Oryantalist Bakışın Yeniden Kendisini Dayatması, Veysel Ayhan

Narin Güran Cinayeti, Toplum Mühendisliği ve Oryantalist Bakışın Yeniden Kendisini Dayatması


Giriş

8 yaşındaki Narin Güran’ın vahşice bir cinayet sonucu öldürülmesi tüm Türkiye’de infiale yol açtı. Cinayetin üzerinden bir ay geçmesine rağmen toplum Narin’in kim ya da kimler tarafından, neden ve nasıl öldürüldüğünün bir an önce açığa çıkmasını ve cinayeti işleyenler ile işbirliği yapanların en ağır cezalara çarpıtılmasını haklı olarak beklemektedir. Hakikaten insanın vicdanını derinden sarsan cinayetin ardından sosyal medya linçleri devreye girmeye başlamış, suçlamaların aile üyelerinden başlayarak tüm Kürt toplumuna yöneldiği dikkat çekmektedir. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ifade ettiği üzere “(Narin Güran cinayeti) Bu vahşet öne sürülerek aile müessesesi, dinî kurumlar, hatta Kürt kardeşlerimiz hedef alınıyor. Açık söylüyorum bu vicdansızlıktır.”

Öte yandan başta Diyarbakır olmak üzere tüm ülkede insanların tepkisini açıkça dile getirdiği cinayet sonrası bazı medya organları her gün birilerini suçlu ilan etme yarışına girmiştir. Cinayetin üzerinden günler geçtikçe gazete manşentlerini atanlar ve görsel medyada olayı yorumlayanlar oryantalist bakış açısı ile cinayeti toplumsal kültür, aile bağları, feodalite, despotik aşiret ilişkileri, gizli tarikat yapılanması, kana susamış seri katiller ve benzeri birçok iddia ve itham ile açıklama yoluna gitti. Bu bağlamda konuya ilk dikkat çeken yazarların başında ise Serbestiyet’te iki yazı ile Yıldıray Oğur oldu. Yazar “Neden bir AK Parti’ye ihtiyaç var?” ve “Tavşantepe Köyü masum olabilir mi?” yazılarıyla adlî bir cinayetin nasıl bir toplumsal nefrete, aşağılamaya, itibar suikastleri, toplumsal linçe ve söyleme dönüştüğünü örnekleriyle açıklamaktadır.

Doğu Kültürü mü Cinayetin Sorumlusu?

Oğur’un yazısında belirtiği gibi “Televizyonlara göre köy sessizlik yemini edip, katili koruduğu için” cezalandırılmalı hatta haritadan silinmelidir. Neden diye sorulduğunda ise Oğur’un ifadelerindeki haliyle toplum mühendislerine göre “köy; tarikatçı, Hizbullahçı, feodal ilan edildi, ailede neredeyse herkes hakkında yasak cinsel ilişki iddiası ortaya atıldı, bütün köy halkı sorguda ser verip sır vermeyen Omerta Kanunu’na sadık kararlı militanlar gibi şeytanlaştırıldı! Yazı şöyle devam ediyor: “galiba şu anda soruşturmanın önündeki en büyük engel günlerdir televizyonlardan yayılan kültürel önyargılar, ideolojik propaganda, siyasi hesaplaşmayla dolu bu kanaat çöplüğü.” Nitekim günlerce görsel ve yazılı medyada Tavşantepe köyü üzerinden Kürt toplumunun sahip olduğu gelenek ve görenek sorgulanmakta, aşığılanmakta ve cinayetin ana sorumlusu olarak gösterilmektedir. Cinayetle ilgili bazı medya organlarındaki tartışmalarda Doğu toplumu tanımlanırken “ahlâkî yozlaşmanın normal kabul ediliği (bu söylemlerini doğrulatmak için anne, yenge, amca, amca çocukları vs arasındaki çarpık ilişki söylemleri her gün yazılmakta-söylenmekte), feodalite ve aşiretçiliğin devletten daha büyük bir güç olduğu (Güran ailesinden herkesin korktuğu; suça bile isteye iştirak ettikleri söylemleri), inançların, tarikatların ve cemaatlerin toplumu şeytanlaştırdığı (Narin Güran’ın aile üyelerinin de katıldığı bir ayinle öldürüldüğü söylemleri); töre ve geleneğin tüm ahlâki ve etik değerleri yok ettiği (tüm köy halkının sessizlik yemini ettiğine dair söylemler) yönünde toptancı yargılar kullanılmaktadır. Bu söylemlerin hiç sorgulanmadan doğru olarak kabul edilmesi doğal olarak Doğu toplumunun suç üreten bir yapı olarak algılanmasına yol açar.

