Hepimizin defalarca duyduğu ve izlediği gibi, CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, seçim öncesi söylemlerinde de yer alan bir vaadi, seçim sürecinde de kullanmaya devam etti.
Söylem şu cümleyle hafızalara kazındı: “Biz iktidar olduğumuzda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı getireceğiz.”
Yine hepimizin fark ettiği gibi Cumhur İttifakı da bu söylemi tabiri caizse tepe tepe kullandı. “Bakın belediyelere özerklik vereceklermiş”; “bunlar iktidar olduğunda ülke bölünür” temalı karşı açıklamalar, hem yazılı ve görsel, hem de sosyal medyada bolca kullanıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla katılmayan HDP’nin Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayına vermiş olduğu destek, yukarıdaki cümleyle birleştirilince iktidarın elindeki koz da güçlenmiş oldu.
Şimdi propaganda argümanlarının en önemlilerinden olan özerklik söylemine daha yakından bakalım ve söz konusu cümlenin en az kaç açıdan yanlış olduğunu görelim.
- Öncelikle cümlede yüklem olarak kullanılan “getirme” sözcüğünün başlı başına bir tuhaflık olduğunu belirterek başlayalım. Çünkü uluslararası toplumun kabul ettiği bir anlaşma, sözleşme ya da belgeyi iç hukuk normu haline getirmek isterseniz yapacağınız şey gayet basittir. Önce parlamentonuzdan anlaşma, sözleşme ya da belgenin kabul edildiğine dair bir yasa çıkartır, sonra da gerekiyorsa konuyla ilgili mevzuatınızda bu kabul ettiğiniz hükümlere yer verirsiniz. Örneğin Özerklik Şartı’nı kabul etmişseniz, konu yerel yönetimlerle ilgili olduğu için, yerel yönetimlerle ilgili kanunlarınızda (Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Köy Kanunu ve bu idarelerin gelirlerine ilişkin kanunlar) şartın hükümlerine yer verirsiniz. Ama diyelim ki daha kabul etmediniz, ama kabul etmeyi düşünüyorsunuz, bu durumda kullanacağınız yüklem “kabul edeceğiz” olabilir; “uygulayacağız” olabilir; “uyacağız” olabilir. Ama “getireceğiz” olamaz.
- TBMM milletvekili dağılımında, değil salt çoğunluğu, tamamını bile elde etmiş, hatta üstüne Cumhurbaşkanlığı makamını kazanmış olsanız bile Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı getiremezsiniz.
Çünkü getirilmiş şey bir kez daha getirilemez.
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Avrupa Konseyi’nce 1985 yılında imzaya açılmış, 1988 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı 21 Kasım 1988 tarihinde imzalamış ve 1991 yılında 3723 sayılı kanunla (Kanunun tam adı: Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’dur) onaylamıştır. Hatta o günkü hükümet sisteminin (parlamenter sistem) işleyiş biçiminin gereği olarak, 06.08.1992 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden onaylanmıştır.
Sözün özü, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun diliyle söyleyecek olursak: Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı zaten “getirilmiştir”.
- Özerklik Şartı Türkiye tarafından kabul edilirken bazı maddelerine çekince konulmuştur. Ancak çekince konulan maddelerin büyük bir kısmı; 2004 ve 2005 yıllarında Ak Parti iktidarlarınca çıkarılan yerel yönetim yasalarıyla mevzuat hükmü haline getirilmiştir. Başka bir deyişle konulan çekinceler de facto olarak kaldırılmıştır.
- Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın “Özerklik Kapsamı” başlığını taşıyan 4. Maddesinin 1, 2, 3 ve 4. fıkraları kabul edilirken 5. fıkrasına çekince konulmuştur. Kabul edilen fıkralar içindeki 2 numaralı fıkra şu şekildedir: “Yerel Yönetimler, kanun tarafından belirlenen sınırlar içerisinde, yetki alanlarının dışında bırakılmış olmayan veya başka herhangi bir makamın görevlendirilmemiş olduğu tüm konularda faaliyette bulunmak açısından tam takdir hakkına sahip olacaklardır”. Yerel yönetimler literatüründe bu cümle “genel yetki” ilkesi olarak da tanımlanmaktadır.
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın söz konusu hükmüne, 2005 yılında çıkarılan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun, belediyenin görevlerini düzenleyen 14. Maddesinde yer verilmiştir. Maddede tam olarak şu cümleler kullanılarak Özerklik Şartı’nın sözü edilen fıkrası mevzuat hükmü haline dönüştürülmüştür: “Belediye, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahalli müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de yapar veya yaptırır”.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin 24.01.2007 tarih ve E.2005/95 Esas sayılı kararıyla hüküm iptal edilmiştir. Hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine dava açanlar dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer yanında Samsun Milletvekili Haluk Koç, Ankara Milletvekili Oya Araslı ve 112 Milletvekilidir.
