Bir klasik liberal olarak liberalizme yönelik, ciddi düşünce mahsulü eleştirilerden memnuniyet duyarım. Bu tür eleştiriler bana yol gösterebilir; liberalizm anlayışımın veya bağlı olduğum liberal düşünce geleneğinin yanlışlarını ve yanılgılarını kavramamı sağlayabilir. Zaten liberal düşünce geleneği hiçbir zaman eleştiriden mahrum kalmadı. Onu sosyalistler, nasyonalistler, muhafazakârlar, komüniteryenler, anarşistler, feministler, çevreciler vb. hep eleştirdi, eleştiriyor. Ne var ki, her eleştirinin anlamlı ve yararlı olduğunu söylemek zor. Tenkit adına söylenen bazı şeyler düpedüz küfür ve slogan tekrarlamadan ibaret. Bazılarıysa liberal fikir öncülerinin şekillendirdiği büyük bir teori yerine kendi çizdikleri bir karikatürü didiklemekle meşgul. Şunu söylersem bir abartma yapmış olmam: Liberallerin en çok istifade ettiği tenkitler gelenek dışından değil, gelenek içinden gelenler. Sözgelimi, bir Amerikan liberali ile bir klasik liberal, veya bir klasik liberal-liberteryen ile bir anarkokapitalist arasındaki tartışmalardan, sosyalistlerin veya komüniteryenlerin eleştirisinden öğrenebileceğinizden çok daha fazlasını öğrenebilirsiniz. Etyen Mahçupyan, 16-17 Mayıs 2012’de yayımladığı iki yazıyla (“Liberalizmin ardından 1-2”) benim üzerimden bir liberalizm eleştirisi yapmaya çalıştı. Mahçupyan’ın eleştirilerinin onun entelektüel kapasitesinin elverdiği ve gerektirdiği ölçüde anlamlı, ufuk açıcı, zorlayıcı eleştiriler olmadığını söylemek zorunda olduğum için çok üzgünüm. Bunun en önemli iki sebebi, “demokrat zihniyet” dediği düşüncenin ahlâki, felsefî boyutlarının ve temel ilkelerinin ne olduğunun belirsizliği ve buna bağlı olarak Mahçupyan’ın nerede durduğunun ve neyi savunduğunun yeterince net olmaması. Bu yüzden, belki de, Mahçupyan için, “demokrat zihniyet” dediği ve bir ideoloji olduğuna inandığı kavrayışı etraflı bir şekilde temellendirme ve açıklama zamanı geldi geçiyor.
Bana göre post-modernizm, nihilizim, cemaatçilik, otoriteryenizm karışımı bir pozisyondan dünyaya bakan Mahçupyan, liberalizmin (sosyalizm gibi) modernliğin ürünü olduğunu söylüyor. Sonra, gayet indirgemeci bir yaklaşımla, modernlik çöktüğüne göre liberalizm de çökmüş veya çökmektedir sonucuna ulaşıyor. Mahçupyan’a göre liberalizmin kendiliğinden bir yanı yok; o bir kurgudan ibarettir, kendiliğindenlik olsa olsa piyasaya atfedilebilir, ama liberal piyasa yalnızca piyasa türlerinden biridir. Liberalizm ile demokrasi arasında bir ilişki bulunmaz ve liberal demokrasi “doğru” bir demokrasi türü teşkil etmez. Bir modernite hastalığı olan liberalizm zaten (yine sosyalizm gibi) gerçekliğe muhtaç değildir; yani gerçeklikten kopuktur. “Gerçeklik ise kendi mecrasında akıyor ve onu kavrayacak yeni ideolojiler tomurcuklanıyor”.
Önce şunu söylemeliyim; Mahçupyan’ın benim pozisyonum üzerinden bir genel liberalizm eleştirisi yapması yanlış. Geniş anlamda liberal gelenekte üç ana çizgi var: Otantik-klasik liberalizm, Amerikan-Rawlsyen liberalizm ve anarko-kapitalizm. Bu üç teori arasında hatırı sayılır farklılıklar mevcut. Ben klasik liberal çizgiye yakınım. Bu çizgi içinde de, Locke-Nozick türü bir rasyonalizmden ziyade Hume-Hayek geleneğine bağlı bir anti-kurucu rasyonalizmi veya evrimci rasyonalizmi mantıklı ve takibe değer buluyorum. Bu yüzden, Mahçupyan’ın, ciddiye alınmak istiyorsa, kaba genellemeler yapmak yerinde ayrıntılara vakıf olmaya ve onlar üzerinden eleştiri geliştirmeye çalışması lâzım. Gerçekten, Mahçupyan hangi liberalizmi eleştirmek istiyor? İkincisi, izlediğim klasik liberal çizgi adına konuşacak olursam, önemli klasik liberal filozoflar fikirlerini modernitenin ürünü olarak görmezler. Mahçupyan’ı yanıltan şeylerden biri, iki olgunun zaman bakımından birarada olmasının aralarında mecburen bir nedensellik ilişkisi bulunmasını gerektirmeyeceği metodolojik kavrayışını ihmal etmesi. Mesela, önemli klasik liberal tarihçilerden Steven Davies hem modernlik öncesi-modernlik zaman bölümlemesinin anlamsız olduğunu hem de modernlikle liberalizm arasında bir nedensellik ilişkisinin bulunmadığını söyler.
Liberalizmin bir kurgu olduğu iddiaları, yine Hume-Smith-Menger- Hayek çizgisi açısından, anlamsız. Genel gelenek için de, piyasayı liberallikten dışlarsak, biraz doğruluk kazanır. Pozitif haklar ve refah devleti tamamen tasarım ürünüdür. Ama, o zaman, eleştiriniz klasik liberalizme değil Amerikan liberalizmine yönelmiş olur. Lâkin, bu tür eleştirileri, farklı bir lisanla, klasik liberaller ve anarkokapitalistler de yapıyor, hem de daha derin şekilde. Mahçupyan’ın sosyalizmin kurgu olması gerçeğinden liberalizmi de yararlandırması, ideolojiler arasındaki önemli farklılıkları görmezden geldiğini de gösteriyor. Sonuna “izm” eki alan bu iki yaklaşım aynı nitelikte ideolojiler değil. Hatta, bazı liberaller, liberalizme ideoloji vasfının yakıştırılmasını dahi reddeder. Sosyalizm hayatı ideolojiye göre kurgulamayı hedefler; otantik liberalizm ise siyasî sistemi, hayatın kendiliğindenliğini ve bunun sonuçlarını korumak için kurgulamayı, yani siyasi gücü parçalamayı, sınırlamayı ve kurallara bağlamayı gaye edinir. Benim mensubu olmaktan gurur duyduğum liberal ekol, gönüllülüğe dayanan bireysel ve toplumsal beşerî hayatın demokratik usullerle bile olsa kollektif ve zora dayanan (yani siyasî) kararların işgaline uğramasından endişe duyar, bunun engellenmesini ister. İşte bu yüzden klasik liberaller demokrasiyi ve demokratik süreçleri kendi başına bir amaç değil araç olarak görür, piyasanın ekonomik gücü desantralize etmesine benzer bir şekilde siyasi gücü desantralize edeceği umuduyla onu destekler. Mahçupyan’ın “demokrat zihniyet”inin özgürlük ve gönüllülüğü tüm hayatı kuşatmak yerine yalnızca siyasette öne çıkarması benim gibi bir iflah olmaz klasik liberal için arabanın atların önüne koşulmasına benzer. Bu yüzden liberal olmayan demokrasi, muhtemel totaliterizme geçirilecek kılıf olacaktır. Spekülasyonu bir yana bırakıp tarihe bakanlar bunu ispatlayan çok sayıda delil görebilir. 20. Yüzyılın sosyalist totaliter modelleri niçin liberalizm kavramını şiddetle reddedip demokrasi kavramına sahip çıkmış ve onu kullanmışlardır acaba?
Muarızımın piyasayı liberallikten keyfince ayırması da yanlış. Liberal düşüncenin en önemli ayağı piyasadır, piyasayı ondan ayırır veya ağırlığını azaltırsanız liberal sahillerden kollektivizme, obez devlete ve negatif hak ve özgürlüklerin işlevsizleştirilmesine doğru yol alırsınız. Bunun en iyi örneği, elbette, Amerikan liberalizmidir. Sosyal liberalizm de denen bu yaklaşım, adım adım, gönüllü işbirliğine dayanan beşeri faaliyet alanlarını daraltmış, devleti yaymış ve sivil toplum aleyhine güçlendirmiştir. Klasik liberal ister demokratik ister demokrasi dışı yollarla olsun devletin irileşmesinden korkar. Piyasayı işgal eden devlet, kaçınılmaz olarak toplumsal hayatın başka alanlarına da taarruz eder. Bir kelime hilesi yapıp “devlet” in yerine “toplum” u yerleştirmek bu acı gerçeği değiştirmez. Toplum yeknesak bir amaç, değer, menfaat çizelgesi etrafında hareket eden bir monolitik beşeri entite değildir; o bünyesinde muazzam bir çeşitliliği barındırır. Mahçupyan sorduğu için cevaplayayım: Bireysel ekonomik kararların meşruluğu, üretim araçlarının piyasanın adalet ve hukuk kurallarına uygun olarak edinilmiş ve serbest iradeyle tasarruf ediliyor olmasıdır. Ayrıca, bireysel ekonomik bir yatırımcı, yatırım yaparken sonsuz hareket alanına sahip değildir; onun ekonomik teşebbüsünün kaderi tüketicilerin tercihine bağlıdır. Bu gerçek yatırımcıyı tüketicinin hizmetine koşma mecburiyetinde bırakır. Piyasa aktörlerinin efendisi tüketicidir; ekonomi tarihi sadece servetine servet katan isabetli yatırımcıların değil, aynı zamanda, isabetsiz yatırımcılarla her şeyini kaybeden sermaye sahiplerinin hikayeleriyle de doludur.
