Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlüğüne atanması bazı çevrelerde adeta kıyameti kopardı. Bulu’ya ve onun üzerinden hükümete -özellikle cumhurbaşkanına- karşı bir yaylım ateşi başlatıldı. Bu çerçevede Bulu’nun atanmasının niçin yanlış olduğuna ve kendisinin neden rektörlüğü hak etmediğine ilişkin çok şey söylendi. Ayrıca, Bulu’ya yönelik olarak üniversite önünde ve içinde özellikle ilk günü itibarıyla polise karşı şiddet kullanılmasına ve polisin cevap vermesine varan protestolar da yapıldı. Bu vaka elbette çeşitli yönlerden büyük önemi haiz. Ben bu yazıda Bulu’nun atanmasına ilişkin iddiaları tek tek ele alarak değerlendirmek istiyorum.
İddia 1: Bulu “pat” diye, tepeden inme şekilde rektörlüğe atandı.
Cevap 1: Dünyanın değişik ülkelerinde değişik rektör seçme/atama sistemleri var (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/183257). Hiçbir sistem mükemmel değil. Her sistemin artıları ve eksileri mevcut. Ayrıca insanların kumaşı ve kalitesi de seçimlerde/atamalarda ve göreve gelen rektörlerin performansında etkili oluyor. Aralarındaki benzerlik ve farklılıklar ne olursa olsun dünyanın hiçbir yerinde rektörler bir anda, pat diye atanmıyor. Bu bir süreç sonunda gerçekleşiyor. Bu durum Türkiye için de geçerli. Türkiye, malûm, rektör atamalarında değişik sistemleri denedi. Şu anki sistem ise şöyle işliyor: Bir üniversite rektörlüğü boşaldığı zaman bu durum YÖK sayfasında ilan ediliyor ve ilgilenenler müracaat etmeye çağrılıyor. Tahmin edileceği gibi her boş rektörlük pozisyonuna çok sayıda müracaat oluyor. YÖK önce bu insanların dosyalarını inceliyor. Geçer not verdiklerini mülakata davet ediyor. Yani müstakbel rektörler bir YÖK heyeti önünde bir tür sınava çekiliyor. Bu sınavda elbette adayın “oturuş kalkışına” da bakılıyor ama aranan ana şeyler kişinin rektörlük makamını doldurmaya ehil olup olmadığını değerlendirmek ve aday olduğu pozisyonla ilgili görüş ve düşüncelerini okumak oluyor. Bunun pratik bir anlamı var. Adayların başvurdukları üniversiteyle bir şekilde bağlarının ve onun hakkında bilgilerinin olması gerekiyor. Üniversitelerin özgül durumlarını bilmeyen adayların iyi bir sınav vermeleri zor. Daha sonra YÖK bir liste yapıyor ve makama uygun olduğunu düşündüğü adayları cumhurbaşkanına sunuyor. Cumhurbaşkanı listeden seçim yapıyor ve atama gerçekleşiyor. Bu sürecin “pat diye atama” olarak görülemeyeceği aşikâr.
İddia 2: Boğaziçi’ne dışardan rektör atanması yanlış.
Cevap 2: Rektörün üniversite içinden de üniversite dışından da gelmesi elbette mümkün. Her ikisine ait örnekler mevcut. Her iki yöntemin de avantajları ve dezavantajları olduğu biliniyor. Üniversite rektörlerinin çoğu kendi üniversitesinden. Ancak, üniversitelere rektör seçilen havuzun genişlemesi de iyi bir şey. Böylece adaylar arası rekabet koyulaşır ve daha iyi adayı seçme imkânı olur. Daha geniş havuz doğal olarak daha fazla yetenek demektir. Ayrıca, dışarıdan atanma üniversite içindeki klikleşmelerin, dar görüşlülüğün ve tutuculuğun aşınması açısından da fayda sağlayabilir. Meslekî taassup ve tutuculuğun üniversitelerde eksik olmayan bir durum olduğu şimdiye kadarki akademik hayatını tek kurumda geçirmeyip, (şimdilik) yedi üniversite tecrübe etmiş biri olarak güven içinde söyleyebileceğim bir şey.
İddia 3: Melih Bulu Boğaziçili değil.
