Ben Kürt Sorununda hep taraf oldum. “Siyasi taraf” olmanın çok ötesinde, ondan çok daha önemli olarak, “ahlaki bakımdan taraf” oldum.
Bugüne kadar devleti eleştirirken hiç dilimi evirip çevirmedim. Lafı dolandırmadım. Kürt meselesinde asıl suçlunun devlet olduğunu, inkar, asimilasyon ve katliamlarla sorunu onun başlattığını, “ilk günah”ı • tamamen ona ait olduğunu açıkça söyledim.
Kürtlerin gasp edilen bütün sivil ve siyasal haklarının tastamam iade edilmesini, bunun da bir lütuf değil ödev olduğunu her fırsatta anlatmaya gayret ettim.
Ben çözüm sürecinde ordu operasyon yaparken susup, PKK saldırınca bağıranlardan da değilim.
Herhangi bir siyasi hesapla değil, adaletin gereği bu olduğu için,
hakikatin şahitliğini yapmak boynumun borcu olduğu için bunu yaptım.
***
Bugün de aynı noktadayım.
Dün adil olmanın gereği, çözüm adımlarını atmakta geciktiği için, operasyonları durdurma iradesi gösteremediği için, “KCK Operasyonu” için hükümetin haksız olduğunu açıkça söylemekti. Bugün ise adil olmanın gereği, Öcalan’ın “Devletle, Barış Konseyi konusunda anlaştık” açıklamasına rağmen kanlı saldırılarla bu süreci baltalayan PKK’nın ve hiçbir şey olmamış gibi havaya bakıp ıslık çalan BDP’nin haksız olduğunu açıkça söylemektir.
Her halükarda hükümeti destekleyen koronun bir parçası olarak görülme pahasına söylüyorum bunu: Haksızsınız. Alenen, çok açık biçimde, bu kez haksız sizsiniz.
Hiç boş yere “sürecin öncesine bakmak gerek” türünden izahlara girmeyin. Hangi gerekçeyi bulursanız bulun, şu gerçeği atlayamazsınız:
Ortada bütün eksikliklerine rağmen Öcalan’ı muhatap almış bir hükümet var; bizzat Öcalan tarafından yapılan tarihi açıklamalar var; ve birden dereden tepeden saldırıp, barış iradesini kana boğanlar var, bunu görüp susanlar var. Gerisi laf-ı güzaf.
On yıllar sonra nihayet bu bataklıktan çıkma iradesinin belirdiği bir noktada yapılan bu sabotajın izahı yok. Çok açık ki bu yol, en sivil hükümetleri bile aşama aşama güvenlik devletine götürecek kanlı bir yol.
Öyle ki, hükümet sonunu görse bile, silahlı çatışmanın doğası gereği yeniden Ergenekon Devletinin yörüngesine girmekten kurtulamayabilir.
Şimdi PKK onu oraya sokmak için elinden geleni ardına koymuyor. Dün Cizre’de göstericiler arasından açılan ateş sonucu dört polis vuruldu. Yapılmak istenen açık değil mi? Halkın üzerine ateş açtırmak için, son çare olarak ne yapılırsa, o yapılıyor işte.
***
Bugün adaleti üstün tutmak, ihlalci otoriteye karşı hukukunu savunduğumuz Kürtlerin içinden çıkan örgütlerden gelen ihlalleri de aynı açıklıkla teşhis ve mahkum etmeyi zorunlu kılıyor.
Bugün ahlaki bir yerde durmak, “silahlar olmasın, savaş kötüdür” türünden sade suya tirit barış çağrılarından değil, doğruyu yüksek sesle söylemekten geçiyor.
Bugün PKK, elindeki bütün imkanlarla cinayet işleyip çözüm iradesini kırıyorsa, ki öyle yapıyor, bize düşen, bu hakikatin şahitliğini yapmaktır. Ahlaki bakımdan taraf olmanın anlamı budur ve ancak bundan sonra çözüm için söylenen sözün bir değeri olabilir. Şimdi bu ahlakı paylaşan Kürtlerle Türklerin birlikte ses vermesi gerek.
Star, 25.08.2011