2014 Yerel Yönetim ve Cumhurbaşkanlığı ile 2015’te yapılacak Genel Seçimlerin süreleri yaklaştıkça siyasette dengeler hızla değişmeye ve şekillenmeye başlamıştır. Has Parti’nin ve Genel Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un AK Parti ile birleşme görüşmeleri siyasi gündemi sarsmış gibi görünmektedir. AK Parti’nin bunun dışında diğer siyasi aktörlere de teklif götürebileceği ifade edilmektedir.
Ana muhalefet partisi CHP’de de, başta “parti program”ı olmak üzere “Yeni” adına bazı değişimleri gerçekleştirmesi ve hayata geçirmesi tartışılıyor. Bununla birlikte Kemal Derviş, Burhan Şenatalar gibi bazı siyasi ve akademik dünyadan insanlara teklifler götürüldüğü medyaya yansıdı.
CHP VE YENİ PROGRAM
CHP’nin yeni parti programı hazırlığı bir süredir kamuoyunun gündeminde. Yeni programın, ‘Sosyal Demokrat’, ‘Sosyal Liberal’, ‘Sosyalizm’ ve ‘Atatürkçülük’ gibi birbiri ile bira arada olması zor kavramlarla biraya getirmesi hayli ilginç.
CHP’nin tarihine bakıldığı zaman görülecektir ki; devleti önceleyen ve onun bekasını koruyan siyasi söyleminin dışında kalıcı ve tutarlı bir siyasi program ve yöntem geliştirememiş, günümüze kadar pragmatist bir siyasi söylem geliştirmiştir. CHP’nin geçirmiş olduğu söylem değişimlerine kısaca bir göz atmak gerekmektedir;
CHP, 1950 yılına kadar öncelikli olarak; devletçi, statükocu ve vesayetçi bir anlayışla siyaset yapmıştır veya yapmaya çalışmıştır. 1927 yılında CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası 1933 yılında Cumhuriyet Halk Partisi ismini almıştır.) 4. Kurultayın da, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da “Demokrat” ve “Liberal” Partilerin oluşturmuş olduğu (Mete Tunçay’a göre; bugünkü anlamda “ortanın solu” olarak bilinen görüşe yakın partilerin oluşturmuş oldukları) “Radikal Demokratlar Kongresi”‘ne katılımı Kurultay tarafından reddedilmiştir. Daha sonra 1933 yılın da Sofya da düzenlenen “9. Demokratlar Kongresi”ne, gözlemci statüsünde katılmışlardır. Dünya ülkeleri ile entegrasyon içinde olma çabalarının, CHP’nin ilerici, demokrat, sosyal demokrat, liberal bir çizgi de ve anlayışta olduğunun tek başına göstergesi olamaz.
CHP, 1950 seçimlerinden sonra iktidarı Demokrat Parti’ye (DP) kaptırması sonucunda, yeni anlayışlar ve yeni ittifak arayışlarına girmiştir. CHP, 1950 yılına yani iktidarı kaybedene kadar, bütün enerjisini kurmuş olduğu devleti korumaya ve olası rakiplerini tasfiye etmeye harcamıştır. CHP, iktidarı kaybedeceğini düşünmediği için; bugün sıkça duyduğumuz; ‘halkçı’, ‘ezilen’den yana, ’emek’, ‘özgürlük’, ‘iş’, ‘sosyal güvenlik’ gibi kavramların da yabancısıydı. 1950’de iktidarı kaybetmesinden sonra “yeni toplumsal taban” bulma arayışında emek, özgürlük, sosyal güvenlik, eşitlik gibi kavramları seslendirmeye başlamıştır.
ORTANIN SOLU ANLAYIŞI
CHP’nin ‘Parti Tarihi’ kitapçığında, “1950’ye kadar olan dönemde Devleti, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi kuran parti misyonunu başarıyla tamamlayan CHP, 1950 sonrası yeni dönemde yaygınlaşan yoksulları ve ezilen kesimleri koruyan ve böylelikle toplumsal muhalefet kimliği öne çıkan bir parti niteliğine dönüşmüştür” denilmektedir.
Bu söyleme bakıp da “yoksulların ve ezilenlerin” ortaya 1950 yılından sonra çıktıklarını varsaymak, sosyolojik olarak doğru olmaz. Ama CHP yeni toplumsal taban arayışı içerisin de bu kesimleri yeni fark etmiştir, yani bu fark etme daha çok bir değişimin yenileşmenin değil, DP’ye karşı yeni ittifak arayışının bir ihtiyacı olarak şekillenmiştir. CHP, kurulduğu günden bu güne sol/sosyal demokrat bir parti olmamıştır. Bugünkü söylemine “dünya”da esen rüzgara göre şekillendirmiş ve kendisini siyasi alanda rakiplerine göre konumlandırmıştır. 1950 ve 1960 yıllarında dünyada esen sosyalist/komünist rüzgar, Türkiye’yi de etkilemiştir. 1960 yılların başından itibaren ülkede sol bir dalga şekillenmeye başlamıştır. Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP), kurulması ve özellikle CHP’nin 1950 yılının sonlarına doğru keşfetmeye başladığı “ezilenler ve yoksullar”a yönelik söylemleri, CHP’nin yeni bir pozisyon almasına sebep olmuştur. 1965 yılında ki genel seçimlerden önce CHP Genel Başkanı ve ‘Milli Şef’ İsmet İnönü “ortanın solu” söylemini ortaya atmıştır.