Özetleyecek olursak; bugün Sayın Kılıçdaroğlu tarafından “getirileceği” ifade edilen Özerklik Şartı, 1991 yılından beri “getirilmiş” durumdadır. Üstelik çekince bile konulmamış maddelerinden bir tanesi, 2005 yılında Belediye Kanunu’na konulduğunda, maddeyi iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne başvuran yine CHP olmuştur.
- Özerklik şartı bir ülkeyi federasyona ya da bölgelere bölmeye zorlayan bir belge değildir. Yerel yönetimlerin “kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkânını” genişletme çabasında olan bir metindir.
Bunun yolu da ilk olarak “eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organlarına sahip olabilen meclislere” sahip olabilmektir. Türkiye’de Belediye Meclisleri, İl Genel Meclisleri ve Köy İhtiyar Heyetleri yerel seçimlerle oluşmaktadır.
Özerkliğin ikinci önemli özelliği örgütlenebilme özgürlüğüdür. Türkiye’de Belediyeler 5393 sayılı Kanun’un 48, Özel İdareler 5302 sayılı Kanun’un 35. Maddesine göre meclis kararlarıyla ihtiyaca göre birimler oluşturma hak ve yetkisine sahiptir.
Özerkliğin üçüncü özelliği mahallî müşterek nitelikli hizmetleri üretirken yeterli malî kaynaklara sahip olmaktır. Türkiye’de 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun yanında, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile yerel yönetimlere malî kaynaklar sağlanmaktadır.
Özerkliğin dördüncü ve belki de en önemli özelliği tüzel kişilik sahibi olabilmektir. Tüzel kişilik, yerel yönetimi merkezî idareden ayıran en önemli ayırt edici unsurdur. Türkiye’de merkezî idare tek bir tüzel kişilikken (devlet tüzel kişiliği), yerel yönetimlerin her birinin ayrı ayrı tüzel kişiliği bulunmaktadır.
Başka bir deyişle Türkiye’de yerel yönetimler zaten özerktir.
Yerel yönetimlerin özerklik dereceleri başka ülkelerle kıyaslanarak az ya da çok bulunabilir. Yeterli ya da yetersiz görülebilir. Son yıllardaki bazı uygulamaların buna zarar verdiği ileri sürelebilir. Yerel yönetimlerin özerkliklerinin “arttırılmasından” ya da “azaltılmasından” söz edilebilir. Bu konunun akademik düzeyde tartışılması kadar politik söyleme de dönüştürülmesi gayet normaldir. Ancak bunun yolu “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını Getireceğiz” demekten geçmez.
- Hal böyleyken şu soruları sormak çok da yanlış olmayacaktır:
- Bir siyasi parti hem Cumhurbaşkanı hem de TBMM üyelerinin seçiminin yapılacağı böylesine büyük bir seçime girerken genel başkanının ağzıyla bu söylemi neden defalarca tekrar eder? Çünkü bu klasik bir seçim vaadi değildir. “Biz iktidara geldiğimizde ekonomik anlamda refah getireceğiz”; “Bugünkü iktidardan daha fazla kara ve demir yolu yapacağız” ya da “Eğitimde kaliteyi yükselteceğiz” gibi vaadler geneldir. İçi pek çok şeyle doldurulabilir. Ama bu yazıda sözü edilen ve “getirileceği” vaad edilen Özerklik Şartı, çok spesifik hatta çok teknik bir konudur. Öte yandan basit bir Google taramasıyla kısa sürede hakkında bilgiye ulaşabilmek mümkündür.
- Hadi o parti içinde kimse yukarıda sözü edilen gerçeklerden haberdar değil, ittifakın diğer üyeleri neden bir kez olsun bu vaadi sorgulama gereği duymamıştır?
- Sözü edilen parti, Türkiye’nin en büyük üç ilinin, büyükşehir belediye başkanlıklarına sahiptir. Bu belediye başkanları, kendi sahip oldukları özerkliğin, genel başkanları aracılığıyla sanki yokmuş gibi bir seçim vaadine dönüştürülmesine nasıl sessiz kalmışlardır?
- Milyonlarca lira harcanan seçim kampanyasını yürüten ajanslar ya da danışmanların da bu konu hakkında bir fikri yok mudur?
- Mayıs 2023 seçimleri aynı zamanda Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayının en fazla vaadde bulunduğu seçim olma özelliğini de taşıyor. Onlarca kez meydanlarda dile getirilen özerklik meselesi, bu kadar temelsiz bir şekilde rahatça dile getirilebilmişse, diğer vaadlerin arkasının dolu olduğunu düşünmek için bir sebep var mıdır?
Doç. Dr. Refik YASLIKAYA
Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi