GDO ‘yasa’sını bekliyor

Yeni yönetmelikle Türkiye’de ilk kez GDO’lu gıda ve yem maddelerinin ithalatı, işlenmesi ve kontrolüne ilişkin genel bir düzenleme yapılmıştır. Bu olumludur ama yetersizdir. Bu adımı takip etmesi gereken konuyla ilgili yasal düzenlemedir.

Tarım Bakanlığı’nca 26 Ekim’de Resmi Gazete’de yayınlanan genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GDO) ve bitkisel ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı ile kontrol ve denetimini düzenleyen yönetmelik Türkiye’de pek çok insanın kafasını karıştırmış durumda. Bazıları bu yönetmelikle genetiği değiştirilmiş gıda ürünlerinin ve hayvan yemlerinin ithalatının ve ticaretinin kontrollü de olsa serbest bırakılmasına ilkesel olarak karşı çıkıyor. GDO’lu ürünleri Frenkaştayn canavarına benzetiyorlar. Çükü GDO içeren besin maddelerinin insan sağlığı ve çevreye yönelik muhtemel etkileri konusunda yeterli araştırmanın yapılmadığını ve bu nedenle yeterince güvenli olduğu ispatlanmadan kullanımına ve ticaretine hiçbir şekilde izin verilmemesi gerektiğini savunuyorlar.

Bazıları ise artan dünya nüfusunun gıda ihtiyacının karşılanabilmesi ve dünyada açlık ve fakirlikten dolayı ölümle yüz yüze bulunan 1 milyar nüfusun beslenebilmesi için biyoteknolojinin sağladığı imkânların insanlık yararına kullanılması gerektiğini iddia diyorlar ve başka ülkeler kullanıyorsa biz neden kullanmayalım sorunu soruyorlar.

GDO nedir ve ne zamandan beri kullanılmaktadır?

GDO, çağdaş genetik mühendisliği teknikleri kullanılarak genetik yapısı değiştirilmiş organizmaları anlatan Genetically Modified Organism teriminin kısaltılmasıdır. GDO’lar ya farklı bitki ve hayvanların DNA molekülleri kullanılarak yeni bir ürün türü olarak üretilmekte veya mevcut türlere yeni gen aktarımı ile bir ürün türünün yapısı değiştirilmektedir ki bunlara da transgenik ürünler denilmektedir. Burada tarımsal alanda elde edilen yeni türler veya hibrit tohumların kullanımı vasıtasıyla kuraklık veya nem gibi doğa koşullarına daha dayanıklı veya ürünlerde tane ve kalite kaybına yol açan herbisit ve pestisitlere karşı daha dirençli ürünlerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. İlk kez 1996 yılında ekimine başlanan GDO tohumlarının son 15 yılda ekim alanları, miktarları ve ticareti giderek yaygınlaşmıştır. Tarım alanında yetiştirilen belli transgenik ürünlerin başında soya fasulyesi, mısır, pamuk, kanola ve papaya gelmektedir.

ABD, Brezilya, Arjantin, Kanada, Hindistan ve Çin GDO’lu bitkilerin üretiminde başı çeken ülkelerdir. Ancak son raporlara göre, 2008 yılı itibariyle 25 ayrı ülkede bu tür ürünler yetiştirilmeye başlanmıştır. Bugün GDO’lu ürün ekilen tarım alanları oldukça genişlemiştir. ABD’de üretilen soya fasulyesi ve mısırın yüzde 80’i GDO’lu ürünlerdir. Son yıllarda Latin Amerika ve özellikle Afrika ülkelerinde de GDO’lu ürünler yetiştirilmeye başlanmıştır. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), AB Komisyonu ve G-8 ülkeleri Afrikanın açlık sorununun çözümü için GDO’lu ürünlerin bu kıtada yaygınlaştırılmasının bir çare olabileceğini öne sürmektedirler.

ABD VE AVRUPA’DA DURUM NE?

GDO’lar, organik ürünlerden farklı olarak değişik türlerden genler taşıması ve bir anlamda yapay ürünler olması nedeniyle transgenik ürünlerin üretilmesi ve ticaretinin yaygınlaştırılması konusunda ciddi tartışmalar vardır. Biyoteknolojiye yatırım yapanlar ve GDO’lu ürünleri yaygınlaştırarak ticaretini yapanlar dünya gıda devleridir. Bunlar arasında Amerikan merkezli Monsanto ve Arch Daniel Midland şirketler başı çekmektedir. GDO tohumlarının yaygınlaşması ile 10 bin yıldır sürdürülen ve ekilen ürünlerin tohumlarının çiftçilerce yeniden tohum olarak kullanılmasına dayanan geleneksel tarımsal faaliyetlerinin yerini yeni bir üretim sistemi almaktadır. Artık azgelişmiş ülke çiftçileri dünya tohum tekellerinin merhametine terk edilmektedir. Diğer yandan gıda maddesi veya hayvan yemi olarak kullanılan GDO’lu ürünlerin uzun dönemde insan sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri ise hâlâ bilinmemektedir. GDO’lu ürünlerin tüketiminin bir iki nesil sonra insanlar üzerinde kanser, kalp krizi ve kısırlık gibi yan etkilerinin olabileceğine ilişkin iddialar ve araştırmalar vardır. En azından GDO ürünlerinin geleneksel yolla binlerce yıldır üretilen organik ürünler kadar insan sağlığı için güvenli olduğuna ilişkin ikna edici bilimsel araştırmalar henüz yoktur.