Oysa bir toplumu, kültürü ve geleneği topluca suçlu ilan etmenin arkasında daha büyük bir kültürel kod, algılayış, mantık ve söylem olduğunu görmek gerekir.  Nitekim hepimizin ortak acısı haline dönüşen 8 yaşındaki Narin’in cinayeti sonrası medyada boy gösteren bazı yorumcuların toplum mühendisliğine soyunmaları oryatalizm tartışmalarının tekrar hatırlanmasına yol açtı. Daha açık bir deyişle görsel ve yazılı medya organlarında yapılan tartışmalar ve kullanılan ifadelerin adını doğru koyacak olursak Edward Said’in yıllar önce ifade ettiği oryantalist bir bakış açısının sonucu olarak Doğu toplumu taşıdığı tüm değerleriyle yeniden kötülüklerin anası oldu. Nerede bir suç varsa bunun sorumlusu “Doğu’nun geri kalmış; arkaik toplum yapısı” olarak sunulmaktadır.

Edward Said’in artık bir klasik haline gelen Oryantalizm adlı eserinde belirttiği üzere Oryantalist bilim adamları 1800 ila 1950 yılları arasında Doğu toplumları ile ilgili 60 binden fazla eser üretmişti. Benzer şekilde hem Cumhuriyetin ilk yıllarında hem de daha sonraki yıllarda Doğu üzerine yazılmış yüzlerce eserde ve onlarca Yeşilçam filmlerinde Doğu sürekli feodalitenin, katı otoritenin, gericiliğin, aşiretçiliğin, despotizmin, yalancılığın, aldatmanın, töre cinayetlerinin, gericiliğin, eğitimsizliğin, şiddetin, kısaca barbarlığın yaşandığı bir yer ve toplum olarak tasvir edilmiştir. Bu bağlamda ortak söylem ise Doğu medeniyeti ve toplumunun barbarlık üreten kültürel kodlara sahip olduğu şeklindedir. [1]

Üretilen onlarca kitaba, dergiye, makaleye, konferansa veya aile bağlarına rağmen, ortalama bir Batı şehrinde yaşayan vatandaşın Doğu toplumu hakkındaki bilgisi metinlerde yazıldığı veya filmlerde gördüğü kadardır. Yaratılan imaj ise şudur: Doğunun gerici, statik olduğu; Doğu’da despotik aşiret ve aile ilişkilerinin; kötülük üreten gelenek ve göreneklerin; yaygın çarpık ilişkilerin; kızların haklarından yoksun olduğu; barbar, değişime kapalı, mantıksız, ileriyi düşünemez, zevk düşkünü veya suça meyilli insanların olduğu yönündedir. Nitekim Narin Güran cinayeti sonrası bazı medya organlarına çıkan gazeteciler veya kendisine uzman diyen konuşmacılar da cinayeti kendince analiz ederken kullandıkları ifade ve ithamlarının temel paradigmasını Oryantalist bakış açısı oluşturmaktadır.

