Belli aralıklarla sosyal medyada ‘Özlem Zengin’ isminin ülke gündemine ‘taşındığına’ tanık oluyoruz. Belli çevreler onu sürekli hedef haline getirip, hakkında çok farklı boyutlara ulaşan paylaşımlarda bulunuyorlar. Konu hiç değişmiyor. Minik bir tarama yapıldığında anlaşılıyor ki kavganın merkezinde hep aynı konu var: Kadın hakları. Aslında bunun bir kavga olduğunu söylemek de zor. Çünkü kavga olması için denk güçler olmalı. Fakat buradaki taraflara baktığımızda birbirine denk iki taraftan söz etmek neredeyse imkânsız. Bir tarafta Zengin karşı tarafta hakkında paylaşımlarda bulunan ve yazdıklarından biraz da organize oldukları anlaşılan kalabalık..
Sakin bir şekilde bu tartışmada kimin ne dediğini kısaca özetlemek gerekirse, Özlem Zengin, kadına karşı şiddetin önlenmesi adına yapılan yasal düzenlemelerin önemine işaret ederken diğer taraf kadını koruma altına alma gerekçesiyle hayata geçirilen düzenlemelerin aile yaşamına ciddi zararlar verdiğini iddia ediyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Zengin ve diğerleri arasındaki çatışmanın ilk çıkış noktası İstanbul Sözleşmesi bağlamında yürütülen tartışmalar oldu. Bir tarafta, sözleşme kötüdür mutlaka kaldırılmalıdır diyenler. Diğer tarafta ise sözleşme kaldırılırsa kadın mücadelesinin büyük yara alacağını dillendiren aynı zamanda iktidara muhalif çevreler. Zengin ise kendini bu denklemin dışında tutuyor. Özlem Zengin’in İstanbul Sözleşmesiyle ilgli yaptığı açıklamalarda özellikle sözleşmenin kaldırılmasını isteyen ve buna karşı çıkan kesimlerin çağrılarına kulak verdiği ve bu iki kesimi makul bir tartışma ortamı için ortak bir zemin inşa etmeye davet ettiği anlaşılıyor. Katıldığı programlarda, medyada yer alan açıklamalarında sözleşme mükemmeldir, eksiksizdir demediği gibi bu konunun tartışılmasının da dünyanın sonu olmadığını ifade ederken, ne kaldırılsın ne de kaldırılmasın diyor. Fakat sonuç olarak her iki kesim de olayı farklı şekillerde ele almayı tercih etti. 8 Temmuz 2020 tarihinde Habertürk canlı yayınında Zengin’in de ifade ettiği gibi konu artık içeriğinden bağımsız bir şekilde “itirazların toplandığı bir havuza” dönüşmüştü. Meselenin sağlıklı bir şekilde konuşulması için çabalayan Zengin kimileri için sözleşmenin avukatı diğerleri içinse sözleşmenin kaldırılmasına ses çıkarmayan kişi olarak yaftalandı.
Sonuçta İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı. Fakat Zengin’e dönük saldırılar hiç durmadı. Bu konularla ilgili ne zaman bir söz söylese aynı grupların sosyal medya kampanyalarının hedefi olmaya devam etti. Özlem Zengin bir siyasetçi. Toplumun kendisini eleştirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Fakat Zengin’in söyledikleriyle kendisine dönük saldırılar arasındaki uyumsuzluk, tıpa tıp aynı mesajların yazılması, ortak başlıklar kullanılması aleyhinde yürütülen kampanyanın organize olması ihtimalini güçlendiriyor.
Yakın zamanda Özlem Zengin adı bu kez 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la ilgili tartışmalar etrafında yeniden gündeme geldi. AK Parti ile Yeniden Refah Partisi arasında seçim ittifakı için yapılan görüşmeler sırasında 6284 sayılı kanunun pazarlık konusu yapıldığı iddia edilmişti. Bunun üzerine Zengin, mecliste bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ifade eden bir konuşma yaptı. Açıklamaların ardından Özlem Zengin’le ilgili yeni bir kampanyanın fitili ateşlendi. Hakkında binlerce tweet atılırken, ağır hakaretlere maruz kaldı, dinî inancı hedef alındı ve tehdit edildi. İstanbul Sözleşmesi meselesindekine benzer bir durum söz konusuydu. Bir kesim Zengin’in 6284’ün sözcülüğünü yaptığını iddia ederek onu yine hedef tahtasına oturtmuştu. Günlerce sosyal medyada en çok konuşulan isimlerden biri oldu. Fakat Zengin’in bu süreçteki açıklamalarına bakıldığında kayıtsız bir şekilde 6284’ü savunmadığı bilakis kanunun uygulanmasıyla ilgili yaşanan eksikliklerin giderilmesi gerektiğini söylüyor. Örneğin bu sözleri katıldığı bir canlı yayında dile getirdi; “Bu konu bu kadar tartışmayı hak edecek bir mevzu değildir. Her bir kanun maddesi elbette tartışılır. Ben biliyorum 6284 uygulamasında çok ciddi sorunlar var, başından itibaren. Bu sorunların hepsini giderebiliriz.”
