Aleviler ve tarih-teoloji-özgürlük sorunu

Liberal Düşünce Topluluğu tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen “Türkiye’de Alevilik ve din özgürlüğü” başlıklı toplantı 18-19 Eylül tarihinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Alevi STK ve kanaat önderleri, akademisyen ve gazetecilerin katılımı ile gerçekleştirilen toplantının amacı Alevi çalıştayları sürecinde ortaya çıkan somut taleplerin çözüm yollarını tartışmaktı.

Bir buçuk gün boyunca devam eden oturumlarda cemevleri ve ibadethaneler sorunu, dedelik kurumunun yapısı ve bugün karşılaştığı sorunlar, din dersleri ve Aleviliğin aktarılması problemleri ele alındı. Konuların bu şekilde sınırlandırılmaya çalışılmasına rağmen gündelik politikadan da uzak durulamadı. Özellikle toplantı tarihinin 12 Eylül referandumunun hemen arkasına gelmesi “Türkiye’de din özgürlüğü” konulu açılış müzakeresinin hararetli tartışmalara sahne olmasına sebep oldu.

Bazı Alevi temsilcileri referandum sonuçlarını kaygı verici olarak bulurken bazı isimlerin aynı kaygıları paylaşmadıkları görüldü. Referandum sürecinde Başbakan’ın direkt Alevilik ve Alevilerle ilişkilendirilebilecek ifadeler kullanmasının derin bir kaygı ve rahatsızlık yarattığı belirtildi. Çalıştaylar sürecinde Madımak’ın istimlâki dışında somut bir adım atılamaması konusunda tepkiler dillendirildi.

Toplantının formatı gereği ortaya çıkan manzaranın özellikle Alevi STK ve aydınları tarafından mutlaka irdelenmesi gerekmektedir. Görülen sıkıntılar sıradan bir Alevi için çok önemli olmayabilir ama bir grubu temsil iddiasında olan kişiler açısından üzerinde önemle durulması gerekmektedir: Öncelikli olarak Alevilik adına fikir beyan edenlerin güçlü bir tarihsel birikim ve sağlam bir perspektife ihtiyacı var. Zan ve genellemelerle konuşulması, sorunları çözmek yerine derinleştirmektedir. Tarihsel referansların zemininden ve şartlarından kopuk bir şekilde duygusal olarak ele alınması, uzun bir zaman dilimindeki yaşanmışlıkları tekdüze bir açıklamaya indirgeme çabaları, tespitlerde suçlayıcı tonun ağır basması hem fikri bütünlüğü zayıflatmakta hem de sağlıklı bir diyaloğun önüne geçmektedir.

İkincisi, Alevileri temsil iddiasında bulunan kimselerin Alevilik inancı ile ilgili sağlam teolojik bir altyapıya sahip olmaları şarttır. Aleviliği modern ideolojik gözlüklerle tanımlayarak çözmeye çalışmak ve temel dinamiklerinden uzak izah etmek, Aleviliğin dinsel boyutları ile ilgili açıklamaları “Ben bu yorumu kabul etmiyorum, böyle düşünmüyorum” benzeri itirazlar ile Aleviliği adeta serbest bir kürsü gibi düşünmek sağlıklı bir durum değildir.

Üçüncü olarak, Alevi STK’larının söyleminde ciddi bir özgürlük formasyonu eksikliği görülmektedir. Alevi STK’ları ve aydınlarının önemli bir kısmı, sorunlarının çözümünde benzer sorunları yaşayan diğer mağdurlar ile birlikte hareket etmek ve mağduriyetlerinin asıl kaynağına bakmak yerine daha çok kendi derin mağduriyetleri üzerinden politika geliştiriyor. Bu ise çözümden ziyade cemaat içi olumsuz ruh halinin sürekliliğine ve diğer kesimlere karşı �ucu her yere gidebilecek- derin bir kuşkunun beslenmesine yol açıyor.

Diğer bir önemli nokta, Alevilerin önemli bir kısmının son dönemde yaşanan Dersim polemiğine rağmen Cumhuriyet döneminde kendilerine karşı sahneye konulan oyunları resmî söylem çerçevesinde ele almalarıdır. Bu ise sorunlarla gerçek anlamda yüzleşilmesine engel olmaktadır. Bir kısım Alevi temsilcinin Türkiye’deki din ihlalleri ve bunların hukuki zemini üzerinde tartışılmasını Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün eleştirilmesi gibi algılamaları rasyonel olarak açıklanabilecek bir durum değildir. Bir taraftan Cumhuriyet’in kendilerini özgürleştiğini iddia etmek, diğer taraftan bir dizi üzücü olayların sıralanması kafa karışıklığını gösteren bir durumdur. Bu tür söylemler sorunun Alevilikten ziyade başka bir şey olduğu intibaını vermektedir.

