Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkışlarını, geri adımlarını, akla ziyan tekliflerini galiba biraz hoşgörmek gerekiyor; zira partisinin çok ciddi sorunları var. En temel sorunu ise geçmişi.
Otoriter ve jakoben geçmişi CHP’nin peşini bırakmıyor. Kâbus gibi üzerine çöken bu geçmişle hesaplaşmadan CHP’nin seçim kazanabilir bir parti haline gelmesi imkânsız. Hâlâ kendini ‘devlet’in partisi, ‘rejim’in bekçisi olarak gören bir partiden ‘toplum’ odaklı bir siyasal aktör olması beklenemez. CHP’nin ‘ayarları’ tek partili Türkiye’ye göre kodlanmış. Bu ayarları değiştirmeden, onu çok partili bir siyasal yarışmaya hazır hale getirmek mümkün değil.
Türkiye’nin belki de en ideolojik partisi CHP. Sadece kendine değil bu ‘ideolojik’ bakış, bütün ülkeye ve hatta devlete egemen olması öngörülen bir ideolojileri var; Kemalizm. Etnik ve dinsel çoğulluğu meşru görememe, siyaset dışı aktörlere dayanma arayışı, halka ve piyasaya ve de dünyaya karşı güvensizlik hep bu ideolojiden kaynaklanıyor. Sırtındaki Kemalizm küfesini atmayan bir CHP’nin ‘ıslah’ olması zor.
Rekabete dayalı demokratik bir siyasal ortamda halkın taleplerini, ihtiyaçlarını ve değerlerini öncelemeyen bir parti var olabilir mi? Haydi ayakta kaldı, belli bir toplumsal zemin kazandı diyelim memurlar ve besleme burjuvazi katında, iktidar olabilir mi?
Kemalizm, toplumu tepeden aşağıya dönüştürmenin, denetlemenin, yönetmenin ideolojisi. Böyle bir noktadan, toplumu esas alıp onun serbestçe ve aşağıdan yukarıya dönüşümünün önünü açan bir siyasal yaklaşıma geçiş yapmadan CHP dönüşmüş olmaz. Bunun için de halka, toplumsal dinamiklere güvenmek gerek. Oysa Kemalizm halkı serbest bırakmayı değil, denetlemeyi, ‘adam etmeyi’ biliyor siyaset olarak. ‘Adam etmek’ten anladığı da ‘yönetim hakkı’nın Kemalist elitlerde olduğu konusunda halkı ‘aydınlatmak’… Böyle bir ilişki ve düzen demokratik siyaset, açık toplum ve piyasa ekonomisiyle uyumlulaştırılabilir mi?
Kemalizm demokrasiyle ‘uyumlu’ olmadığı için Kemalist bir CHP demokratik bir yarışı kazanamıyor. Kemalist resmi ideolojinin demokrasi içinde korunamayacağına ilişkin (doğru) gözlem, Kemalizm’le yollarını ayırmayı aklından bile geçirmeyen CHP’nin demokrasiye, açık topluma ve piyasa ekonomisine kuşkuyla bakmasına neden oluyor.
Ne Kemalistler güveniyor halka ve onun tercihlerine, ne de halk Kemalistlere… Kemalistlerin demokrasi korkusu ve halkın Kemalistleri seçimle asla iktidar yapmaması böyle bir ‘karşılıklı güvensizliğin’ eseri.
Sonuçta ‘demokrasi’ oyunudur oynanan ve kazananı bellidir bu oyunun. Buna karşın savunma hattı, Kemalizm’in ve devrimlerin ‘çok partili hayat’a geçildikten sonra tehlikeye düştüğü tezidir. Aslında bu bir itiraftır; demokrasiyle Kemalizm’in kan uyuşmazlığının itirafı… Dolayısıyla demokrasi hep feda edilebilir görülmüştür.
CHP’nin bir başka sorunu toplumsal tabanı. Herkes söyleyip duruyor, ‘CHP özgürlükçü, demokrat bir sol parti, sosyal demokrat bir parti olmalıdır’ diye… Peki, böyle bir partiye mevcut CHP seçmeni oy verecek mi sanıyorsunuz? AB sürecinden, küreselleşmeden, piyasa ekonomisinden, özgür sivil toplumdan, Anadolu’nun yükselen burjuvazisinden, çok seslilikten, etnik ve dinsel çoğulculuktan korkmayan bir CHP, mevcut tabanını muhafaza edebilir mi?
Bence sorun budur; çünkü CHP’nin mevcut toplumsal tabanı yukarıda saydığım tüm bu gelişmelerden korkanların partisidir.
Şimdi, mahcup bir edayla da olsa başörtüsünü çözelim diyen, Avrupa turuna çıkıp şirin görünmeye çalışan bir CHP lideri taban ve yakın arkadaşları tarafından eleştiriliyor. Onların görmek istedikleri, dönüşen değil ‘bildikleri’ CHP; işlevi ‘devrim muhafızlığı’ olan CHP. Yıllardır ‘devrim muhafızı’na dönüştürülmüş bir partiyi ‘liberal-sol’ bir parti haline getiremezsiniz. Getirmeye çalışırsanız o parti mevcut tabanını da kaybeder.
Dün tahrik edilen, inşa edilen korkular, bugün CHP’nin dönüşümü önündeki en büyük engel.
Zaman, 05.10.2010