruldu.

Bu gerçekten de büyük bir meydan okumaydı. Böylesine güçlü ideolojik tecrit koşullarında böylesi zor bir meydan okumayı fikri olarak ayaklarını çok sağlam yere basanlar yapabilirdi. LDT bunu hakkıyla yaptı.

Özellikle benim gibi totaliter eğilimlerin kol gezdiği alanlarda, üniversitelerde, basında kendi başına özgürlük mücadelesi vermeye çalışan liberaller için LDT, en zor zamanımızda kendimizi yalnız hissetmememizi sağlayan, gerektiğinde “lojistik” destek aldığımız, kendimizi test edip doğruladığımız bir adres, en yoğun saldırılarda sığındığımız bir limandı.

O limanda hep beraber hem soluklandık hem öğrendik hem de dertleşip birbirimize destek olduk.

20 yıl nasıl da geçti… İkinci 20 yılı görebilir miyim, bilmiyorum. Ama insanlığın en temel davası olan Özgürlük Davası’nın daha nice 20 yıllar süreceğinden, Liberal Düşünce Topluluğu’nun da güçlenerek devam edeceğinden kuşkum yok.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et