Bu yıl 12 Eylül’le ilgili en öğretici açıklama eski Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Ali Baransel’den geldi. Ali Baransel, Kenan Evren’in emekliye ayrıldığı 1989 yılına kadar en yakınındaki isimlerden biriydi.
12 Eylül darbesinin 29’uncu yıldönümünde kendisiyle yapılan söyleşide “Bıçak Sırtında” adlı kitabında Evren’in ağzından yazdıklarını satır satır okuyor:
“Baransel, sen de 12 Eylül öncesi gelişmeleri Çankaya Köşkü’nden takip ettin. Yıllarca yönetime el koymamız konusunda yoğun baskılarla karşılaştık. Meclis’ten çıkan parlamenterler gruplar halinde önce beni, daha sonra diğer komutanları ziyaret ederler, ‘Bu iş böyle yürümüyor. Ne olur artık daha fazla beklemeyin. Son Türk devletini uçurumun kenarından kurtarın. Tarihteki unutulmaz yerinizi alın’ derlerdi. Aynı şekilde; yargı, üniversite, işçi, işveren temsilcileri, ünlü gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, toplumun diğer kesimlerinden etkili bilinen kişi ve kuruluşlar her gün kapımızı aşındırırlardı. Sorunların çözümü konusunda raporlar, kanun değişikliği metinleri getirirlerdi. İçlerinde yeni Anayasa taslağı takdim edenler bile vardı. (…) O gün kapımızı aşındıranlar, zaman geçtikçe bizleri amansızca eleştirmeye başladılar. Sıkı demokrat geçinmeye başladılar.”
Eminim, Cemal Gürsel de Evren kadar uzun yaşasaydı ve 27 Mayıs’ın halk nezdinde mahkûm edildiği yılları görseydi, o da benzer sözlerle “isyan” ederdi.
12 Mart darbesiyle bastırılan 9 Mart kadrosunun sivil ayağında kimler olduğunu 12 Mart mahkemelerinde öğrendik zaten.
28 Şubat’ın arka planındaki sivil aktörler de aşağı yukarı çıktı ortaya.
Sarıkız’ın, Ayışığı’nın ve son yılların akim kalmış diğer darbe projelerinin sivil kışkırtıcılarını da yakından tanıyoruz Ergenekon Davası sayesinde…
İçimizdeki hainlerin varlığını artık çok iyi biliyoruz. Ve onlar olmasa, onlar demokrasiyi arkadan hançerlemese, böyle utanmazca kışkırtıcılık yapmasa; onlar darbeci generalleri toplumun nasıl büyük bir özlem içinde ordunun müdahalesini beklediğine inandırmasa, darbeci generallerin kışladan çıkmaya kolay kolay cesaret edemeyeceğini de biliyoruz.
Evren’in “ihanete uğramış bir kahraman” psikolojisi içinde söylediği bu sözler, onun suçunu hafifletmiyor kuşkusuz.
Sadece, darbelerle yaralı demokrasimizin en sinsi ve en tehlikeli düşmanlarının kimler olduğunu bir kere daha, bir darbecinin ağzından ortaya koyuyor.
Ve artık açıkça görülüyor ki, ülkemizde darbe ihtimalinin son bulması için sadece ordunun kendisini ülkenin kurtarıcısı olarak görmeyi bırakması yetmiyor; sivillerin de onu “kurtarıcı” olarak görmekten ve kışkırtmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Toplumda insanların büyük çoğunluğunun darbecilerle işbirliğini en yüz kızartıcı suç olarak algılaması gerekiyor. Darbe işbirlikçiliğinin yabancı işgal ordusunun işbirlikçiğinden daha masum olmadığının anlaşılması gerekiyor. Bu insanların isimleri deşifre olduğunda insan içine çıkamaz hale gelmeleri; çocuklarının, torunlarının soyadlarını değiştirmek zorunda kalmaları gerekiyor.
***
Keşke Evren gruplar halinde kendisine gelen ve darbe yapın diye yalvaran o parlamenterlerin, öğretim üyelerinin, gazetecilerin, yargı mensuplarının isimlerini bir kenara yazmış olsaydı ve bugün açıklasaydı.
Keşke ölmeden yapsa bu işi. Hiç değilse hatırladıklarını açıklasa…
Cumhuriyet tarihimizin en kara listesini sunsa bize.
Böyle bir son hizmet günahlarını affettirmez ama uzun hayatında bir de hayırlı iş yapmış olur.
Bugün, 13.09.2009