Paradigmatik ideolojinin bir sonucu olarak görsel medyada konuyu ele alan bazı uzmanlar Doğu toplumunu TV’lerde gördüğü filmlerden ve okuduğu modernist eserlerle tanımlamaktadır ve işlenen suçu kendisine öğretilen toplumsal kültür kodlarıyla açıklamaktadır. Bunun sonucu olarak bilerek veya farkında olmadan oryantalist bakış açısı ile kavrulmuş ve şekillenmiş kültürel kod ile analiz etme mantığıyla tüm toplumu suçun parçası olarak sunmaktadır. Güran ailesinin ötesinde tüm köyün ve sonra da Doğu toplumunun suçlu ilan edilmesinin başkaca mantığı olamaz, zaten. Oysa aynı günlerde benzer vahşi bebek cinayetinin işlendiği başka bir bölgede medyada hiçbir konuşmacı bir mahalleyi, ilçeyi veya tüm aile bireylerini topluca suçlu ilan etme yarışına girmedi.

Toplum Mühendisliğine Soyunmak: İdeolojinin Gerçeklik Sanısı

Oryantalist bakış beraberinde ideolojik bakışla şekillendirilmiş bir toplum mühendisliği projesi sunar. Bu bağlamda Doğu, Doğu uygarlığı, felsefesi, sanatı, dini ve kültürü Batı’da her zaman merak ve ilgi odağı olmuş, bu ilgilinin Doğu’yu algılayış biçimi ve yarattığı bakış açısı ise Doğu ile Batı arasındaki farklılıklar üzerine kurgulanmış, özellikle de Batı’nın bu yabancı kültürden farklı olduğunu vurgulayan bir algılama biçimine dönüşmüştür. [3] Doğunun sahip olduğu gelenek, görenek, kültür, inanç ve dilinin modern dünyanın kabul etmediği bir yaşam biçimini ürettiğini ileri süren toplum mühendisleri, bundan dolayı Doğu’yu mutlak surette dönüştürülmesi gereken bir yapı olarak sunmaktadır. Söz konusu ideolojik körlük, insanın olduğu her yerde ve coğrafyada yaşanması olası bir suçu, tekil bir vaka olmaktan çıkartıp tüm topluma mal etme eğilimindedir. Bundan dolayı medyada ideolojik körlükle cinayetle ilişkili analizlerde Doğu’nun dönüştürülmesi gereken bir yapı olduğu söylemi, toplumun bir kısmı tarafından sorgusuz sualsiz kabul görmektedir. Yaratılan imaj; doğu geridir, statiktir, barbardır, vahşidir, değişime kapalıdır vs. Şayet vahşi değilse “bir anne veya aile üyeleri nasıl 8 yaşındaki bir çocuğu birlikte karar verip öldürebilir” tezi ileri sürülebilir.

Nitekim Narin Güran cinayeti hakkında bazı medya organlarında yapılan tartışmalar ve yazılı analizlere bakıldığında modernist aklın bir sonucu olarak Tavşanlıköyü üzerinden tüm Doğu toplumu “barbar, şehvet düşkünü, ensest, mantıksız, despot, yalancı, acımasız, vicdansız” bir toplum olarak tasvir edilmektedir. Esasında bu yaklaşım yaklaşık 100 yıldır Doğu’nun modernist akıl tarafından nasıl tanımlandığının dışa vurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Edward Said’in Oryantalizm eserinde ünlü Şarkiyatçıların eserlerinden aktardığı bazı pasajların, bugün TV’lerdeki tartışmalarda ileri sürülen topyekün bir toplumu suçlayan yaklaşımdan farklı olmadığına tanık olmaktayız.

