Türkiye’de serbest seçimler yapılıyor. Ama, seçim kuralları demokratik değil, adilane değil.
Seçim oyununun kurallarını çoğu zaman oyunculardan bir kısmı ellerine gelen karta göre ayarlıyorlar. Genellikle kuralları iktidar partileri, ya da Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran partiler, o günkü pozisyonlarına göre belirliyorlar. Temsilde adalet genellikle iktidar partilerinin işine gelmiyor, Meclise mümkün olduğu kadar az parti girsin, kendileri mümkün olduğu kadar aldıkları oyun üzerinde temsil edilsin istiyorlar.
Partiler muhalefetteyken savundukları seçim sistemlerini iktidara gelince kolayca unutuveriyorlar… 2002 seçiminde halkın % 45’inden fazlasının Mecliste temsil edilmemesi Meclise giren partileri hiç rahatsız etmedi. İktidardayken % 10 barajının nimetlerini kullanan partiler barajın altına düşerek, kendi kazdıkları kuyuya düştüler, halk tarafından tasfiye edildiler.
Yüzde 10 seçim barajı kabul edilebilir bir şey değil. Aslında bu baraj darbeciler tarafından İslamcıların, milliyetçilerin ve aşırı solcuların Meclise girmemesi için konulmuş bir barajdı. Darbeciler bu kuralı koyduğunda Kürtçü bir parti hesapta yoktu. O zaman, Kürtçüler politikalarını CHP’de, ya da diğer solcu partiler içerisinde yapıyorlardı.
En Etkili Yöntem: Şiddet
Kürtçü siyasetçiler bir şekilde bu sistemi aşmanın bir yolunu bulmuşlardı. Önemli kayıplar verme pahasına da olsa, bağımsız adaylarla Meclis’e girerek bir grup oluşturmuşlardı. Önümüzdeki seçim için devlet bunu da engellemeye kalktı. Buna Türkiye’de insaf sahibi herkes karşı çıktı.
Bu durumda BDP’yi destekleyenlerin sokağa dökülerek tepkilerini göstermelerinden başka çareleri yoktu. Ne var ki, Kürtçüler bununla da yetinmediler, kırdılar, döktüler, içindeki insanlarla beraber bankaları yakmaya kalktılar. Kürtçü politikacılar, halkı ve devleti açıktan terörle tehdit ettiler. Sonunda devlet geri adım atmak zorunda kaldı.
Bu hoş bir şey değil! Devlet organları karar verirken insanların demokratik haklarını, halkın taleplerini dikkate almıyor. Ama her seferinde de şiddetle karşılaştığı zaman geri adım atıyor. Sonuçta sokağa dökülen, tepkisini şiddetle ortaya koyan kazanıyor. Özellikle Kürt milliyetçileri bunu bir kural haline getirdiler, haklarını elde etmek için ya sokağa dökülüp şiddete başvuruyorlar, ya da eli silahlı terör örgütünü tehdit olarak kullanıyorlar.
Seçilme Hakkı Olmayanlar Ne Yapsın?
Türkiye’de seçilme hakkı aşırı sınırlandırılmış durumda, seçilme hakkı adeta imtiyazlı bir sınıfın veya politikayı meslek haline getirmiş bir grubun elinde.
Türkiye’de yaşayan kadınların % 65 kadarı başını örtüyor, bunların seçilme hakları yok. Başörtüsü ile seçilse bile parlamentoya sokulmuyorlar. Aslında bu hakkı engelleyen bir kanun maddesi de yok. Sadece partiler ülkenin hâkim güçlerini kızdırmamak için başı örtülü kadınları aday olarak göstermiyorlar.
Bu kadınlar bu açık haksızlığa karşı seslerini çıkarmıyorlar. Bu kadınların desteğiyle iktidar olan parti, bunların hukukuna sahip çıkmayı düşünmüyor, her halükarda bunların kendilerini destekleyeceğinden emin görünüyor. Belli ki, devlet, bu kadınların haklarını vermek için, sokağa dökülmelerini, kırıp dökmelerini, bankaları ateşe vermelerini bekliyor.
Türkiye’de 2 milyondan fazla kamu görevlisinin partilere üye olma ve seçilme hakkı yok. Almanya’da Anayasa Mahkemesi Başkanı istediği partiye üye oluyor, tarafsızlığını kaybetmiyor. Türkiye’de ise, bütün verdikleri kararlarda bir partiyle uyum içerisinde olan Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay üyeleri, HSYK üyeleri, üniversite rektörleri, Genelkurmay Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları bu partiye üye olmadığı için tarafsız sayılıyor.
Devlet memurlarının seçilme hakkını kullanmak için görevlerinden ayrılmaları, seçilmedikleri takdirde işsiz kalmayı göze almaları gerekiyor. Çoğu zaman bunlar seçilme hakkını kullanmak için emekli olmayı bekliyorlar. Emekli olduktan sonra, aday olmak için mahalli parti teşkilatına başvuran, siyaset pratiğine ve parti örgütüne yabancı, dinamizmini kaybetmiş, düşünceleri eskimiş bir kamu görevlisi çoğunluk başarılı da olamıyor.