İşte tüm bunlardan dolayı GDO konusunda ülkeler son derece tedbirlidir ve bu konuda ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlemeler de yapılmaktadır. ABD ve Kanada gibi ülkeler GDO’lu ürünlerin üretimi ve ticaretinde oldukça liberal politikalar uygulamaktadır. Örneği bu ülkelerde gıda maddelerinin etiketlerinde GDO’lu olup olmadığı belirtilmemektedir. Buna karşın Avrupa ülkeleri ve kamuoyu bu konuda oldukça duyarlıdır ve GDO’lu ürünlerin etiketlerinde içeriği açıkça yazılmaktadır. Benzer şekilde, Japonya, Malezya ve Avustralya’da da GDO taşıyan ürünlerin gıda etiketlerinde içeriğinin açıkça belirtilmesi istenmektedir. AB bünyesinde GDO’lu ürünlerin teknik takibi ve Avrupa tarımında muhtemel kullanım yollarının araştırılması faaliyetleri Co-Extra ve Sigmea gibi programlar vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Dünyada ise GDO konusu 2000 yılında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 130 ülke tarafından imzalanan Uluslararası Biyogüvenlik Protokolü ile düzenlenmiştir.

Protokol ile GDO’lu organizmaların, dünyadaki biyolojik çeşitlilik üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerin önlenmesini amaçlamaktadır. Protokol, herhangi bir GDO’lu canlının doğaya salımı gerçekleştirilmeden önce tam bir risk değerlendirmesi yapılmasını ve bu tür ürünlerin başka ülkelere ihraç edilmeden önce ilgili ülkenin onayının alınmasını gerekli görmektedir.

Türkiye’de ise GDO ile ilgili ilk düzenleme Tarım Bakanlığınca “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat” adıyla 1998 yılında yapılmıştır. Mevcut iktidar döneminde hazırlanan Biyogüvenlik Yasa Tasarısı ise halen Bakanlar Kurulu’nun gündemindedir. Meclise sevk edilip yasalaşmayı beklemektedir. 26 Ekim tarihli Tarım Bakanlığı yönetmeliği ise GDO konusunda şimdiye kadar yapılan en önemli düzenlemedir.

YÖNETMELİK NE DİYOR?

Yönetmelik özetle GDO’lu ürünlerin ticareti ile denetim ve kontrolünü düzenlemektedir. Artık bu yönetmelik hükümlerine aykırı GDO’lu ürünlerin ithalatı ve ticareti yasaklanmaktadır. GDO’lu ürünlerin, bebek mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması ise yasaklanmıştır. Gıda veya yem, GDO’lardan biri ya da birkaçını toplamda en az yüzde 0,9 oranında içeriyor ise, GDO’lu olarak kabul edilecektir. Gıda veya yemin yüzde 0,5 ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi halinde ithalatına, işlenmesine, nakline, dağıtımına ve satışına izin verilmeyecektir. Tarım Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bünyesinde GDO ile ilgili bilimsel ve teknik verileri araştıracak, yorumlayacak ve görüş bildirecek bir uzmanlar komitesi oluşturulacaktır. GDO’lu ürünler özel olarak etiketlenecektir. Ancak yönetmelik GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadeleri yasaklamaktadır.

Özet olarak, Tarım Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu yeni yönetmelikle Türkiye’de ilk kez GDO’lu gıda ve yem maddelerinin ithalatı, işlenmesi ve kontrolüne ilişkin genel bir düzenleme yapılmıştır. Artık GDO’lu ürünlerin ticaretine bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde denetimli olarak izin verilecektir. Bu anlamda zaten ticari olarak Türk piyasalarında kullanılmakta olan GDO içerikli mısır, kepek ve pamuk gibi maddeler için yeni bir düzenleme söz konusudur. Ancak unutmamak gerekir ki, böyle önemli bir konunun bir yönetmelikle düzenlenmesi konuyu basite almaktır. Tüm dünya ülkelerinin ve özellikle üyesi olmaya çalıştığımız AB’nin bir ulusal güvenlik sorunu olarak el aldığı GDO’lu ürünlerin üretimi ve ticareti mutlaka yasal bir dayanağa kavuşturulmalıdır. Bu nedenle konu öncelikle düzenlenecek sempozyumlarla kamuoyu önünde ciddiyetle tartışılmalı ve ilgili yasanın da geniş katılımlı bir yöntemle hazırlanması gerekmektedir.

Yenişafak, 05.11.2009
 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et