Öteki’nin Dayanılmaz Varlığı Üzerine Bir Varoluş

Doğu toplumunu dönüştürülmesi gerekilen bir yapı olarak gören modernist akıl, toplumu tanımlarken bilgi üretmediğini ileri süremeyiz. Örneğin Şener Şen, Kemal Sunal veya Metin Akpınar’ın Doğu ile ilişkili birçok filminde Doğu’ya dair bazı kültürel kodlara rastlamamız mümkündür. Ancak burada bilginin yanında ideolojinin üretilmesi de dikkate değerdir. Örneğin toplumun önemli bir kısmının gülerek izlediği Züğürt Ağa filmindeki Ağa’ya atfedilen değer yargıları veya Kibar Feyzo’daki ağalık sistemi veya Gülo’nun babasının kızını para ile açık artırımla satılığa çıkartması gibi birçok ideolojik kurgu Doğu’nun bir gerçekliği olarak topluma sunulmuştur. Dolayısıyla üretilen ideoloji doğrulama yaklaşımı ile genel bir önyargıya dönüştürülmüştür. İdeolojinin bilimsel metinlerden ayrıştırılması ise yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı oldukça güçtür. Çünkü, bir kere “ ideoloji” ve “bilim” metin-dışı soyut metodolojik belirlemeler değil, metinsel olarak üretilen figüratif oluşumlar olarak sürekli birbirlerinin içinden geçer. Bundan dolayı Doğuyu konu alan yüzlerce filmde ve yayında Doğu toplumu sürekli kötü ile özdeşleştirilmiştir.

Buna göre evrensel değerlere sahip olan modernist akıl, Doğu’yu kendine göre tanımlar ve kendisinden hareketle ötekini tanımlar. Ötekinin tanımlanmasında negatif ve kötü olan tüm düşünce, eylem ve yapılar Doğu’ya özgü olarak tanımlanır. Tanımlama olumsuz ve kötü olarak yapıldıktan sonra dönüştürme sürecine meşruiyet kazandırılmış olunur. [2]

Doğu kültürü, geleneği, toplumsal yapısı, aile ilişkileri, inancı ve yaşantısı despotizme, barbarlığa ve gericiliğe yol açıyorsa, o zaman onun zorla ve güç ile değiştirilmesi, dönüştürülmesi bir görev olmanın ötesinde sorumluluk olarak modernist toplum mühendislerine verilirir. Nitekim Narin Güran cinayeti sonrası bazı medya organlarında çizilen tabloda da “hastalıklı bir köy, herkesin suç işlemek için işbirliği yaptığı, zalim bir köy ağası, aile içi çarpık ilişkiler, cinayeti bir rütiel ile işleyen gizli bir tarikat yapılanması vs” ile örülmüş örgüler topluma sunulmaktadır. Oysa insanın olduğu her yerde toplum vicdanının kabul etmediği benzer cinayetlerin ve katliamların yaşandığına tanık olmaktayız. Maalesef bazı gazeteciler ile TV yorumcuları Narin Güran cinayetini analiz etmeye yönelirken, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde oryantalist ideolojinin kültürel kodları ile tüm bir halkı, toplumu ve kitleleri suçladığının farkında bile olmamaktadır. Çünkü toplum mühendisleri ve modernist akıl tarafından üretilen Doğu imajı onların bu tür analizler yapmasına yol açmaktadır.

Sonuç 

Modernist toplum mühendisleri öteki üzerinden kendisini özne konumuna getirirken, Doğu homojen bir yapı olarak ele alınmaktadır. Ancak toplum mühendisliğine soyunanların etkili gücü, ilişkiye geçtiği toplumlar karşısında kendilerine bir üstünlük vermesidir. Bunda oryantalizmin ürettiği ideolojinin, o toplumlar tarafından içselleştirilmesinin payı yadsınamayacak kadar büyüktür. [4] Bundan dolayı kendilerini modernist ve aydın olarak tanımlayan bazı Kürt yazarlar da cinayeti kültür, inanç, gelenek, cemaat, tarikat, görenek veya aşiret yapısı üzerinden analiz etmeye yönelmişlerdir. Onlara göre de Doğu toplumunun kültürü, inancı, toplumsal yapısı ve yaşam tarzı despotik, feodal, kötü ve geridir. Bu bağlamda Kürtler ve doğuda yaşayan toplumlar modern, ahlâklı, insancıl ve gelişmiş olmak istiyorsa, öncelikli olarak kendisine ait olan tüm değerlerden ve kültürden arınması gerekir.

