Doğrusu CHP liderinin ‘başörtüsü sorununu biz çözeriz’ sözünü fazla ciddiye almamıştım. Neredeyse son on yıldır üzerinde siyaset yaptıkları yegane zeminin dışına çıkma cesareti göstereceklerine ihtimal vermemiştim.
Zaten Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da sözünün arkasında durmadı.
Ancak CHP’nin Bilim Platformu’nun konuya el attığı ve çözüm için bir çalışma başlattığını duyduğumda heyecanlanmıştım. Çünkü bu heyetin başında ODTÜ’den meslektaşım Profesör Sencer Ayata bulunuyordu. Yıllardır bu konu üzerine kafa yoran sosyolog Sencer Hoca CHP’yi bu kısır siyasal duruştan çıkaracak bir ‘rapor’ hazırlayabilir diye düşünmüştüm. Ama hazırlıkların kamuoyuna yansıyan perspektifi hiç de umut verici değil.
Cumhuriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamada Sencer Hoca şöyle diyor: ‘Çözüm üretmek istenirse ara yollar bulunabilir, uzlaşmanın çeşitli yöntemleri olabilir. Hatta başı örtme şeklinde ya da şekil çeşitlemesinde bile mutabakat sağlanabilir. Bizim geleneksel baş bağlama tarzlarımızda saçın tamamen kapatılması şart değil. Bir uzlaşma olsa taraflar diyebilir ki “Biz başın örtülmesine ‘evet’ diyelim, ama siz de o bizim bir şekilde daha bir siyasi kimlik gibi algıladığımız görüntüden vazgeçin.”
Böyle bir perspektiften başörtüsü veya türban sorunu çözülemez, çünkü başlangıç noktası yanlış; hoca, bir özgürlük talebini ‘müzakere edilebilir’ görüyor.
İnsanların tekil tercihlerinin eseri olan başörtüsü bağlama biçimleri ‘düzenlenemez’. Diyelim ki düzenlemek üzere uzlaştık; ‘bizim’ vardığımız ‘uzlaşı’ya başkalarının ‘uymasını’ nasıl sağlarız? Ancak zor kullanarak… Böyle bir ‘şey’ açık toplum, demokratik rejim, eşitlik ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde mümkün olmaz. Bu, ancak otoriter ve totaliter bir modelde ‘dayatılabilir’ bir uzlaşma olur. Kısaca, insanların neyi, nasıl giyecekleri müzakere konusu yapılamaz.
Çözüm üretmek niyetinde olanlar öncelikle empati yapmalı; ben kim oluyorum da başkalarının kılık kıyafetine karışabiliyorum? Ben kendi kıyafetime başkalarının karışmasına müsaade eder miyim? Benim kıyafet tercihimi başkaları pazarlık konusu yapabilir mi? Bu soruların cevabını verin başörtüsünü ‘yasaklamaya veya düzenlemeye’ kalkışmadan önce.
Uzlaşalım, saçınızın şurasını açın, başınızı burasından bağlayın! Olur mu böyle saçmalık? Kimse başkalarının inançlarını, düşüncelerini, görünüşlerini tanzim etmek hakkına sahip değildir. Tanzim etmeye kalkışanlar, kendilerini onlardan ‘üstün’ görüyorlar demektir. Peki siz üstün müsünüz? Neden, neye göre?
Bir insanın kıyafeti bir başkasının meşru müdahale alanında görüldüğünde artık çatışma kaçınılmazdır ve uzlaşma olmaz. Çünkü kimse başkasının kendi görünüşü üzerinde tasarruf sahibi olmasına müsamaha göstermez, göstermemeli de.
Eşitlik ve özgürlük ülküsünün toplumun her kesimine yayıldığı bir dönemde kimse özgürlüklerinin pazarlık konusu yapılmasına ve başkalarının kılık kıyafet dayatmasına razı olmaz.
Sencer Hoca, konuyu din alimlerine de soracaklarını, İslam’da hakikaten örtünme var mı, yok mu araştıracaklarını söylemiş.
Önce; ulemadan alınacak cevaba göre başörtüsü sorununa çözüm geliştirmek ‘laiklik’ ile nasıl bağdaşır? Bağdaştırdınız diyelim ve ulemaya sordunuz; ulemadan birileri de ‘saçın bir kısmı görülebilir’ diye ‘fetva’ verdi, başörtüsü kullanan kadınlar da bu fetvaya uymadılar. Ne yapacaksınız CHP olarak? Başörtülü bireylerin saçlarını ‘fetva’ya uygun bağlamaları için İran modelinde olduğu gibi zorlayacak mısınız onları?
Bu, teolojik değil, sosyolojik bir mesele. Sosyal alanı ne fetvalarla ne de kanunlarla düzenleyebilirsiniz. İnsanların ‘tercih’idir esas olan. Bir tek insanın bile kendi tercihinde ısrar etmesi başlı başına bir haktır ve korunması, savunulması gerekir.
Başörtüsü sorununun tek ve basit bir çözümü vardır: İnsanların tercihine saygı duymak. Özgürlük ve eşitlik ilkelerini ‘pazarlık’ mevzuu yapmak siyaseten doğru olmadığı gibi fikren de savunulabilir değildir.
Zaman, 27.08.2010