Bu defa iş ciddiye bindi.
Yıllardır dinmeyen bir talep karşılanacak gibi görünüyor. Bedelli askerlik bayram sonrası bütün ağırlığıyla gündemde olacak.
Bilindiği gibi, Genelkurmay başkanları yıllardır “Bu koşullarda bedelli askerlik düşünülemez” diye kestirip atıyorlardı. Bugün bu konunun hükümet tarafından çözülme kararlılığı ile gündeme getirilmesi bile, yani sadece bu olay bile, seçilmişlerin “iktidar olma” yolunda büyük adımlar attıklarını ortaya koyuyor.
Ne var ki bedelli askerlik konusu gerçekten de çetrefil bir konu. Savunanlar kadar karşı çıkanların da haklı olduğu noktalar var.
Tabii, en başta eşitlik ilkesine aykırılık geliyor.
Bazıları bedelli uygulamasının eşitliğe aykırı olduğunu söyleyenlere “daha önce de çıktı, eşitlik on kez ihlal edilmiş, bir kez daha ihlal edilse ne olur” gibilerden cevaplar veriyorlar ki, bu cevabın pek ikna edici olduğu söylenemez. Öte yandan, bugün bedelli askerliğe eşitlik ilkesi açısından karşı çıkanlar da, bu uygulamanın yıllardır yurtdışında çalışanlara uygulanmasına neden ses çıkarmadıklarını izah etmekte zorlanıyorlar. Öyle ya; yurtdışında çalışanlar işlerini kaybetmesinler diye bedelli askerlik yapabilirlerken, yurtiçinde işlerini kaybedebilecek olanlara aynı hakkın tanınmaması da Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı değil mi? Eşitsizlikse bu da eşitsizlik ve yıllardır kimsenin itirazı olmaksızın sürüp duruyor.
Tabii bu durumda vicdanları en fazla rahatsız eden şey eşitsizliğin konusu oluyor. Güneydoğu’da çatışmaların olduğu ve şehit cenazelerinin gelmeye devam ettiği bir ortamda, parayı verenin ölüm tehlikesinden kurtulması gibi bir sonuca yol açacağı için, insanların vicdanını acıtıyor. Diyeceksiniz ki, zaten zenginle fakir arasında hangi konuda eşitlik var ki bu konuda olsun? Parası olan en iyi tedaviyi olup ölümden kurtulurken parası olmayan ölmüyor mu? Doğru ama bu yine de “parasızlık yüzünden şehitlik” şeklini alınca hazmedilmesi zor bir hale geliyor…
Görüldüğü gibi, şu anda ne bedelli askerliği savunanların ne de karşı çıkanların iç çelişkileri olmayan, tamamen tutarlı bir görüş ortaya koymaları mümkün değil.
Daha önce de söylediğim gibi hem sorunu çözecek hem de tutarlılığı olan tek çözüm profesyonel orduya geçmek olabilirdi.
Ne var ki, bu da bugünden yarına gerçekleştirilebilecek bir proje değil. Olayın askeri boyutu var; mali boyutu var.
Ama bir başka şey yapılabilir: Bedelli askerlik uygulaması profesyonel orduya geçişin bir adımı olarak ele alınabilir. Bu takdirde bedelli askerliğe ilişkin ortaya çıkan sorunlar da bir “geçiş dönemine has” geçici sorunlar halini alabilir ve daha katlanılabilir hale gelebilir.
Ancak bu geçiş dönemini daha az vicdan hasarı ile atlatmak için mutlaka yapılması gereken şeyler var:
Birincisi, zorunlu askerlik yapanların terörle mücadele eden birliklere alınmaması, bu birliklerin tamamen subay, astsubay ve uzman erbaşlardan oluşması… Böylece Anayasa gereği zorunlu olan askerlik hizmetini yapanlar terörle silahlı çatışma riski olmayan alanlarda tutulmuş olur ve bedelli askerlik ilk anda düşünüldüğü gibi bir “can bedeli” anlamı taşımaz. Bu da meselenin vicdani yükünü bir nebze olsun hafifletir.
İkincisi, bedelli askerlik imkânından yararlanma hakkı olup da bu bedeli ödeyemeyecek olanlara kamu görevi yapma imkânı sağlanır. Bu kişiler, belli bir süre yaşlı bakımı, özürlülere yardım, kimsesiz çocukların ve sokak çocuklarının korunması ve rehabilitasyonu gibi sosyal sorumluluk projelerinde yer alırlar; afette ilk yardım, arama kurtarma çalışmaları, yetişkinlere okuma yazma kursu gibi alanlarda eğitilir ve sertifikalandırılırlar.
Böylece hem para ödeyemeyecek olanlar borçlarını topluma katkı yaparak ödemiş olurlar hem de kişisel olarak verimli bir dönem yaşamış, birtakım beceriler kazanarak kendi kendilerini geliştirmiş olurlar.
Ama bütün bunlar yapılırken, bedelli askerliğin sadece geçici bir çözüm olduğunun unutulmaması, profesyonel orduya geçiş perspektifinin kaybedilmemesi gerekir.
Zira profesyonel askerlik hem ilke olarak doğru olan hem de modern savaş sanatının gereklerine uygun düşen tek çözümdür.
Bugün, 07.11.2011