Düşüncenin çok ötesinde

Düşünce ne zaman varsa onun etkisi de o zamana yayılır. İnsana nerede olduğunu söyler ve ne yapması gerektiğini anlatır. Onun için zihnin ve aklın kesiştiği yerde insanın neler yapacağını merak eder ve bekler. Düşünebilmenin de çok ötesi vardır. Düşünmek eğer bir gerçekliğin yakınından bile geçmiyorsa düşüncenin çok ötesinde yaşananların olabileceğini iddia etmek kendi içinde kuvvet taşır. Bu yaşanacakları hissedebilecek olanlar insanlar mıdır diye kendime sorular sorduğumda cevabım olumsuz oluyor. Eğer insan hissedemiyorsa hissedilebilecek his kalmamıştır demek zor değildir ancak diğer canlı veya cansız varlıkların ne durumda olabileceğini şüpheye düşürür.

Düşünülenin ötesindekilerden biri olabilmek için insan olduğunca çırpınıyor ama yapacaklarının ve olabileceklerinin sınırında kendi kendisine yaşadığımız dünyada yer ediniyor. Düşünülemezin ötesindeki dünya da kurgusallıklar içinde tanımlanmaya çalışıldıkça anlayamamak daha da derinleşiyor. Düşüncelerin yansımalarını anlarken bir yanılgı içinde de olmamak gerekir. Ne öteki taraftan haber verebilir düşünmenin ötesindeki düşünceler ne biz onları orada duyumsayabiliriz. Kendimizden şüpheye düştükçe daha iyi anlar hale gelmeyiz. Bir anlama ve anlamlandırma dünyasında birbirimize muhtaç şekilde sadece anlamaya çalışırız.

Düşünmek kötülüğe açılan kapı olur mu?

Düşüncenin insan için oynadığı kritik rolde söyleyebileceklerimizi çoğaltmak durumundayız. Bu insanî yapımızın bir sonucudur. Bunları anlatır ve söylersek kendimize değer vermiş oluruz. Bu çok da zor olmamalı ama dünya bazen bazı durumları zora sokabiliyor. Dünyanın bize anlattıklarının tamamını anlayabilme kapasitemizin kısıtlılığında elbette kendimizi kötü hissedebiliriz. Düşünememenin bile kıskacında kalmışken başka nasıl hissedebilirdik ki?

İyiliğin ve kötülüğün sonsuz dünyasında olanlar ve olmaması gerekenlerin içinde anlam bulma çabalarımıza düşüncenin kötülüğe olan etkisi de katılır. Evet, düşünerek kötülük de bulunabilir. En insanî yanımız kötülüğe doğru açılır. Yaptıklarımıza kötü de olsa bir anlam katar. Anlam, kötülüğü de anlatmaya başlar. Dünya böylece biraz daha kötü bir yer olur. Dünyanın kötülüğüne karşı da düşüncenin sonsuzluğunun ötesinden bir sesin bizi kurtarmasını isteyebiliriz. Böyle bir istekte bulunmakta da haklıyız. Ne de olsa tanrının seçilmiş bir türü olarak bu dünyadayız.

Düşündükçe kaybolmayan

Kaybolmaktan korkan bir insanın sıradan olmadığını biliriz. O kendisine en iyi olanı söylemektedir ve iyi davranmaktadır. Onu bunun için suçlayabilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu insan biraz da var ettiğini hayatta tutabilmek için düşünür. Son düşünür de düşüncesini kaybettikten sonra yok olacak dünyanın en güçlü sahiplerinden biridir o. Bilir ve söyler. Düşünür ve konuşur.

Düşüncelerinin içinde kaybolabilecek kadar masum bir insanın düşüncesinde kaybolmak istememesi de aynı ölçüde gerekli ve geçerlidir. Bu insan üzerinde düşündükçe masumane olmayan taraflarını akla getiren yönünü ne yapmak gerekir de diyebilmeliyiz. Diyebilmeliyiz çünkü merak eden akıl düşüncenin bu tarafını da gösteriyor. Düşündükçe kaybolmayan kötülüğünü kendini bitirdikçe yok edecek olana yardım edebilmeliyiz. O da eğer düşüncesinde saf ve masumsa en duru düşüncelerini yaşama hakkına sahiptir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et