Almanya 20. Yüzyıl’da işlenmiş en korkunç suçlardan biri olan Yahudi Soykırımı’nın (holocost) faili. Alman devleti, maalesef Almanların çoğunun iştahlı katılım ve desteğiyle, hem Almanya’daki hem de Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’nda işgal ettiği yerlerdeki Yahudileri basit mimleme ve tecritten gaz odalarında topluca imha etmeye kadar uzanan insanlık dışı muamelelere maruz bıraktı.
Ne var ki, bu Almanya’nın ilk ve tek insanlık suçu değildi. Hem onu önceleyen hem de bazı bakımlardan Yahudi Soykırımı’ndan bile korkunç mahiyette bir suçu “Alman Afrikası”nın parçası olan Namibya’da işledi. Daha eski olması, kurbanlarının Yahudiler gibi “beyaz” olmaması ve dünyada ağırlığı bulunmayan “gariban” halklardan olması bu suçun neredeyse unutulmasına sebep oldu, unutturulmasını kolaylaştırdı.
Kolonyal emperyalizm yarışında rakipleri İngiltere, İspanya, Portekiz, Fransa gibi ülkelerden geç kalan Almanya büyük bir hız ve hırsla Afrika’ya saldırdı. N. Ferguson’un belirttiğine göre, Alman ırkçıları Güneybatı Afrika’nın sahilleri üzerinde ilk defa 1884’te hak iddia etti. Bunu gayet meşru saydı ve o yıllarda çok popüler olan “beyaz adamın üstünlüğü” tezine dayandırdı. Namibya’yı adım adım kontrol altına aldı ve yerli halklar olan Hererolar ve Namalara diğer emperyalist devletlerin kolonilerinde uygulanandan çok daha kötü bir vahşeti tatbik etti.
Alman Güneybatı Afrika’sında siyahların ata binmesi yasaktı; beyazları görünce selam vermesi zorunluydu. Siyahlar kaldırımlarda yürüyemez, bisiklet satın alamaz ve kütüphanelere giremezdi. Mahkemelerinde bir Alman’ın şahitliği yedi siyahın şahitliğine denkti. Beyazlar siyahların gelişi güzel bir yargılamayla asılmalarına yol açan cinayet ve tecavüz gibi suçları siyahlara yönelik olarak işlediklerinde sadece para cezası alırdı. Ortalama Alman yerlilere gelişmiş primatlarla aynı düzeydeymiş gibi bakar, onlara “şebek” der ve hayvanlara davranır gibi davranırdı.
Hererolar ve Namalar kendi hayat tarzları olan ve kendi işlerinde uzmanlaşmış halklardı. Hererolar sığır sürülerini çöller arasındaki seyrek otlaklarda gütmede uzmanlaşmış çobanlardı. Namalar binicilikte ve nişancılıkta usta akıncı kabilelerdi. Topraklarının ve varlıklarının Almanlar tarafından yağmalanması yerli halkları rahatsız ettiğinden Alman tüccarlarla yerli halk arasında gerilim vardı. Almanların cinayet ve sahtekârlıklarına kızan Hererolar 12 Ocak 1904’te ayaklandı ve Okahandja civarında bulduğu her Alman erkeği öldürdü, ama kadınlara ve çocuklara dokunmadı.
Alman devletinin buna cevabı Hereroları yok etme kararı almak oldu. Almanya bir generali istediği kadar kan dökme yetkisiyle bölgeye gönderdi. Bu general 11 Ağustos’ ta barış müzakereleri beklentisi içinde olan Hereroları kuşattı ve ölümcül bir bombardımanına tabi tuttu. Kadınları ve çocukları maxim tüfekleriyle biçmeye başladı. Sağ kalanlar Omaheke çölüne kaçınca, onların susuzluktan ölmesi, yani silahların yapamadığını tabiatın yapması için su kaynaklarını kontrol altında aldı. Kâtil general “Böyle bir halkın imha edilmesi gerektiği kanısındayım” dedi.
Coğrafyanın diğer yerlerindeki Hererolar da toplanarak, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere beş toplama kampına kondu. Ayaklanmaya karışmış olan Namalar da canlarının bağışlanacağı teminatı üzerine silah bırakınca aynı akıbete uğradı. Bu kamplar aslında ölüm kampları olarak düşünülmüş ve tanzim edilmişti.
Luderitz şehri yakınındaki Köpekbalığı Adası’ndaki kamp, kampların en fecisiydi. Kamp yeri için, kasıtlı olarak rüzgâra en fazla maruz kalan burun seçilmişti. İhtiyaçları olan barınak, yiyecek ve giyecekten mahrum bırakılan tutsaklar bellerine kadar soğuk suya girerek dalgakıran inşasında çalışmaya zorlandı. Eylül 1906 ve Mart 1907 arasında kamptaki 1.759 tutsağın 1.032’si öldü. Kamp kapatıldığında ölüm oranı %80’di.
Daha fecisi de vardı. Almanlar Herero ve Nama halkalarına “ırk hijyeni” adı altında da eziyet çektirdi. Toplama kampı tutsakları üzerinde ölümcül deneyler yürütüldü. 1906’da 778 ölü tutsağa deney amaçlı otopsi uygulandı. Daha kapsamlı araştırmalar için örnek kafatasları Almanya’ya gönderildi. Alman doktorlar ve bilim adamları siyahların beyazlardan düşük bir tür olduğuna kaniydi. Melezler de siyahlardan üstün ama beyazlardan düşüktü.
Bu hâliyle Namibya Alman soykırımcılığının ilk durağıydı. Almanlar 30-40 yıl sonra Avrupa’da Yahudilere yaşatacakları soykırımın stajını 19. Yüzyıl’ın sonları ile 20. Yüzyıl’ın başlarında Namibya’da yerli siyah haklar üzerinde yaptı. Bu vahşet unutulmamalı ve unutturulmamalı…