Daha da önemlisi, toplantının formatı gereği konular spesifik bir hale getirilmeye çalışıldığında halk deyimiyle “imam bildiğini okur” havasının hakim olmasıdır. Alevilerin sorunlarını çözme mücadelesi vermeye talip kurumların böyle bir hataya düşmeleri doğru değildir. Alevi STK’larının sorun olarak kabul ettikleri alanlar ile ilgili çeşitli reçetelerinin hazır olması gerekir. Bu hem ciddiyetin bir göstergesi hem de muhatap alınmaları açısından önemlidir. Ayrıca bazı problemlerin defacto olarak devlet dışında cemaat içerisinde halledilebilmesi gerekmektedir. Seksen yıldır Türkiye’de her türlü tarikat yasal olarak yasak iken bugün pek çok cemaat ve tarikatın varlığını sürdürdüğü bir gerçekliktir. Öyle ise Alevilerin de devletin müdahalelerine ve yok saymalarına rağmen kendi bütünlüklerini ve inançlarını koruyabilecek birtakım yapılar kurabilmeleri gerekiyor. Nitekim bugün resmen kabul edilmese de cemevleri defacto bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Aleviler istedikleri takdirde devletten beş kuruş destek almadan kendi inanç merkezlerini inşa edebilirler ve ediyorlar da. Alevilerin özgürlüğünün önündeki devletten daha önemli bir engel olarak Alevi STK’larının yapısı durmaktadır. Alevi inancının gelişmesi ve dezenformasyonun engellenmesini amaçlaması gereken Alevi STK’larının önemli bir kısmı siyasi bir oluşum gibi hareket ediyor, bu nedenle öncelikle Alevi örgütlenmelerinin siyasi içerikli mekânlar olmaktan kurtarılması gerekiyor. Alevi örgütlerinin siyasete atılmak isteyenler için bir atlama taşı olarak görülmesi, bu örgütlerin etkinliğini zedelemekte ve Aleviliğe zarar vermektedir.

Alevilerin inanç özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırma mücadelesinde yukarıda belirttiğim gibi güçlü bir özgürlük perspektifinden yaklaşarak ‘hep bana’ tuzağına düşmemeleri gerekiyor. Taleplerin sadece Alevilik üzerinden değil, genel din özgürlüğü çerçevesinde inşa edilerek toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde formüle edilmesi gerekiyor. Nitekim din eğitimi konusunda Murtaza Demir Bey’in, “Zorunlu din eğitimi kaldırılmalı ve dinî eğitim çocukların ebeveynine bırakılmalıdır.” talebi ilk bakışta doğru gibi görünse de tam da bugünkü laiklik anlayışının topluma dayattığı bir zorlamadır. Gerekli yasal düzenlemeler yapılarak dinî grupların kendi inançlarını aktaracakları dinî okullar kurmalarının önü açılmalıdır. Böyle bir açılımın ‘din eğitimi ebeveyne bırakılmalıdır’ denilerek engellenmek istenmesi demokratik bir tavır değildir. Bütün ebeveynlerin dinî bilgisinin bir dini veya inancı çocuklarına sağlıklı bir şekilde aktarabilecek düzeyde olamayacağı bir gerçekliktir. Bu durumda bu talebin karşılanması bir gereklilik olarak ortaya çıkacaktır. Bu engelleyici tutum, doğal olarak Aleviliğin de aktarılmasında bir engeldir. Devletin Alevilik eğitimi vermesi ise çok daha büyük sorunlar ortaya çıkaracaktır. Devlet destekli gözükmesine rağmen Sünniliğin bugünkü estetikten yoksun hali ortadadır.

Alevilerin bu ülkede özgür olmak istiyorsa öncelikle şimdiye kadar sarıldıkları ideolojik tutumları yeni baştan gözden geçirmeleri gerekmektedir. Alevilerin en azından temel hak ve özgürlükler noktasında Kemalizm ve sosyalizm gibi totaliter ideolojilerin etkisinden çıkmaları gerekmektedir. Azınlık olduklarını kabul etmek istemeseler de azınlık haklarının hakkıyla korunabileceği liberal bir demokrasinin yerleşmesinde inisiyatif almaları gerekmektedir. Statükonun yanında durmak, total ideolojiler ile kendini ifade etmek, demokrasi dışı güçlerden medet ummak Aleviliğin kaderini değiştirmeyecektir. Alevilerin Cumhuriyet döneminde Dersim’den Sivas’a kemikleşen ve derinleşen korkuları kullanılarak manipüle edilmeleri engellenmelidir.

Alevilerin İslam’ı ve Sünnileri tehdit olarak görmek yerine bu kesimleri kendilerine karşı hasım yapan, Alevi-Sünni çatışmasını besleyen ve zaman zaman dindar-milliyetçi çevreleri üstüne salan derin güçler ile yüzleşme cesaretini göstermeleri gerekiyor. Ancak Alevi çalıştayları ve referandum sürecinde yaşananlar Alevilerin henüz bu yüzleşmeyi yapmaya hazır olmadıklarını gösteriyor. AK Parti’den kuşku duymakta kendilerince haklı sebepleri olabilir; ancak bu kuşku, yapılabilecekleri engellememelidir. AK Parti’nin açtığı yolun selameti için AB süreci desteklenmeli; diğer siyasi partilerin ve özellikle CHP’nin inanç özgürlüğü noktasında Avrupa Sosyal Demokratları ile aynı çizgiye çekilmesi için çaba harcanmalıdır.

Her şeye rağmen özellikle yeni nesil Alevilerin kafasındaki perdelerin yırtılmaya başladığını sevinerek görmekteyiz. Yakın bir gelecekte Alevi inisiyatifini ele alacak bu isimlerin, geçmiş hatalardan dersler çıkararak sadece kendileri için değil, bu ülkenin tüm insanları için daha çok özgürlük ve daha çok demokrasi talep edeceklerine gönülden inanıyorum.

Zaman, 07.10.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et