Kadınlar dünya nüfusunun yarısını teşkil ediyor ama işgücü içindeki kadın nüfusun oranı yüzde ellinin altında.
Bu oran gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerde birbirinden farklı olmakla beraber, kesin olan, kadınların erkeklere nazaran iş hayatında daha az yer aldığı. Bir başka olgu, gerek kamu sektöründe gerekse özel sektörde istihdam edilen üst seviye kadın çalışan sayısı oranının daha da düşük olması. ABD’de büyük firmalarda yönetim kurulu üyesi kadınların oranı % 15, Avrupa’da % 10, Türkiye’de % 5’in de altında. Kadın işgücünün düşük istihdamı hem bireysel olarak kadınların hayatında kimi olumsuzlukların kaynağı olabilir hem de ülkenin insanî yetenek havuzunun önemli bir bölümünün kullanılmaması anlamına gelebilir. Şüphesiz, çeşitli görüş ve okullar bu konuyla yakından ilgileniyor ve açıklamalar geliştirmeye çalışıyor. The Economist’in 23 Temmuz sayısında yayımlanan iki yazı, bu konuda yararlı bilgi ve analizler içeriyor.
Derginin yazıları iki konuya ışık tutuyor. İlki, yüksek seviyelerde kadın işgücünün istihdamı; ikincisi, kadın istihdamının erkek istihdamına göre daha az olması. Siyasî otoriteler, şirket yönetiminde kadınların düşük istihdamını, şirket idarî organlarına kadın kotası ayırma mecburiyeti getirerek çözmeyi planlıyor. Meselâ, bir yeni Fransız kanunu 2017 itibarıyla şirket yönetimlerinde % 40 koltuğun kadınlara ayrılması şartını koyuyor. Benzer kanunlar Norveç ve İspanya’da var. Almanya da benzer bir kanun çıkarmayı planlıyor. Kota koymanın gerekçesi, şirket üst yönetimlerinin erkekler lehine cinsiyetçi davranması. Kabiliyetli yöneticilerin, cinsiyetleri ne olursa olsun, şirketin ve ülkenin geleceği için, eğitilmesi ve yukarı taşınması gerekmesine rağmen, erkek idarecilerin bunu yapmaya meyilli olmaması.
Bu tezde bir doğruluk olabilir; ancak, kadınların şirket zirvelerine daha az tırmanmalarının başka ve sorumlusu olmayan sebepleri de bulunabilir. Bir sebep çocuklar. Başka bir sebep, ailedeki yaşlılara bakma ihtiyacı. Bir araştırmanın bulgularına göre ABD’de kadınların üçte ikisi çalışma hayatlarının bir yerinde, iş-aile dengesini kurmak için, ya tam-zamanlı işten yarı-zamanlı işe kaydı ya da esnek çalışma sistemine geçti. Elbette her kadının bu tür tercihler için kendi sebepleri var; ama bunların toplu etkisi kadın işgücünün zirveye tırmanmak için gerekli birikim ve tecrübeyi kazanmasını zorlaştırıyor. Kadınların önündeki bir diğer engel, şirketlerin nitelik değiştirmesinden ve rekabetin koyulaşmasından kaynaklanıyor. Büyük şirketler globalleşiyor. Bu, çok sayıda seyahat ve çalışma saatleri dışında networking yapma mecburiyeti anlamına geliyor. Kadınlar buna ayak uydurmakta zorlanıyor. Bilgiyi ve tecrübeyi devamlı tazelemenin zorluklarından kaçınmak için de, bilginin daha kalıcı olduğu ve daha yavaş değiştiği (hukuk, insan kaynakları gibi) alanlara yöneliyor. Bütün bunlar kadınları tepe pozisyonlar için erkeklere nazaran dezavantajlı bir konuma düşürüyor.
Kadın çalışanlar erkeklerden neden daha az?
Kotalar çözüm olabilir mi? Bundan emin olamayız. Kanun zorlarsa şirketler idarî organlara kadınları alır ama muhtemelen onları yetkisiz ve etkisiz pozisyonlarda tutar. Netice itibarıyla kanunlarla toplumsal hayata abartılı müdahalenin bir meşruiyet sorunu olduğu gibi bir etkinlik sorunu da var. Ayrıca, sırf kadın olduğu için insanların yönetime alınması, yani meziyete değil cinsiyete dayalı terfi sistemi, 2006’da bunu uygulamaya başlayan Norveç’te görüldüğü gibi, şirketlere zarar verebilir. Bu yüzden kendiliğindenliğe dayalı bir çözüm daha çok işe yarayabilir. Kadın kabiliyetlerden yararlanmak isteyen şirketler, yeni çalışma biçimleri geliştirmeye çalışabilir.