Sonuç olarak hakikaten 8 yaşındaki Narin Güran’ın öldürülmesi hepimizde büyük bir acı ve öfkeye yol açmıştır. Cinayete karışan kişi ve kişilerin en ağır cezaları alması tüm toplumun ortak beklentisi haline gelmiştir. Bununla birlikte Narin Güran cinayeti üzerinden yeniden Kürtlere ve Doğu toplumlarına yönelik bir nefret söyleminin dışa vurumu ise toplum mühendisliğine soyunmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.

Son söz olarak bırakın adalet yerini bulsun isterse kıyamet kopsun.

Prof. Dr. Veysel Ayhan

İlgili bazı kaynaklar:

Ahmad,  Aijaz, Teoride Sınıf, Ulus, Edebiyat: Jameson- Salman Rüşdi, Edward Said Eleştirisi, Çev. Ahmet Fethi, Alan Yay., İstanbul 1995

Arı, Tayyar, Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, İstanbul: Alfa Yay., 2002

Boztemur, Recep, “Marx, Doğu Sorunu ve Oryantalizm”, Doğu Batı: Oryantalizm-I, Yıl:5, Sayı, 20, Ağustos-Eylül 2002

Canbolat, S. İbrahim, Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Politika, Baskı, Alfa Yay., İstanbul 2001

Keyman,  Fuat, “Globalleşme, Oryantalizm ve Öteki Sorunu 11 Eylül, Sonrası Dünya ve Adalet”, Doğu Batı: Oryantalizm-II, Yıl:5, Sayı, 20, Ağustos-Eylül 2002

Keyman, Fuat, M. Mutman, M. Yeğenoğlu, Oryantalizm, Hegemonya ve Kültürel Fark, 2. Baskı, İstanbul: İletişim Yay., 1999

Kontny, Oliver, “Üçgenin Tabanının Yok Sayan Pythagoras: Oryantalizm ve Ataerkil Üzerine”, Doğu Batı: Oryantalizm-I, Yıl:5, Sayı, 20, Ağustos-Eylül 2002

Kömeçoğlu, Uğur, “Oryantalizm, Belirsizlik, Tahayyül, 11 Eylül”, Doğu Batı: Oryantalizm-II, Yıl:5, Sayı, 20, Ağustos-Eylül 2002

Mutman, Mahmut, “Şarkiyatçılık: Kurumsal Bir Not”, Doğu Batı: Oryantalizm-II Yıl:5, Sayı, 20, Ağustos-Eylül 2002

Notlar:

[1] Avrupa’nın da bir Doğu’su olduğu gibi bunun Batı’sında yer alan bir Batı Avrupa’nın varlığı, bu ayrımların gizli olarak Avrupa kıtasında da sürdürüldüğünü göstermektedir. Nitekim Doğu kelimesi kendi başına bir anlam ifade ederken Avrupa’nın Doğu’su diye nitelenen bölgelerin de bu Doğu teriminin yarattığı olumsuz bakış açısını üzerinde taşıdıklarını düşünmekteyiz.

[2] Nitekim günümüzde de ABD veya Avrupalı devletlerin kendilerini insan hakları ve demokrasinin savunucusu olarak görmeleri şaşırtıcı olmasa gerek.

[3] Nitekim Avrupalı Hıristiyanların bir kısmının da Türkiye’nin Hıristiyan olmadığını sürekli vurgulaması bu bağlamda dikkate değerdir.

[4] Jeopolitik teorilerin büyük bir kısmında Avrumerkezciliğin söylemsel kurgusu dikkat çekmektedir. Tüm bu söylemlerde doğu, güney veya geleneksel terimleri ile ifade edilen sınırları Batı’yı içerisine almaz. Avrupa ve ABD kökenli teorisyenlerin öne sürdüğü tüm yaklaşımlarda Dünya’nın Batı güçleri arasında taksimi ve Batı güçlerinin Doğulu toplumlar üzerindeki bariz gücü dikkat çekmektedir. Dolayısıyla Oryantalist bakış açısı diğer bilim dallarında olduğu gibi, bu bilim dalında da etkisini oluşturmuştur.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et