Facebook, ülkeler ve devletler

Çağdaş siyasî kültürde ana siyasî ünite ulus-devlet ve temel beşerî birim millet. Her siyasî birimin egemenliği altında olduğunu ilan edeceği ve saldırılara karşı koruyacağı bir toprak parçasına; kurallara tabi kılacağı bir nüfusa; düzeni korumak ve hukuku uygulamak için kullanabileceği zorlama aygıtına (polis gücüne ve mahkemelere) ihtiyacı var.

Teba arasında kültürel benzerlikler olması da aranmakta ve insanlara hem siyasal itaat yükümlülüğü bindirilmekte hem de haklar ve görevler verilmekte. Bu ulus-devlet modeli son yıllarda çok aşındı. Sadece AB, BM gibi ulus-üstü siyasî oluşumlar değil, konu temelli uluslararası sivil toplum kuruluşları da (Green Peace, Amnesty International) hem ulus devletlerin geleneksel temel ve değerlerinin altını oymakta hem de onları belli istikametlerde ilerlemeye zorlamakta. Ancak, ulus devletlerin rakipleri bunlardan ibaret değil; sanal dünyadaki beşerî birlikler de artık sahnede. Bunların belki de en önemlisi Facebook.

The Economist dergisi 24-30 Temmuz sayısında Facebook’u geleneksel ülkelerle-devletlerle karşılaştıran ilginç bir yazı yayımladı. Dergiyi bu yazıyı hazırlamaya iten, Britanya’nın yeni başbakanı David Cameron’un bir davranışıydı. Cameron milyonlarca insana bağlı ve sorumlu olmanın ne anlama geldiğiyle ilgili nasihat almak istedi. Bunun için, kendisinden daha tecrübeli devlet başkanlarına yönelmek yerine, Facebook’un kurucusu ve yöneticisi Mark Zuckerberg’e döndü. Kamuya da açık bir video sohbetinde iki idareci konu üzerinde fikir alışverişinde bulundu.

Facebook dünyadaki en büyük sosyal paylaşım sitesi. 2009’da 150 milyon üyesi vardı, rakamın 21 Temmuz itibarıyla 500 milyona tırmandığı ilan edildi. Bu sayıyla Facebook ağının nüfusu 195 milyonluk Brezilya, 232 milyonluk Endonezya ve 310 milyonluk ABD’den kalabalık, 1,21 milyarlık Hindistan ve 1,35 milyarlık Çin’den az. Facebook ülkelerden farklı olarak bir toprak parçasına hükmetmiyor; bir polis gücü de bulunmuyor. Tamamıyla bir sanal veya hayalî topluluk. Buna rağmen hem geleneksel devletlerinkine benzer hem de onlarda bulunmayan bazı özelliklere sahip. Öyle görünüyor ki, Facebook ile ülkeler arasında bazı kıyaslamalar yapmak mümkün ve ülkelerin Facebook’tan alabileceği, belki de alması gereken dersler var.

Facebook ne bir ülke ne de bir devlet başkanı var. Facebook üyeliğini kazanmak ve muhafaza etmek bir ülke vatandaşlığına nispetle çok daha kolay. Facebook’un patronu Zuckerberg’i ve idarecilerini icabında yerlerinden edebilecek bir “seçmen” kitlesi de yok. Teknik olarak Facebook yönetimi sadece şirketin hissedarlarına karşı sorumlu. Lâkin, bazı uzmanlar Facebook’ta ülkelerinkine benzer özellikler teşhis ediyor. Milletlerin bireyler arasında uyandırdığı ortaklık ve benzerlik duyguları pekalâ Facebook üyeleri arasında da oluşuyor. Bu açıdan, Facebook gibi online topluluklar geleneksel devletlerin sınırlarını zorluyor. İnsanlar sanal topluluklarda bir şeyler buluyor olmalı ki buralara üye oluyor ve üye kalmaya devam ediyor.

