Bu zafer bütün halkın

“Kahramanlık filmleri izlemeyin, bir arkadaşınızın yüzüne bakın.”

Böyle yazıyordu, sabaha kadar sokağa sahip çıkan bir üniversite öğrencisi facebook sayfasında.

Hakikaten öyleydi.

İnsanı hayata, yaşadığı topluma çok daha fazla güvenle baktıran tarihi bir andı yaşadığımız. Gündelik hayatın olağan akışı içindeki göze görünmeyen erdemin ete kemiğe büründüğü, “sıradan insan”ın içindeki kahramanın ortaya çıktığı olağanüstü bir an.

Halka dehşet saçmak için alçaktan uçan uçakların küstahlığı halkı korkuttu korkutmasına. Ama aynı zamanda, ondaki demokratı, onuruna sahip çıkma iradesini de ortaya çıkardı.

Yaşama içgüdüsünden büyük olan

Darbecilerin hesap edemedikleri bir şey vardı: Korku elbette insani bir duyguydu, ama insanda ondan daha güçlü bir şeyler daha vardı. Kendilerinde olmayan bir şey.

İhmal ettikleri, insanın onurlu bir varlık olduğuydu. İradesinin ezilmesine, çocuğunun geleceğinin çalınmasına ve aşağılanmaya artık yeter demeye hazır milyonlar vardı ve gündelik hayatın olağan akışına yönelik bu olağan dışı, ahlak dışı müdahale, ondaki olağanüstü direnci de görünür kıldı.

Artık darbecilerin mücadele etmesi gereken çok daha büyük bir güç vardı: Çeliğin ve barutun, F16’ların bile alt etmeye yetmediği bir güç. Öngörülemez, sınırı çizilemez, kontrol edilemez ve dolayısıyla denklemdeki yeri hiçbir şekilde hesap edilemez bir güç. Tam da bu yüzden bütün hesapları bozan bir güç.

“Bütün muharebe stratejisini, karşınızdaki güçlerin hayatta kalmak için nasıl davranacağına göre kurarsınız. Ama ölümü göze alan insanlara karşı bunu yapamazsınız” tespitini doğrulayan bir direnişti yaşadığımız.

“Zor oyunu bozar” diye düşündü darbeciler, ama zordan daha büyük bir zora çarptı kibirli özgüvenleri: Sıradan insanın içindeki adalet duygusuna ve onuruna.

Hiçbir katkı değersiz değildi

Tarihin çok hayati kırılma anları vardır ve o anlarda sergilenecek cesaret tarihin yönünü belirler: Geleceğin korkunç bir felaket yerine umut olmasını sağlar.

Türkiye toplumu bütün çeşitliliğiyle bunu başardı 15 Temmuz gecesi.

Ve ülke tarihinin en uzun gecesinin sabahında galip gelen oydu.

O gece darbeye karşı demokrasinin kazanması, pek çok faktörün bileşkesiydi. Buradaki hiçbir faktörün önemini küçümsemek doğru olmaz; çünkü darbecileri boğan o son damla suyun kimin katkısı olduğunu hiçbir zaman ölçemeyeceğiz ve buna gerek de yok: Çünkü bu herkesin ortak zaferi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sergilediği inanılmaz cesaret, Başbakan’ın sakin ve kararlı duruşu, Parlamento’nun kendi iradesine sahip çıkması, polisin kahramanca savaşı, ordunun darbeyi reddeden unsurlarının sivil yönetime bağlılık açıklaması ve halkın safında yerini alması, siyasilerin duruşu, Devlet Bahçeli’nin daha en baştan itibaren doğru yerde durması, onu diğer liderlerin açıklamalarının izlemesi ve dört partinin ortak reddiyesi, medyanın darbecilere teslim olmayışı…

Bütün bunlar çok önemliydi.

Ama bu savaşta son sözü Ankara’da vurulan 28 yaşındaki inşaat işçisi Beytullah Yeşilay söyledi. Geriye dört aylık hamile bir eş ve doğmamış çocuğuna paha biçilmez bir miras bırakarak.

Şimdi onların ailelerine sahip çıkmanın zamanı.

Sessiz mutabakatın gücü

Cumhurbaşkanı Erdoğan halkı iradesine sahip çıkmaya çağırdığında, en erken ve en geniş kesimde oraya gidenler ağırlıklı olarak sağ, muhafazakar, İslami kesimden insanlardı belki; ama olayın bir darbe girişimi olduğu anlaşıldığında sosyal medyada buna karşı çıkanlar arasında hükümet muhalifleri, Gezi zamanı onu sert biçimde eleştiren bazı isimler de vardı.

“Darbeyi sade, mütevazı, dindar insanlar engelledi” diyor Atilla Yayla Hoca. Esas olarak bu doğru ama toplumun en muhalif kesimleri bile, bütün siyasi gerilime rağmen en kritik anda farklı bir ses çıkarmayarak direnişe destek vermiş oldular.

Çok muhtemeldir ki, ekranları başında gündelik hayatın içindeki devrimci potansiyelin aktüel hale gelişini, örneğin basılan bir medya kuruluşunun veya stratejik bir tesisin halk tarafından geri alınışını izlerken rahatladılar; köprülerde, caddelerde, sokaklarda savaşan insanların, -siyasi muhalifleri de olsa- galip gelmesini dileyenler de vardı.

Açık olan şuydu ki, halk savaşırken hiç değilse ortada ayağına dolaşan kimse yoktu.

Ve sonuçta bütün toplum, darbecileri silahlarıyla beraber çırılçıplak ortada bıraktı.

15 Temmuz milat olsun

İşte bütün siyasi karşıtlıklara rağmen sergilenen bu kolektif bilgelik, bize yürüyeceğimiz istikameti de gösteriyor.

Bu destansı direnişin, kuşatıcı, kucaklayıcı ve demokratik bir yenilenme için zemin olarak görülmesi gereğine işaret ediyor.

Gündelik hayatın içindeki iyiliğin gücünü gösterdi yaşadıklarımız. Bir milat olarak bu hayırlı olay, yepyeni bir sayfa açmayı mümkün kılacak bir ahlaki zemin oluşturdu.

Gelecekte yeniden bir darbe girişiminde bulunabilecek ahlaksızlara karşı kolektif bir toplumsal dayanışma sergileyebilmek için değil sadece.

Bir daha hiç böyle bir kalkışma olmasa bile, bütün çeşitliliğiyle bu toplumun her bireyinin insan onuruna yaraşır şekilde yaşayabileceği bir sosyo-politik düzenin birlikte inşa edilmesi için.

Liderlerin verdikleri ortak fotoğraflar, Yıldırım ve Kılıçdaroğlu’nun dünkü ortak basın toplantıları güzel bir işaret.

Bu yoldan devam etmeli.

Serbestiyet, 19.07.2016

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et