Diğer konu, neden kadın çalışanların erkek çalışanlardan az olduğu. Bu konuya eğilirken radikal feminist önyargılardan kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Bütün kadınların ille de çalışmak istediği ve sadece çalışırsa mutlu olabileceği görüşü birçok kimsenin bireysel tercihiyle uyumlu olmayabilir. Şahsen televizyonlardaki evlendirme programlarının kadın katılımcıları üzerindeki gözlemlerim bunu doğruluyor. “Kesinlikle çalışmak isterim” diyen kadınlar olduğu gibi, “kesinlikle çalışmak istemiyorum” diyen kadınlar da var. Annelik, yaşlı bakımı ve bunlara benzer sebepler yanında, bizim bilemeyeceğimiz bireysel sebepler de kadınları çalışma hayatından uzak tutabilir.
Kadınların çalışma hayatında daha az yer alması, İslam ülkeleri üzerinden tartışıldığında, hemen söylenen bir şey İslam’ın veya egemen mahalli İslam yorumunun kadını çalışma hayatının dışında tutmada en önemli faktör olduğu. Ne var ki, bu görüşü doğrulayan yeterince araştırma yok. Meselâ İran’da kadınların sosyal hayatta ve iş dünyasında Arap ülkelerindekinden çok yer aldığını biliyoruz. Türkiye’de eğitim sektöründe kadın çalışan daha fazla. Bilinçli dindar kadınlar arasında çalışma oranı da geleneksel dindar kadınlardakine nispetle daha yüksek.The Economist’in son zamanlarda yayımlanan, konuyla ilgili bir bilimsel makaleden aktardığı bilgiler ve onlara dayanarak yaptığı yorumlar dikkatimizi uzak geçmişte vuku bulan bazı olaylara ve değişikliklere çekiyor. Buna göre, insanlık tarımsal faaliyete geçtikten sonra tarımsal üretimde kullanılan aletle kadınların çalışma hayatında yer alma derece ve biçimleri arasında bir ilişki olabilir. Burada söz konusu olan iki alet çapa ve saban. Hem bu aletlerin dillerdeki tarihiyle ilgili bilgiler hem de geçmişteki tarımsal faaliyetin niteliği ve niceliği hakkında bugün elimizde bulunan veriler, çapa kullanılan durumlarda tarımsal üretimde sorumluluk ve kontrolün kadınlarda olduğunu gösteriyor. Saban kullanılmasıyla durum değişiyor. Saban daha büyük fizikî güç gerektirdiğinden, erkekler öne çıkıyor. Tabii ki, hangi aletin kullanılacağı toprağın niteliklerine ve hangi ürünlerin yetiştirileceğine de bağlı. İklim de alet seçiminde önemli bir faktör. Netice itibarıyla kadınların iş hayatında ne ölçüde ve nasıl yer alacağı bir taraftan sözü edilen faktörlerin tesiriyle belirlenirken, diğer taraftan zamanla bununla ilgili bir kültür oluşuyor ve kendi kendini sürdürme gücü kazanıyor. Meselâ, saban bölgesinden çapa bölgesine geçen kadınlar çalışmayla ilgili alışkanlıklarını sürdürüyor.
Tarımsal faaliyet yanında olağanüstü durumlar, özellikle savaş da kadın işgücü istihdamında etkili olabiliyor. İkinci Dünya Savaşı, birçok kadının “erkek işi”ne girmesinin yolunu açmıştı. Buna rağmen problem yakın gelecekte ortadan kalkacağa benzemiyor. OECD ülkelerinde kadınların işgücü içindeki oranı erkeklerinkinden % 16 az. Yani kadınların iş hayatında daha az görülmesi, bir dine veya bölgeye özgü olmayan genel bir problem. Çözüm kanun yoluyla pozitif ayrımcılıklarla topluma müdahale etmek yerine hayatı kendi akışına bırakmaktan ve insanların tercih yelpazesinde yer alan her şıkka saygı gösterip, bizimkilere uymayan tercihleri problem olarak görmemekten geçiyor.
Zaman, 30.09.2011