Tüm istikrarlı demokrasiler sağlam ve güçlü merkez sağ ve merkez sol siyasî bloklara dayanıyor. Son yıllarda yeşil ve göçmen karşıtı siyasal akımların yükselmesine rağmen bu tablo değişmedi. Yakın gelecekte de değişeceğe benzemiyor. Zira, bir demokraside fikir alanında büyük çeşitlilik görülebilmesine rağmen siyasette daha dar bir çeşitlilik boy gösteriyor. Bunun iyi ve kötü tarafları olabilir ama bir olgu olduğu ve çok fayda sağladığı aşikâr.
Bu tespit doğru ise Türkiye’nin daha sağlıklı bir demokrasiye kavuşması sağlam merkez sağ ve merkez sol blokların oluşmasına bağlı. Bunun, hararetli siyasî hayatımıza rağmen, tatminkâr derecede vuku bulduğunu söylemek zor. Türkiye’de siyaset ve siyasî partiler ne yazık ki kurumsallaşamadı, kökleşemedi. Bunun sebeplerini herkes biliyor. Darbeler, bürokratik vesayet, tolumun aşırı politize olması, demokrasinin usûl kurallarına saygı ve itaatin kolay kaybedilmesi en başta gelenleri. Bu çerçevede Türkiye’de merkez sağ da merkez sol da gelişemedi, kökleşemedi.
AK Parti’nin 1950’lerden beridir devamlı daha dindar bir çizgiye kaymakta olan merkez sağın son temsilcisi olduğu söylenebilir. CHP ise kendisinin de sık sık beyan ettiği üzere, merkez solda duruyor. Ama ne yazık ki ne merkez sağ ne de merkez sağ olması gereken yere ulaştı. AK Parti iktidara gelir gelmez kendini bir hengamenin içinde buldu. Başka hiç bir partinin başına gelmedik ölçüde çok ve kötü olayla karşılaştı. Fikir olarak kendine bir konum edinemedi. Daha ziyade pragmatik, kültürde muhafazakâr, dindar bir çizgide ilerliyor. Zaman zaman sosyal demokrat uygulamalar ve fikirlerle de övünüyor. Başka bir deyişle AK Parti ve onun toplumsal tabanının entelektüel unsurları dikkate değer ve fikir yarışında söz sahibi olmalarını mümkün kılacak bir muhafazakâr duruş inşa edemedi. CHP aynı başarısızlığı sosyal demokrat kanatta tekrarladı. Evrensel sosyal demokrat ilke ve değerlere bağlı bir parti olma yolunda ciddî bir mesafe kat edemedi. Hak ve özgürlükler konunda çok tutarsız oldu ve tek parti döneminden miras ideolojik toplum mühendisliği projesinden vazgeçemedi.
Bu durum değişebilir mi? CHP açısında bakıldığına umut verici işaretler var. Kılıçdaroğlu CHP’yi son genel mahallî seçimlerde klasik söylemlerinden epeyce uzak tutmayı başardı. CHP’nin toplumla daha barışık ve daha kapsayıcı dili seçimlerde nispeten başarılı olmasına çok katkı yaptı. Ancak, bu söylem değişikliğinin partide ve çizgisinde gerçek bir değişime tekabül edip etmediğini ve kalıcı olup olmadığını şimdiden söylemek zor. CHP, birçok siyaset bilimcinin de vurguladığı üzere, değişime en dirençli parti. CHP tabanı negatiflerde (meselâ amansız Erdoğan karşıtlığında) birleşmekte hızlı ve hırslı ama pozitifte (meselâ eksiksiz din özgürlüğünde) birleşmekte çok zorlanıyor. Bu yüzden CHP’de olanın sadece bir taktiksel söylem değişikliği mi yoksa gerçek bir değişiklik mi olduğu ilerde anlaşılacak.
KIlıçdaroğlu’nun geçenlerde başörtüsü konusunda hata yaptıkları yolundaki özeleştirisi de CHP’deki potansiyel değişim hakkında umut verici oldu. Açıklama, her ne kadar çok genel kaldıysa dai iyi bir adım olarak görülebilir. Fakat bunun söz ve davranış olarak CHP tabanına yansıyıp yansımayacağı ve CHP’nin çelişik biçimde hem tek parti dönemi ideolojisine hem de demokrasiye sahip çıkmaktan vazgeçip vazgeçmeyeceği, daha açık ifade edilirse, Kemalizmi uygar ve demokrasiyle bağdaşır bir yoruma tabi tutup tutmayacağı zamanla görülecek. CHP’nin yumuşak karnı bu.
Bu çerçevede CHP’nin dikkat etmesi gereken bir husus var: Klasik CHP ideolojisi ideologlarından uzak durmak. Bu, hayatî öneme sahip. Bunu beceremezse CHP ideoloji alanında kozmetik rötuşlar yapmaktan ileri gidemez. Bir örnekle ne demek istediğimi daha anlaşılır kılmaya çalışayım. Geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde ortodoks Kemalistlerden Özdemir İnce’nin bir yazısı yayınlandı. İnce yazısının bir yerinde yapılması gerektiğini düşündüğü şeylere ilişkin olarak şöyle demekteydi.
“1. Düşünceyi açıklama özgürlüğü, Avrupa Birliği’nin ilk üyeleri düzeyine getirilecek; 2. Kuvvetler ayrılığının buyruklarına uyulacak; 3. Tek Adam rejiminden vazgeçilecek ve kendisi emekli olacak. 4. Parlamanter rejim yeniden kurulacak; 5. Tevhidi Tedrisat Kanunu başta olmak üzere anayasanın 174. maddesi tarafından korunan Devrim Yasaları ödünsüz uygulanacak; 6. Fazla imam hatip okulları sivil liselere dönüştürülecek; 7. Diyanet İşleri Başkanlığı ‘Laiklik Kursu’na gidecek. Bütçesi yüzde 75 azaltılacak. Asalak din adamları gönderilecek; 8. AKP, torpille getirdiği memurları ayıklayacak; 9. AKP kendini feshedecek; 10. Kadınların özgür ve eşit olmasını engelleyen mevzuat çöpe atılacak. Kadına el kaldıran barbarlar tımarhaneye kapatılacak.”
Olması istenen şeyler arasındaki çelişkiler bir yana, yazar tam bir savaş, dayatma, toplumsal mühendislik üslubuyla ve üstenci edayla döktürüyor. Bakışı da demokrat olmaktan ve demokrasinin temel değerlerini anlamaktan ve onlara saygı göstermekten uzak. CHP fanatik tek parti ideologlarından uzak kalmalı derken kastettiğim bu tür görüşlerden uzak durmak, onlardan etkilenmemek, tek parti döneminin değil liberal demokrasinin genel değerlerini ve usullerini rehber edinmek.
CHP bunu başarabilirse demokratikleşmeye doğru değişim yolumda mesafe alabilir ve bu hem CHP’nin hem de Türkiye demokrasisinin hayrına olur.
7 Ekim 2019