Daha önce kendisini, DP’nin solunda konumlandıran CHP, daha sonra “TİP sağında, ortanın solunda” olarak, kendisini siyasi arena da yeni den konumlandırmıştır. Görüleceği gibi, CHP’nin yeni pozisyonu, tabanının söylemleri ve beklentileri doğrultusunda değil, rakiplerin ve yeni ittifak arayışlarının çerçevesin de şekillenmiştir. CHP savunduğu değerler içerisinde siyaseti şekillendirmemiş, tam tersine esen rüzgara göre yeni değerleri siyasetine göre şekillendirmiştir.
“Ortanın Solu” açılımını, CHP’nin 3. Genel Başkanı olan Bülent Ecevit; “Toprak işleyenin, su kullananın”, “Bu düzen değişmelidir” söylemiyle sloganlaştırmış ve bunun sonucunda da 1973 ve 1977 seçimlerinde iktidar olma şansını yakalamıştır. Aslında bu söylem, sosyolojik olarak kent kültürüne hitap eden sosyal demokrat bir parti söyleminden daha çok, köylü eksenli siyaseti ön plana çıkarmaktaydı.
1980 darbesinden sonra 1992 yılında yeniden açılan CHP, Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığı’nda, dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmeleri de değerlendirerek “Yeni Sol”, “Anadolu Solu” gibi kavramları ortaya atılmış ama içleri doldurulamamıştır.
VE YENİ CHP
CHP, Toplumun beklentileri ve talepleri doğrultusunda kurulan ve şekillendirilen bir parti olmamıştır. CHP “Kurtuluş Savaşı” kadrolarının oluşturmuş olduğu “Asker/Sivil Bürokrat” bir kimliğe sahiptir. Bu kadroların öncelikleri, devletin ve rejimin bekası olmuştur. Ve bundan dolayı da tutarlı, sürekli ve kararlı toplumsal siyasi bir program ve söyleme sahip ol(a)mamıştır.
CHP’deki en son yaşanan Genel Başkan da dahil olmak üzere gerçekleşen değişimler parti tabanının ve seçmeninin olağan talebi içerisinde şekillenmemiştir.
CHP’nin yeni açılımını da bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Her anlayışı ve eğilimi bünyenize katarak, iktidar olamama hastalığına karşın panzehir olmasını beklemek söz konusu olamaz. Panzehirin etkin ve etkili olabilmesi hastalığın teşhisiyle mümkündür.
CHP bugünkü söylemini değişen/gelişen küresel dünya siyasetine göre değil, AK Parti karşıtlığı üzerinden şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu da söylemlerinin etkisini azaltmaktadır. CHP sosyal demokrat bir parti olacaksa ilk önce “temel hak ve özgürlükler”, “sermayenin serbest dolaşımı”, “herkesin kaderini tayin hakkı”, “düşüncenin serbest dolaşımı”,”bedenlerin serbest dolaşımı”, “bireyin özgürleşmesi”, “adalet”, “özgürlük”, gibi, konularda “Liberal” bir duruşa sahip olması ve bu anlayışı içselleştirmesi gerekmektedir. Sadece “sosyal liberalizim”i ön plana çıkarmak yeterli değildir. Siyasi, ekonomik ve felsefi anlamda liberal olmadan sosyal liberal olun(a)maz. Aksi takdirde günübirlik popülist ve pragmatist bir anlayıştan kurtulmak mümkün olmaz.
CHP, iktidar olmak istiyorsa, küresel dünya da; siyasal, ekonomik ve kültürel değişim ve gelişime uygun olarak 1923’ler de giymiş olduğu elbiseden kurtulması gerekmektedir. ‘Devletçilik’ ile ‘Serbest piyasa ekonomisi’, ‘Milliyetçilik’ ile ‘Çok Kültürlülük’ gibi kavramların nasıl bağdaştıracağını da açıklaması gerekmektedir. Bütün bunlara rağmen CHP’nin “Liberal” kelimesini telaffuz etmesi, Türkiye deki sol anlayışın liberal dünya görüşünün artık yok sayamayacağı anlamında bir paradigma değişimi olarak da algılamak gerekmektedir.
* LDT Üyesi
hkaya_58@hotmail.com