Küba’da 1959 yılında gerçekleşen sosyalist devrimden sonra Fidel Castro hükümeti bütün işyeri ve arsalara el koymuş ve özel sektörü bir gecede bitirmişti. Her şeyin fiyatının ve herkesin maaşının belirlendiği bu ülke, devrimin ardından günden güne fakirleşmiş ve sefalete sürüklenmişti. Şu anda Küba’da çalışan ile çalışmayan, üreten ile üretmeyen arasında çok ciddi bir gelir farkı yok. Öyle ki, Küba’da eğitim görüp doktor olanlar devletin belirlediği maaş olan 40 doları kazanırken, turistleri taşımak için ücretleri kendileri belirleyen taksiciler doktorlardan daha çok para kazanmakta. Bu örnek her ne kadar klasik bir örnek olsa da, sosyalizmin ne olduğu ile ilgili en çarpıcı örneklerden biridir. Bireyler Küba’da temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda ciddi bir sorun yaşıyor. Birçok ülkede kötü gözle bakılan karaborsa, Küba’da karın doyurmak için yasaklara rağmen yapılıyor. Kurallara uymayanlar en ağır şekilde cezalandırılıyor. Varlığını sürdürmekte zorlanan Küba’da dengeler son dönemde yavaş yavaş da olsa değişiyor. Ekonominin bu sistem ile yürümeyeceği çoktan beri belliydi. Küba’da bu neredeyse herkes tarafından kabul gören bir gerçek artık. Raul Castro’nun ülke yönetimine geçtiği 2008 yılından beri özel sektörde gözle görülür bir iyileşme yaşandı. Şu anda Küba ekonomisinin yaklaşık beşte birini özel sektör oluşturuyor.
Venezuela’da 2014 yılında siyasal hükümetin ekonomiye müdahaleleri sebebiyle başlayan ekonomik kriz, giderek korkunç bir hal alıyor. İnsanlar marketlerden alışveriş yapmak için uzun kuyruklarda bekliyor, kazandıkları para ise temel ihtiyaçlarını karşılamaya bile yetmiyor. Venezuela’daki krizin en önemli sebebi olarak petrol fiyatlarındaki ani düşüş gösteriliyor. Öyle ki, petrol fiyatları 120 dolardan 40 dolar seviyesine kadar indi. Sadece bu gerçeği göz önünde bulundurursak ekonomisi petrol ihracatı üzerinden işleyen Venezuela’da yaşanan ekonomik krizin şaşırtıcı olmadığını düşünebiliriz. Fakat bu durum, sadece bu açıdan bakılarak açıklanabilecek kadar basit değil. Hugo Chavez yönetiminde ülke kapalı bir ekonomik model anlayışı ile yönetildi. Bu süreçte Venezuela vatandaşlarını sömüren ve refahı sadece belirli gruplara devlet eliyle dağıtan kamulaştırma adımları atıldı. Piyasa mekanizmasının işlevinin önüne geçilmesi ile ülkede petrol dışındaki alanlara alternatif yatırımlar yapılmadı. Petrol sayesinde ülkeye giren para da bürokrasi içinde eridi. Şimdi yaşanan bu büyük kriz, piyasa mekanizmasının zamanında işlemesinin engellenmesinin bir sonucu aynı zamanda. 2013 yılından beri Venezuela halkı ekonomik ve siyasal anlamda hoşnutsuzluklarını sokaklara dökülüp göstermeye başladı. Venezuela’da hükümetin ısrarla devletçi-müdahaleci-sömürücü uygulamalarda ısrar etmesine rağmen halkta oluşan tepki yakın zamanda siyasal iktidarın da politikalarını değiştirmesine ya da belki siyasal iktidarın değişmesine sebep olacak gibi gözüküyor.
Brezilya, Rio Olimpiyatları’nın altından kalkmayı başardı. Fakat şimdi önünde daha çetin bir sınav var; ekonomide bir toparlanma sağlamak. Dilma Rousseff’in 31 Ağustos’ta görevden alınması ile birlikte yeminini ederek geçici olarak devlet başkanlığı koltuğuna oturan Micheal Temer, piyasa karşıtı müdahaleci uygulamalara ve Roussef’in İşçi Partisi’nin bu konudaki başarısız uygulamalarına bir son vermeyi planlıyor. Roussef’in uygulamaları sonucunda Brezilya’da enflasyon yükseldi, devletin kasası boşaldı, devlet çöküş aşamasına geldi. Brezilya, radikal adımlar atılmaz ise Yunanistan’ın yaşadığına benzer ve belki de daha ağır bir krizle karşılaşacak. Geçici devlet başkanı Temer, pek çok kişi tarafından Latin Amerika’nın en piyasa yanlısı olarak görülen ekiplerinden birini göreve getirdi. Tabular bir bir yıkılıyor. “Özelleştirme” kavramı, bir put olmaktan çıkıyor. Temer ve göreve getirdiği ekibin bu politikalardan vazgeçmemesi halinde gelecek seçimlerden başarı ile çıkacağı şimdiden siyaset bilimciler tarafından yazılıp çizilmeye başlandı bile.
Sosyalizmin son demlerinin yaşandığı bu üç Latin Amerika ülkesinde yaşananlar bize gösteriyor ki liberal/kapitalist ekonomi artık bir ideolojik tercih olmaktan çıkıp paradigma değişikliğine dönüştü. Zira sosyalist sistem ile ülkelerin ekonomik anlamda ayakta kalamayacağı, insanların refaha ve zenginliğe kavuşamayacağı görülmüş oldu. Elbette şu anda var olan hiçbir devletin tam manasıyla bir piyasa mekanizmasına sahip olduğunu söyleyemeyiz. Şu andaki devletlerin birçoğunda karma ekonomik sistem denilen model uygulanmakta. Devletlerin varlığının beraberinde getirdiği müdahalecilik refleksi, devletler olduğu sürece var olacak. Siyasî ve iktisadî tecrübelerin bize gösterdiğine göre; devletlerin ve bireylerin zenginliği devletin piyasa mekanizmalarına müdahalesinin ne kadar kısıtlandığına bağlı olarak değişecek. Diğer bir deyişle, hangi devlet piyasayı serbest bırakırsa, o ülkede özgürlükler, refah ve zenginlik artacak.