İçişleri Bakanlığı Diyarbakır, Van ve Mardin Belediye Başkanlarını “PKK ile ilişkileri gerekçesi” ile görevden alıp yerlerine il valilerini görevlendirdi.
Burada belirtmek gerekir ki 5393 sayılı kanun Ak Parti’nin “çıraklık dönemi” dedikleri 2005 yılında değişti. Değişiklikler ile belediyeler üzerindeki vesayetçi yaklaşım nispeten yumuşatıldı ve yeni düzenleme ile belediyelerin özerklikleri ve özgürlükleri pekiştirildi. Kayyum atamaları normal şartlarda boşalan belediye başkanlığına meclis üyelerinin kendi içinde bir başkan seçmesini düzenleyen 45. maddesine aykırıdır. Ancak Kasım ayının 2016 yılında “belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde” diye “ancak” ile başlayan 674 sayılı KHK 38. maddesi ile 5393 sayılı kanunun 45. maddesinde yapılan değişiklik ile kayyum atamaları yasalaştırıldı. Bundan dolayı boşalan Ankara, İstanbul ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı yerine meclis üyeleri bir başkan seçerken Diyarbakır, Van ve Mardin Belediyelerinde Bakanlık valileri atadı. Bu atamalar bu sebeple yasaldır ve bu nedenle istifalar ile boşalan Bursa, Ankara ve İstanbul belediye başkanlığı süreçlerinden farklıdır.
Bu değişikliğin yasal olması yanlışlığını ortadan kaldırmıyor. Kayyumın önünü açan değişiklik hem kanunun 45. maddesindeki hem de 5393 sayılı kanunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı gerekçelerinde sayılan yerel idarelerdeki bürokratik yapıyı kaldırma, daha demokratik kamu idareleri oluşturma, merkezden yerellere yetkilerin aktarılması gibi özgürlükçü, çoğulcu ve özerkçi anlayış ve tutum ile de uyuşmamaktadır.
Bu nedenle kayyum atamaları ve buna dayanak teşkil eden yasal değişiklik kendi başına değerlendirildiğinde hukuken ve siyaseten doğru bir karar olmadığı kanaatinde olanlar ile aynı görüşte olmak ile beraber, mevzunun sadece bu boyutu üzerinden tartışmanın eksik ve yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Kayyum tartışmalarının görülmek istenmeyen yüzü HDP ve çevresinin PKK ile ilişkisi ve PKK’nın şiddet politikasıdır.
HDP ve çevresi kayyum tartışmalarında kendi eksik ve hatalarını içermeyen bir eksende konuyu gündemde tutuyor. Bunun üzerinden bir taraftan algıları yönetmek diğer taraftan mağduriyet dili yaratıp entelektüel rant devşirmek istemektedirler. Aynı şekilde kayyum tartışmalarında Erdoğan ve Ak Parti’yi “köşeye sıkıştırmak” için kayyum tartışmasında PKK gerçekliğini ve HDP istismarını görmemezlikten gelen bir yaklaşım da mevcuttur.
Kürt siyasetinde şiddet dışında bir yol bilmeyen PKK varlığı ve HDP’nin PKK bağımlılığı tartışılmadan kayyum eleştirisi yapmak ölü taklidi yapmak ile eş değerdedir. HDP’nin PKK ile ilişkisi ortadayken bunu görmemezlikten gelerek kayyum hakkında ne denilirse denilsin eksik, samimiyetsiz ve tutarsız kalacaktır. Kayyum atamasının yanlış olması HDP’li siyasetçi ve seçilmişlerin PKK ile olan bağımlılık ilişkisinin yanlışlığını gölgelemez. Halk, HDP’li adayları birçok sebep ile seçmektedir. Gerek seçilenler gerekse de HDP ve çevresi tarafından seçmenin iradesinin PKK iradesiymişçesine bir söyleme indirgenmesi ve bu temelde lobi çalışmaları yapılması ve kamuoyu oluşturmaya çalışılması haklı ve doğru değildir. Esasen bu tutum tek başına seçmenin iradesine ipotek koymaktır. Bunu eleştirmeden kayyumun beraberinde getirdiği bürokratik vesayet, demokrasi gibi tartışmalar eksiktir.
HDP PKK’den bağımsız hareket edemediğini göstermiştir. Politik tutum, tavır veya gündemini PKK’den bağımsız geliştirememektedir. Buna rağmen Türkiye’de seçimlere katılıyor olması ve temsil ediliyor olması Türkiye’de siyasî imkânlar ve koşulların varlığı, zenginliği ekseninde ele alınmalıdır. HDP bu koşulları koruyup, geliştirip ve zenginleştirmeye çalışması gerekirken bu imkânları PKK lehine suiistimal etmektedir. Uzatmak istemediğim bu nedenlerle de HDP barışçıl bir sürecin öznesi olamamakta ve sorunun bir parçası durumuna gelerek siyasî tıkanıklığa sebep olmaktadır. Bu kayyum tartışmasında olduğu gibi kendi içinde bulunduğu durumu görmemek üzerinden kurguladığı söylem samimiyetsiz ve tutarsız kalmaktadır.
PKK’yi eleştiren çok değil sadece bir kişi HDP’den belediye başkanı, milletvekili, belediye meclis üyesi ya da teşkilatın çaycısı olabiliyor mu?
Kesinlikle olamaz! Osman Baydemir’in başına gelenler ibretliktir. PKK’ye sert bile sayılmayacak eleştirilerinden dolayı adamı PM’ye bile almadılar.
PKK’ye rağmen HDP’de siyaset yapmak mümkün değilse o zaman PKK ile ilişki üzerinden üstelik PKK ile çatışmaların yoğun olduğu bir dönemde bir yaptırım ile karşılaşıldığında “kıyameti koparma”nın samimi, tutarlı bir anlamı da olmamalıdır.
Nihayetinde kayyumu demokrasi, çoğulculuk, özgürlük gibi ilke ve değerler ile açıklamak elbette mümkün değildir ama bu tartışmayı PKK-HDP ilişkisini görmezden gelerek samimi, tutarlı ve çözüm odaklı bir perspektif sunabilmek de mümkün olmayacaktır.