Görüldüğü gibi Zengin, 6284 sayılı Kanunun uygulamasında hatalar olduğunu zaten kabul ediyor ve bunların düzeltilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ancak sanki hiç böyle söylememiş gibi bir ortam oluşturulmaya çalışılmakta ve belli kesimler yine sözlerinin içeriğine bakmadan onu hedefe oturtmaktadır. Öyle ki bu ‘tepki’ bir gün sürmedi. Sosyal medyada Zengin isminin gündemde tutulması için özel bir çaba gösterildi. Her iki olayda da konunun savunucusu olmamasına, ısrarlı bir şekilde amacını tartışmanın belli bir usûl çerçevesinde yapılması şeklinde ifade etmesine rağmen belli çevrelerin onu bir noktaya çekme çabası biraz tuhaf duruyor. Tarafların yaklaşımı ortada. Zengin’in açıklamları da. “Hayır, bu konu tartışılamaz” demiyor. Hem İstanbul Sözleşmesinin hem de 6284 sayılı Kanunun eksik yanları nedeniyle tartışılabilir olduğunu söylese de birileri onun bu çabasını görmezden gelip Özlem Zengin ismine farklı bir misyon yükleyerek ona saldırmayı belki de ismi üzerinden iktidar partisiyle hesaplaşmaya çalıştı. Hatta Kafkaslar’dan Ordu’ya ardından Tokat’a göçen bir ailenin çocuğu olmasını gerekçe gösterip Yahudi olduğunu söyleyenler dahi oldu. Açıkça anlaşılacağı gibi Yahudilik kriminal bir anlamda kullanılıyordu. Benzer bir üslupla tartışmaya dahil olanlar Zengin’in siyasî kimliği üzerinde kuracakları baskıyla bu tartışmayı kendi istedikleri gibi yönlendireceklerini düşünmüş olabilirler. Zengin’in söylemedikleri üzerinden farklı bir kimlik inşa edip, bu meselelere dahil olacakların önünü kesmeyi de hedefleyebilirler. Fakat bu konuların hem dünyada hem de ülkemizde tartışılma boyutu göz önüne alındığında komplo teorileriyle muhatapların etkisizleştirileceğini düşünmenin nafile bir çaba olduğu görülecektir. Çünkü mesele sadece birkaç kadının inadından kaynaklanmıyor. Ortada ciddi sorunlar varken kamusal tartışmanın tarafı olarak kadınları yok saymak pek gerçekçi durmuyor.
Tokat’ın Niksar ilçesinde dünyaya gelen öğretmen bir babanın kızı olan ve 80’lerin sonunda İstanbul’da Hukuk okuyan Zengin, öğrencilik yıllarında da rejimin baskıları karşısında hak ve özgürlük mücadelesi veren bir isim. Dünden bugüne değişen pek bir şey yok. Dün nerede duruyorsa bugün de aynı noktada. Başörtüsü mücadelesinin savunucularından olan Zengin’in aslında ele aldığı her konuyu aynı cesaret ve kararlılıkla savunduğu görülüyor. Patriarkal geleneğe mesafeli dururken gösterilen tepkiler pek de geri adım attırmıyor. Belki şahsına dönük tepkinin ardında onun özgürlükçü ve cesur tavrı yatıyor olabilir! Zengin, İstanbul Kadın ve Aile Araştırmaları Merkezi, Beyaz El Dayanışma Derneği ve KADEM’in kuruluşunda bulunmuş, 2015 seçimlerinin ardından TBMM tarihinde başörtülü yemin eden 21 milletvekili arasında yer almıştı. Geçmişte başörtüsü yasağıyla kadınların haklarının ellerinden alınmasına karşı mücadele ederken bugün kadına dönük şiddetin son bulması için çalışması aynı zamanda tutarlı bir aktivist olduğunu gösteriyor.