Cevap 3: Bu iddia bizi kurumsal aidiyetin nasıl tayin ve tespit edileceği sorunuyla yüzleştirir. Buna verilecek bir cevap ideolojik aidiyet olabilir. Bir üniversitede belli bir ideoloji hâkimdir ve o ideolojiye mensup olmayanlar dışarıdaki kişiler olarak görülebilir. Bulu’ya karşı Boğaziçi’nde en azından bazılarında böyle bir tavır olduğu söylenebilir. İkincisi ise o üniversitede öğrenci veya hoca olarak zaman harcamış olmakla ilişkili bir şey olarak görülebilir. Bir kimsenin bir üniversitenin ahalisi arasında sayılması için söz gelimi lisans eğitimini orada tamamlaması şartı aranabilir. Bu makul bir durumdur ama aidiyeti onunla sınırlamak anlamsız olur. Bulu ODTÜ mezunu. Daha sonra yüksek lisans ve doktorasını Boğaziçi’nde yapmış. ODTÜ’de 4 veya 5 yıl harcarken Boğaziçi’nde 8 yıl harcamış. Üstelik daha yetişkin olarak. Kurumsal aidiyetin oluşmasında kişinin bilinç durumu da önem taşır. Dolayısıyla Bulu Boğaziçili. Nitekim göreve başlamadan önce yazdığı mesajda bunun işaretlerini vermiş. Kafelerden, ortamlardan, üniversitenin kedilerinden bahsetmesi Bulu’nun rektör olarak döndüğü üniversitede nasıl zaman harcadığını ve onu ne ölçüde tanıdığını gösteren işaretler olarak yorumlanabilir. Bir başka mesele Bulu’nun düz öğretim üyeliğinden değil yine rektörlükten gelmesi. Bu da bir kariyer arayışı içinde olduğu yolundaki yorum ve değerlendirmeleri hükümsüz kılacak bir faktör. Bulu bir rektörlükten diğerine geçiş yapmış durumda (https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-yok-prof-dr-melih-bulu-diger-adaylar-gibi-rektorluk-basvuru-sartlarini-saglamaktadir-2927177).
İddia 4: Boğaziçi’nin rektörü Boğaziçililer tarafından seçilmeli.
Cevap 4: Yazının girişinde de belirtildiği gibi üniversite rektörü seçimlerinde ve atamalarında değişik yol ve yöntemler mevcut. Ancak her üniversite için düzenleme yapılamaz. Yapılabilecek şey her üniversiteyi kapsayan standart (veya standart olmaya yakın) bir yol belirlemek. Üstelik Türkiye gibi merkeziyetçi ve üniversitelerin çoğunun kamu parasıyla finanse edildiği ülkelerde rektör seçiminde ve atanmasında değişikliklere gitmenin önünde çeşitli sıkıntılar da var. Bu yüzden tüm devlet üniversiteleri için aynı düzenleme geçerli. Bulu’nun seçilmesi ve atanması da buna uygun olarak gerçekleşti. Ancak, Türkiye daha önce denediği rektörlerin üniversite içinde seçimle gelmesi yönteminden haklı veya haksız çeşitli nedenler yüzünden vaz geçti. Bu nedenlerin en azından bir kısmı ciddiye alınmayı hak etmektedir. Seçimler üniversitelerde hizipleşmeyi, gruplaşmayı teşvik etti. İkinci defa göreve gelmek için rektörlerin kendisine sadık olduğuna inandığı kişileri kadroya alma çabasına girmesine yol açtı. Bazı rektörler seçimlerde onun rakibine oy vermiş veya aleyhine çalışmış meslektaşlarına karşı yıldırmaya hatta onları tasfiye etmeye çalışma uygulamaları içine gidi. İşte bu ve benzeri sebepler yüzünden mevcut sisteme geçildi. Tabiî ki bu adıma FETÖ ve PKK gibi dünyanın artık hiçbir ülkesinde benzeri kalmamış vahşi terör örgütlerinin varlığı ve üniversiteleri alan olarak kullanma çabaları da katkıda bulundu. Seçim sistemi elbette yenilenebilir. Ama bu yapılana kadar cari sistem içinde işlem yapmak meşrudur. Belki de Türkiye tüm bu yaşananlardan ders çıkararak sistemi baştan ayağa yenileme veya ıslah etme yoluna girecektir.
İddia 5: Bulu Boğaziçi’nin rektörü olacak vasıfta değil.
Cevap 5: Bu iddia da iki bakımdan değerlendirilebilir. İlk olarak akademik bakımdan, ikinci olarak idarecilik yetenekleri bakımından. Akademik niteliklerle rektörlük arasında doğrudan bir ilişki yok. İyi akademisyenin iyi rektör olacağının garantisi yok. Öyle olsaydı başka kıstaslarla meseleye bakmak gerekirdi. Aslında iyi akademisyenlikle iyi yöneticilik nadiren bir araya gelen nitelikler. Bu yüzden “bir üniversitede rektör olmalı mı?” sorusu da çok anlamlı. Olacaksa da yetkileri tartışmaya açık. Bulu’nun profesörlüğü bilinen aşamalardan geçerek gerçekleşmiş. Devamlı sınava ve elemeye tabi akademik meslekte profesörlüğe kadar yükselmiş. İlaveten alanı yönetim ve organizasyon. Ayrıca iki ayrı üniversitede rektörlük tecrübesi de edinmiş. Özel sektörde de idarecilik tecrübesi var. Babası Ankara Üniversitesi’nin eski profesörlerinden. Yani akademik havanın teneffüs edildiği bir ailede büyümüş. Kız kardeşi de ABD’de bir üniversitede iktisat profesörü. Bulu’nun Boğaziçi’nde yapmak istediğini açıkladığı şeyler de ona ortalama rektörlerden farklı bir hava veriyor. Elbette bekleyip performansa bakmak lâzım ama Bulu’nun akademik öncülük yapma yeteneğine sahip olmadığına dair bir işaret yok.
İddia 6: Bulu siyasî amaçlarla atandı.
Cevap 6: Bulu’nun siyasî hayatı ve siyasî görüşleri olduğu aşikâr bir gerçek. Kendisi Habertürk adlı televizyon kanalında katıldığı programda siyasete eski Ankara Belediye başkanlarından birinin seçim kampanyasında bir CHP’li ile başladığını açıkladı (https://www.haberturk.com/bogazici-universitesi-rektoru-prof-melih-bulu-dan-aciklamalar-2927092). Daha sonra Liberal Demokrat Parti’de gençlik kolları başkanlığı yaptı. Ardından, muhtemelen LDP’nin 2002 seçimlerinde aldığı kötü sonuçtan hemen önce veya sonra, AK Parti’ye yöneldi. Kendisi de bunları belirti. Ancak, bu konuda şunlar söylenebilir. Üniversite hocalarının siyasete girmemesinden şikâyet edip sonra da bir rektör siyaset bulaşmış diye şikayetçi olmak çelişkili. Akademide geçmişte veya günümüzde mesela CHP’de siyaset yapmış ve hâlen yapmakta olan insanlar da var ve onlar benzer tepkilerle karşılaşmıyorlar. Bu, siyaset yapmak CHP’li hocalara mahsus bir imtiyaz mı diye insanı düşünmeye itiyor. İkinci olarak Bulu’nun başından beridir sergilediği ılımlı, uzlaşmacı tavır kendisinin militan bir kişiliği olmadığını gösteriyor. Üniversite ortamındaki doğal siyasal çoğulluğun farkında ve çoğulluğu tek tipleştirmeye dönüştürmek için zorlamaya değil idare etmeye talip. Ayrıca Boğaziçi gibi uzun sayılacak bir geçmişe sahip bir üniversitede bir rektörden bu kadar korkmak da ilginç bir çelişki. Yerleşik üniversitelerde rektörlerin görevleri ister istemez yeni üniversitelerde olduğuna nispetle çok daha sınırlı. Bu yüzden Bulu’nu rektörlüğü döneminde Boğaziçi’nde şu veya bu yönde radikal değişiklikler beklemek yanlış.
Sonuç olarak Bulu’nun atanmasına yukarıda el alınan gerekçelerle itiraz edenlere söyleyeceğim şu: Biraz sabırlı ve makul davranın. Bırakın rektör işini yapsın. Böylece içeriden ve benim gibi dışarıdan gözlemciler onun başarılı veya başarısız olduğu şeklinde değerlendirmeler yapmalarına yardımcı olacak verilere sahip olsun…