AK Parti’den statükocu bir parti olur mu? Hayır, olmaz… Daha dört ay önce 12 Eylül darbe anayasasının adeta dişlerini söken bir parti bugün ‘statükocu’ bir pozisyon alamaz. Üstelik anayasa referandumuyla halkın değişim politikalarına ne kadar büyük destek verdiğini gördükten sonra…
Peki o zaman AK Parti’nin haziran seçimlerinde MHP’lilerden oy almak amacıyla reformcu anlayıştan vazgeçerek ‘devletçi-milliyetçi’ bir çizgiye doğru savrulduğu tezine ne demeli?
Daha düne kadar ‘değişimci’ bir söylem, duruş ve politikayla oy alan ve iktidara gelen bir partinin bugün ‘statükocu-devletçi’ bir söylemle aynı halktan yüksek bir destek görmesi mümkün değil. Hem bu analiz yanlış, hem de varsa, böyle bir seçim stratejisi. Çünkü temel bir mantık hatası var. Bir toplum değişimci siyasal aktörlere destek veriyorsa birkaç ay içinde statükoculara arka çıkmaz; bir parti değişim politikalarıyla halktan destek bulmuşsa, statükonun saflarına geçip halktan destek istemesi saçma olur.
Dolayısıyla AK Parti’nin birkaç ay içinde ‘öteki taraf’a savrulduğu iddiası bence gerçekçi değil.
AK Parti’nin bütün gücü değişimci duruşundan kaynaklanıyor; parti, toplumsal değişim taleplerinin taşıyıcısı olabildiği için bugün iktidarda. Bunu yazar çizer takımı kadar siyasetçiler de biliyor olmalı.
Statükocu bloka savrulan, bürokratik devletin unsurlarını dönüştürmek yerine onlarla iktidar paylaşımı içine giren bir AK Parti misyonunu tamamlamış demektir. Ben Başbakan Erdoğan’ın siyasal bir intihar anlamına gelecek böyle büyük bir hata yapacağını sanmıyorum.
Ancak bu, AK Parti’nin ‘milliyetçi-ülkücülere’ kapılarının kapalı olması demek değil; AK Parti bir kitle partisi. Halkın yarısının oyunu almış bir partinin dar bir kadro veya sıkı bir ideoloji partisi olması zaten beklenmez. Dolayısıyla parti, Türkiye sosyolojisini yansıtıyor; dindarlar da, liberaller de, milliyetçiler de, sosyal demokratlar da AK Parti’ye oy veriyorlar. Partide Türkler de Kürtler de var. Yani AK Parti bir kimlikler aroması. Bunun içinde milliyetçilerin ve hatta ülkücülerin de bulunması normal. Dahası AK Parti, tabanını AB, küreselleşme, yabancı sermaye ve sivil siyaset konularında dönüştürebilen bir parti de.
AK Parti’nin milliyetçilere kapılarını kapatması bir kitle partisi olarak mümkün değil. İçinde Kürtlerin de, demokratların ve dindarların da temsil imkanı buldukları bir demokratik/muhafazakar koalisyon AK Parti. Kimliklerin çoğulcu bir siyasal temsilde buluşması Türkiye için çok değerli…
AK Parti’nin milliyetçilere kapısının açık olması gerektiğini düşünüyorum. Tabii kendi reformcu kimyasını bozmadan ve milliyetçileri reform cephesine katarak… AK Parti’de milliyetçiler özellikle de ‘demokrat-sivil milliyetçiler’ de olmalı. Yok demeyin; ülkücü harekette ‘demokrat-sivil’ bir kanat da var ve onlar 12 Eylül referandumunda ‘demokrat blok’u desteklediler. Dolayısıyla AK Parti’nin MHP’den oy alması için ‘MHP’lileşmek’ yerine, ‘değişimci, sorun çözücü, reformcu’ siyasetine devam etmesi gerekiyor.
MHP tabanı, üçe eşit oranda bölünmüş durumda. Bunlar; MHP’den asla kopmayacak olanlar ile CHP’ye yakınlaşan ulusalcı kesimler ve AK Parti’ye sıcak bakan muhafazakar milliyetçiler. İşte bu son grup zaten % 58’in içinde. Bunun nedeni de AK Parti’nin ‘milliyetçilik’ yapması değil, demokrat, değişimci ve reformcu olması.
Seçimlere doğru AK Parti’yi değerlendirirken şunu bilmemiz lazım; AK Parti’nin değişim stratejisi farklı. Muhafazakar kimliği ve siyasal gerçekçiliğiyle AK Parti değişimi ‘tedrici’ ve ‘temkinli’ bir yoldan gerçekleştirmeye çalışıyor. Benim gibi birçok liberalin kişisel tercihi ise değişimin daha ‘kökten’, ‘toptan’ ve ‘süratli’ olması yönünde. Mevcut toplumsal destek ve siyasi iradenin bizi ‘yeni ve tam demokratik Türkiye’ amacına çok yaklaştırdığını biliyoruz. Sabıra, siyasi akla ve vizyona ihtiyacımız var…
Zaman, 18.01.2011