Anayasa değişikliği ve “sol” aydınlar

Adlarına ne diyeyim, tam bilemiyorum. Siyaset yelpazesi sağ-sol kavramlarıyla tanımlanamaz hale geleli çok oluyor. Yani onlara “solcu” derken zorlanıyorum. Ne var ki kastettiğim kesim bu değişimin farkında değil. Siyaseti hâlâ sağ-sol ekseninde kavrıyor ve kendini solda konuşlandırıyor. Öte yandan yine bu kesimin, kendilerine solcu diyen başkalarıyla da ciddi problemleri var; onları fazla dogmatik; fazla şematik buluyor, dünyada yaşanan değişimlerin sol siyasete yansıması gerektiğine inanıyorlar.
Belki onlara soldan ideolojik olarak kopmuş ama ruhen bağlı kalmış bir kesim diyebiliriz.

Her neyse, kim olduklarını anladınız ve doğrusu dogmatik solculardan çok daha büyük bir kitle oluşturduklarını da biliyorsunuz.

İşte bu kesim, son Anayasa Değişikliği Paketi karşısında hepten sıkışmış, iki arada bir derede kalmış durumda. Aklıyla, bu paketin desteklenmesi gerektiğini düşünüyor ama duygusal olarak AK Parti’yle aynı safa düşmeyi kendi “solcu” duruşuna bir türlü yakıştıramıyor. O yüzden de kıvranıp duruyor.

Bu sıkışmışlık içinde sarıldıkları gerekçe genellikle paketin eksiklikleri oluyor. O yüzden de son zamanlarda gazete sütunlarında onları paketi desteklemeye ikna etmeye çalışan yazılarda maksimalizmin sebep olacağı pasifizm ya da “mükemmeliyetçiliğin mümkün olanı gerçekleştirmenin önündeki en büyük engel olduğu” vb. tarzda yazılar okuyoruz.

Bana kalırsa bu durumun maksimalist ya da minimalist olmakla bir ilgisi yok. Bu bir ruh hali ve ben bu ruh halini iyi tanıdığımı düşünüyorum. Etrafımda, bu duyguyla yaşayan çok sayıda dostum, arkadaşım var. Hayatı boyunca kendini “muhalif” olarak tanımlamış, “sol” tandanslı entelektüel insanlar bunlar. Hiçbir zaman, yapılan iyi şeylere kara çalacak kadar “kör”leşmemişler. Yiğidi öldürse de hakkını yemeyen insanlar… Akılları, iz’anları, adalet duyguları var.

Ama öte yandan kırk yıldır inandıkları şeyler var, bir formasyonları var… Hayatları boyunca, gerçek değişimin, dönüşümün ancak sol eliyle olabileceğine inanmışlar. Ama şimdi bakıyorlar ki, bazen derin acılar çekerek dönüştürmeye çalıştıkları o yapı, kendileri parmaklarını dahi dokunmadan değişmekte. Hem de bunu karşı oldukları, en azından küçümsedikleri bir siyasi hareket yapıyor. Türkiye, “dinci kesim” diyegeldikleri; çoğu zaman cahillikle, taşralıkla, geri kafalılıkla özdeş gördükleri kesim eliyle dönüşüyor, demokratikleşiyor. İşte bu paradoksu hazmetmek öyle kolay değil. Hani şöyle bir ruh hali: Değişim bizden sorulur. Bu muhafazakârlar nasıl oluyor da bizim misyonumuzu, fonksiyonumuzu elimizden alıyor! Bu ruh hali içinde önceleri, AK Parti’nin iktidara gelince “gerçek yüzü”nü ortaya koyacağını, en azından birtakım beceriksizlerle her şeyi yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüler. Böyle bir şey olsa eminim, Türkiye’yi seven insanlar olarak üzülürlerdi; ama yüreklerinin köşesinde bir yerlerde de, “sol alternatif yaratılmadan hiçbir şey olmaz” inancının pekişmesinden doğan bir gönül rahatlığı yerleşirdi. Ama bakıyorlar, gerçek yüzün ortaya çıktığı falan yok; üstelik işler inkâr edilemeyecek kadar iyi gidiyor. Bu durumda bir kısmı içten bir şekilde “olayı anlamaya” çalışırken bir kısmı da hâlâ üstten bakmaya devam ediyor. “Aferin doğrusu, bu kadarını beklemezdik” tavrıyla küçümseyici bir takdiri bahşedenler de var; gösterilen başarıyı tesadüfmüş gibi değerlendirmeye çalışanlar da… Lütfedip söylenen her “aferin”in hemen arkasına, yine üstten bir edayla “daha bir fırın ekmek yemeleri lazım” kabilinden laflar eklemeyi, “bakalım ne kadar sürecek” tarzı şüpheler ortaya atmayı da ihmal etmiyorlar. Çoğu kez de, bugün olduğu gibi, yapılana destek olmak yerine, hep “yapılmayan” bir şeyler, bir

eksiklikler bulup -ki her zaman bulunabilir- bu eksiklikleri muhalefet için gerekçe haline getiriyorlar.

Peki bunun sonucu ne oluyor?

Sözünü ettiğimiz sol tandanslı aydınlarımızın yaşadıkları “duygusal kitlenme” ya da artık sebebi iyice açıklanamaz hale gelen AK Parti antipatisi onların halktan daha çok kopmalarına ve siyaseten etkisiz hale gelmelerine sebep oluyor.

Çünkü -şükürler olsun ki- halkın büyük çoğunluğu, siyasete onlardan çok daha gerçekçi biçimde, somut yarar açısından bakıyor. Böyle bakmayanların gerekçelerini ise -ne kadar ağdalı laflarla ve sözüm ona akıllıca ifade edilmiş olurlarsa olsunlar- çocukça ve saçma buluyor.

Bugün, 04.04.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et