Son Anayasa Referandumu Geçersizdir
Kürtçü politikacılar sorunlarını şiddete sarılarak çözdüler. Ama geçen referandumda benim oy verme hakkımın engellenmesinin hesabını soran olmadı.
Son referandumda benim oy verme hakkım hukuka aykırı bir şekilde engellendi. Bu referandumda son 3-4 seçimde oy verdiğimiz sandığa gittiğimizde, ailecek seçmen kütüğünde adımızın olmadığını, bu sebeple oy veremeyeceğimizi öğrendik. Şimdiye kadar oy vermede herhangi bir sorunla karşılaşmadığımız, seçmen bilgi kartı da çoğunlukla evimize gönderilmediği için, böyle bir durumla karşılaşabileceğimizi de hiç düşünmemiştik. Yaptığımız itirazlar da bir sonuç vermedi, ailecek oylarımızı kullanamadık.
Nüfus idaresinin ve il seçim kurulunun bizim ailenin seçmenliğini iptal etmesi çok kolay olmuş. Oturduğumuz mahalleye yeni taşınan bir ailenin verdiği adres bizim evin adresiyle çakışmış; nüfus idaresi de yıllardır oturduğumuz, kurallara tamı tamına uyarak mahalle muhtarlığına beyanda bulunduğumuz adresimizden bizi o dakikada silmiş. Nüfus idaresi herhangi bir araştırmaya gerek duymadan, bizim rızamız ve haberimiz olmadan bizi ikametimizden siliyor ve seçmen kütüğünden düşürüyor. Olay bu kadar basit!
Bu sebeple son Anayasa referandumu, devlet açısından geçerli olsa da benim açımdan geçerli değildir; çünkü bu olayda benim vereceğim oy dikkate alınmamıştır.
YSK Ne İş Yapar?
Yaptığı bir işin ne olduğunu son bağımsız adayların vetosu olayında öğrendik. Görevi tamamen teknik olması gereken bir kurumun, siyaseti nasıl etkilediğini kötü bir şekilde öğrendik.
Bilmiyorum bu kurulun da Ankara’da dev bir binası var mı, kaç tane sürekli çalışan personeli var, seçim olmadığı zamanlar bu kurulun görevi nedir, personeli ne işle uğraşır? Bildiğim bu kurulun seçimleri 40-50 senedir aynı ilkel yöntemlerle yaptırdığı. Tahtadan kötü çakılmış bir sandık, uydurma oy verme kabinleri, sandıklar önünde uzun kuyruklar… Şimdi tahta sandıklar yerine içi görülen şeffaf sandıklar koyacaklarmış. Bu da pek hoşuma gitmedi, attığım zarfın görülmemesini tercih ederim.
Seçmen bilgi kartı elimize vaktinde ulaşmıyor. Ya da hiç gelmiyor. Bu bilgi kartlarında nerede oy vereceğimiz belirtiliyor, ama hangi sandıkta oy vereceğimiz belirtilmiyor. Oy verme mahalline gittiğimizde bir süre hangi sandıkta oy vereceğimizi elden ele dolaşan listelerden bulmamız gerekiyor.
YSK’nın internet sitesindeki bilgiler güncel değil. Seçmen listeleri asıldığında, acaba benim itirazım dikkate alındı mı, tekrar seçmen olarak kaydım yapıldı mı, diye YSK’nın internet sitesinden araştırdım. Buradaki bilgilere göre bir düzeltme yapılmamıştı. Muhtarlığa giderek oradaki listeleri incelemek zorunda kaldım. Oradaki bilgilerle YSK’nın internet sitesindeki bilgiler birbirine uymuyordu.
Ben sandık başına gittiğimde de panikliyorum. Sandık başında elime bir sürü zarf veriyorlar; doğru zarfa doğru oy pusulasını koymak, o uzun listede oy vereceğim partiyi bulup doğru yeri mühürlemek o kadar kolay olmuyor. Çoğu zaman kararsız gidiyorum sandık başına. Listeleri elime aldıktan sonra bir süre incelemem gerekiyor aslında; ne var ki sırada bekleyen insanlar var, fazla düşünmeden rastgele basıyoruz mührü… Türk halkının bu sistemin altından kalkması bile büyük başarı
Her seçimden sonra, seçimi kaybedenler filan yerde seçimde hile yapıldığını, bilgisayar programının hileli olduğunu günlerce, aylarca iddia ederler. YSK yetkilileri, adeta bu hile iddialarının konuşulmasını teşvik edercesine susarlar, hiç bir açıklama yapmazlar; açıklama yaptıklarında da olay zaten unutulmuştur.