The Economist’e göre sanal topluluğun bir siber-fantezi olduğu görüşü Facebook’un varlığını ve işleyişini sarsıyor. Bir sosyal paylaşım ağının başarısı reel ile sanal arasındaki çizgiyi belirsizleştirmesine bağlı. Aynı şeyi Second Life veya World of Warcraft gibi geniş topluluklar yaratan oyunlar da beceriyor ve bazı durumlarda siber âlemle reel âlem önemli ölçüde iç içe geçiyor. Bence devletlerin başarısı da buna dayanıyor. Resmi ideoloji üretme ve benimsetme gayretleri ve toplumun hayatı ve dünyayı tamamen devlet gözüyle görür hale getirilmek istenmesi bunun en iyi işaretleri değil mi?

Derginin birçok tespiti ilginç. Meselâ, kullanıcılar açısından Facebook bir ölçüde liberal bir politik yapıya benziyor. İnsanların fikirlerini serbestçe ortaya koyabildiği, destek sağlamak veya yanlışları düzelt(tir)mek için kampanyalar yürütebildiği bir sanal ortam. Peki bu sanal ortamın yukarıdan, tepeden yönetilmeye ihtiyacı var mı? Yaygın cevap evet; zira, Facebook’un da, ülkeler gibi, insanların ve firmaların para ve zaman olarak yatırım yapması ve bir şeyler üretmesi için endişeye kapılmayacağı bir alan inşa etmesi gerekiyor.

Facebook, hükümetlerin yaptığına benzer şekilde online ekonominin gelişmesine rehberlik etmeye de çalıştı ve bunun için maliye ve para politikalarına başvurdu. 2010 başında sitedeki uygulamalarda kendisinin sanal parasının (Facebook Credits) kabul edilmesini istedi. Bunu yaparken, kullanıcıların şahsi menfaat duygusuna hitap etti; yani bunun üyelerin menfaatine olduğunu, bu sayede kullanıcıların çok sayıda parayla uğraşma külfetinden kurtulacağını söyledi. Ne var ki, her uygulamadan % 30 kesinti yapacağını ilan etmesi kullanıcıları kızdırdı.

The Economist diyor ki, her yönetici elit gibi Facebook yönetici eliti de yönetilenlerin rızasına dayanmak zorunda olduğunu biliyor. Bence daha iyi biliyor; çünkü geleneksel demokrasiden farklı olarak Facebook üyeleri “vote with feet” (ayakla oylama), daha doğrusu “tıklayarak oylama”, yani üyelikten tek taraflı irade ile ayrılma imkânına sahip. Bu yüzden Facebook üyelerinden yönetim biçimiyle ilgili tavsiyeler almaya çalışıyor. Üyelerinin hizmet şartlarında ve biçimlerinde değişikliklerle ilgili teklifler hakkında oy kullanmasına imkân tanıyor. Politikanın klâsik yanıltma ve manipülasyon taktiklerine başvurmaktan da geri kalmıyor.

Tecrübe kanıtlıyor ki, sosyal paylaşım ağlarının gevşek tarzda da olsa yönetilmeye ihtiyacı var. Bir ara Facebook’tan büyük olan MySpace’in şimdi geride kalmasının sebebi çok düzensiz hâle gelmesiydi. Elbette, “Ne kadar yönetim?” sorusu sanal âlemde de geçerliliğini koruyor. Burada da liberal bir ilke geçerli: Yaratıcılığı teşvik eden bir özgürlüğü tanıma fakat kuralsızlığa dönüşen bir serbestlikten uzak kalma. Başka bir deyişle serbestliğin kural, engellemenin ve yasaklamanın istisna olması.

Facebook hâlihazırda hükümetlerle doğrudan müzakere edebilecek kadar güçlü olmaktan uzak. Devletler sosyal paylaşım ağlarını engelleme gücüne ve imkânına sahip (Türkiye’deki YouTube yasağı). Çin, sanal paraları defalarca yasakladı. Onların “yuan”ı etkilemesinden korktu. Buna rağmen sanal âlemler varlıklarını gelişerek devam ettirecek ve devletlerin sanal toplulukların işleyişinden birçok şey öğrenmesi mümkün. Sanal âlemde fikirlerin ve sanal malzemenin akışının kolaylaştırılması bir örnek olabilir. Facebook kendi üzerinden diğer sanal ortamlara uzanabilme imkânı vererek bir çeşit pasaport uygulaması yapıyor. Sanal âlemin siyaseti ve devleti tam olarak nasıl etkileyeceğini görmek içinse zamana ihtiyacımız var.

Zaman, 20.08.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et