Muş Alparslan Üniversitesi tarafından düzenlenen bir sempozyumun 28 Eylül günkü ilk oturumunda bir konuşma yaptım. Bir esas ve usul meselesi olarak demokrasiyi ele aldım. Türkiye’de demokrasinin ana problemlerinden birinin demokrasiye esas hakkında fazla beklenti yüklenmesi ve demokrasinin usul kurallarının -çoğunluğun yönetme hakkı, insan haklarına ilişkin olmayan meselelerde seçilmiş otoritenin karar verme hakkı vb.- zaman zaman tanınmaması olduğunu vurguladım. Arada devletin toplumsal hayata -bilhassa eğitime- müdahalelerinden rahatsızlık ifade eden sözler de söyledim. Dinleyiciler içinde tespit ve tahlillerimden mutlu olanlar yanında olmayanların da bulunduğunu yüzlerdeki ifadelerden anlayabilmekteydim.
Aynı sempozyuma katılan, oturumdan sonra da yanıma gelen ve biraz konuştuğumuz öğretim üyesi Mustafa Çevik daha sonra beni eleştiren bir yazı kaleme aldı. (http://www.yenisoz.com.tr/turk-liberaller-ne-kadar-ozgurlukcu-makale-16173 ). Bu yazı üzerine birkaç şey söylemem şart.
Bir defa bu yazı haksız ve anlamsız bir genelleme yapıyor. Benden söz etmesine rağmen benim üzerimden “Türk liberalleri”nin “ne kadar özgürlükçü” olduğunu sorguluyor. Eminim birçok liberal buna alınır. Türkiye’deki tüm liberalleri temsil etme gibi bir yeteneğim de iddiam da yok. Kimseyi değil sadece kendimi temsil etmekteyim.
İkincisi maalesef bu yazı liberalizm hakkındaki bilgi sığlığının ve liberalizme önyargılı yaklaşımın yeni bir örneğini temsil ve teşkil etmekten öteye geçemiyor. Mustafa Çevik Gezi’de seçilmiş otoritenin karar alma ve uygulama yetkisine müdahale edilmesine karşı çıkmamdan ve “devlete” bu konuda yetki tanımamdan hareketle devletin eğitimde değer aktarmayı hedefleyen bir fonksiyona sahip olmasına karşı çıkmamı çelişki olarak görüyor. Demek ki dediğimi yeterince anlamamış. Ben insan haklarına ilişkin olmayan meselelerde seçilmiş otoritenin yetki sahibi olduğunu ama seçilmiş veya seçilmemiş her otoritenin insan haklarıyla sınırlı olması gerektiğini söyledim. Bunda anlaşılmayacak bir karışıklık yok. Gezi’de ne yapılacağı bir insan hakkı meselesi değil. Meşru otorite bir karar verir, bu kararı sevmeyenler itiraz eder, protesto eder, muhalefet partileri mahalde veya Ankara’da iktidara gelirlerse o alanın üzerine ne yapılmış olursa olsun tekrar park hâline getireceğini ilân eder. Bu kadar. Şiddet kullanarak, belediyeyi ve hükümeti çalışamaz hâle getirerek meşru siyasî otoritenin engellenmesi demokrasiye sığmaz.
Ancak, değer eğitimi konusunda durum farklı. Burada söz konusu olan insan hakları. Eğitim gören çocuklar devletin malı değil. Onların hangi değerlere bağlanması gerektiğini belirlemede aileler her zaman devletten daha fazla hak sahibi. Toplumda doğal olarak bir değer çoğulluğu olduğu için milyonlarca insanın sınıflara tıkılıp aynı müfredata göre standardize edilmesi demek olan mecburî ve merkezî eğitim değer alanına taşınamaz. Devlet böyle bir eğitimde hangi değer sistemini müfredata esas almış olursa olsun diğer değer gruplarına negatif ayrımcılık yapmış olur. İşte bu yüzden devlet dindar nesiller de Kemalist nesiller de yetiştirmemeli, eğitime ille de burnunu sokacaksa formasyon eğitimi sağlamaktan öteye geçmemeli diyorum.
Trajikomik olan bir durum da yazarın hem devletin değer eğitimi yapmasını talep etmesi hem de benim üzerimden devletin değer empozesine karşı çıkan liberal tavrı ve liberal fikriyatı özgürlükçülük bakımından sorgulaması. Anlaşılıyor ki yazar özgürlüğün ne olduğundan habersiz. Demek ki yazara göre özgürlük devletin değer eğitimi vermesi, yani bir değer sistemini başka değerlere bağlı olanlara empoze etmesi. Böylece onları nesneleştirmesi. Bu anlayış bana uymaz. Ve de kusura bakmayın bu anlayışı benimseyenlere de özgürlükçü değil devletçi denir. Buna inananlar da hiç kimseyi özgürlük açısından sorgulayamaz. Dolayısıyla yazar yazısına başlığı “liberaller ne kadar devletçi” diye çekmeli ve liberallerin kendisi kadar devletçi olmadığını vurgulamalıydı. Aslında bunu söylüyor da ama farkında değil.
Şu piyasa fetişimi lafı da artık gına getirdi. Piyasa devlet gibi bir özne değil. Piyasa hepimiziz. Piyasaya karşı çıkmak özgür insanların kendi tercihlerini yapmalarına ve tercihlerinin peşinden gitmelerine karşı çıkmaktır. Gel de kızma. Size ne kardeşim! Siz Tanrı mısınız ki başkalarının ne yapacağına karar verme hakkını kendinizde görüyorsunuz! Bırakın insanlar kendi yollarında yürüsünler.
Devletçilik yapıp onu özgürlük adına savunmaya, hele hele özgürlükçüleri devletçilik hesabına fakat özgürlükten dem vurarak sorgulamaya kalkışmak gerçekten çok komik kaçıyor…