Mahçupyan benim “demokrat zihniyet”le değil sosyalizmle tartışmamdan hoşnutsuz. Ama liberallerin sosyalizm eleştirisi Mahçupyan’a tuhaf gelmemeli. Bir gün “demokrat zihniyet” de sosyalizm kadar dallanıp budaklanırsa, emin olsun, eleştirilerimi (gerekirse övgülerimi) esirgemem. Benim nazarımda klasik liberal çizgi ana bireyci yaklaşımdır ve rakipleri kollektivizmde saf tutar. Kollektivist teorilerin en gelişmişi ise sosyalizmdir. Bazı liberaller faşizmi dahi sosyalizmin bir türü olarak görmeye meyillidir. Nitekim, nasyonal sosyalizmin ender görülmeyen bir fikrî, siyasî çizgi olması bu bakışı destekler. Liberalizm sosyalizmi gerilettikçe, sosyal demokrasi, muhafazakârlık, milliyetçilik, feminizm gibi akımların sosyalizmden etkilenme imkânları da daralır. İşte bu yüzden, sosyalizme karşı fikrî mücadele, genel olarak kollektivizme karşı mücadele anlamına gelir. Sosyalizm eleştirisini “soğuk savaş” dönemi kalıntısı görmek ise kurnaz bir hiledir. Sosyalistlerin sosyalizm adına adeta her şeyi ve herkesi çarmıha germesine itiraz edilmezken sosyalizm eleştirisinin kınanması, iyi niyete de centilmenliğe de sığmaz.
Mahçupyan, tabiri caizse, “hücum futbolu” oynamayı seviyor, böylece tartışmayı rakibinin alanına yıkıyor. Bu ne âdil, ne de kendisi için düşünce müşevviği sağlayıcı. İznine sığınarak ben de kendisine birkaç soru sorayım. “Demokrat zihniyet demokrasisi”nin liberal demokrasiden fikrî ve felsefi farklılıkları ve de kurumsal ayrılıkları nelerdir? Liberal demokrasi “yanlış” demokrasiyse, bu yanlışlıktan kurtulmak için, onun temel unsurları olan kuvvetler ayrılığı, anayasal klasik haklar rejimi, hukukun hâkimiyeti ve sivil özgürlüklerden de vazgeçecek miyiz? “Demokrat zihniyet”in zaman ve mekân aşan temel ilke ve değerleri var mıdır, yok mudur? Varsa bunlar nelerdir ve nasıl haklı ve meşru olacaktır? Yoksa, veya bütün değerler konjonktürelse, değersizliğin bir nihilizme varması ve toplumsal hayatı tahrip etmesi nasıl engellenecektir? İnsan toplumlarının değerleri yalnızca ve mutlaka zaman ve mekan çatışmasına dayanan demokratik müzakerelerle mi belirebilir ve belirlenebilir? Eğer öyleyse, sözgelimi, çocukların ve müzakereye katılmak istemeyenlerin bu süreçteki ve toplumdaki yeri ne olacaktır. Liberal piyasa (kapitalizm) iyi değilse iyi olan piyasa hangisidir? Bu iyi piyasa özel mülkiyet, serbest mübadele gibi kurumları kabul edecek midir? Temel ekonomik kararları kim, nasıl alacaktır? Bu kararların meşruiyeti nereden kaynaklanacaktır?
Mahçupyan bu sorulara (en azından bir kısmına), kıvrak kafa ve kalemiyle, kıvrak olmayan, yani spekülasyonu aşan, tutarlı, anlamlı, anlaşılır cevaplar verirse, tartışmamızın bir anlamı var; aksi hâlde, korkarım onu kendi liberalizm algı ve eleştirisiyle ve doğmakta olduğuna inandığı “demokrat zihniyet” ideolojisiyle baş başa bırakmak benim için en iyisi olacak.
Taraf, 28.05.2012