Türkiye’nin makus kaderi maalesef hiç değişmiyor. Bir türlü şahsi teşebbüs ve girişimciliği yeterince özendiremiyoruz. Dahası yetişen yeni nesillerimizi de bizi içten içe kemiren ve zayıflatan “memur zihniyetine” teslim ediyoruz. Basın-yayın organlarımız hemen her mecrada müjde manşetleri ile veriyor memur alımlarını hem de kocaman kocaman puntolarla…
Üniversite broşürleri bile hangi alanlarda memur olabileceğimiz konusunda bize ipuçları veriyor. Eğitim fakülteleri, Fen-Edebiyat fakülteleri öğretmen alımınlarında artık sınıra geldiğimizi ve ileride işsiz kalınacağını bile bile gençlere umut aşılıyor. Daha kötüsü gençler de aileleri de bunun yalan olduğunu bildikleri halde bu yalana inanmayı tercih ediyorlar.
“Gençler ilk hedefiniz memur olmaktır. İleri!..”
Sağ olsun AK Parti hükümetleri memurlardan sürekli şikayet etmesine rağmen herhalde kamuya bugüne kadar en çok alım yapan hükümetler konumunda ve son yıllarda iktidarı koruma içgüdüsü ile AK Parti belki de en çok tasvip edilen “popülist politikalara meyletmeme” özelliğini kaybetti.
***
Bana göre geçmişte yapılan en büyük yanlış özel sektörün asgari ücret kapanına sıkıştırılması ve orta sınıfın ücretlerinin erimesine yol açılması oldu.
Piyasada fazlasıyla mevcut olmasına rağmen niteliksiz iş gücüne verilen yüksek maaş niteliklilerin maaşlarının düşmesine sebep oldu. İktidarın bu yanlışına bir de muhalefet katılıp belki de AK Parti’nin bu konuda attığı en doğru adım olan ‘bölgesel asgari ücret uygulaması’nı iptal ettirmesi bu işin tuzu biberi oldu.
Belki memur maaşları hiçbir zaman çok yüksek oranlarda artmadı ama memurluğun sürekli revaçta olmasına yol açtı.
Halbuki bölgesel asgari ücret uygulaması yatırımların gelişmiş bölgelerin dışına çıkmasına vesile olabilir ve belki de iç göçü kısmen yavaşlatabilirdi ama olmadı.
Burada yatırımların gelişmemiş bölgelere gitmemesinin sebebini sadece asgari ücrete bağlayacak kadar cahil değilim elbette. Ulaşım imkanları, hammadde ve pazara yakınlık-uzaklık vb. pek çok faktör var.
Ancak, bölgesel asgari ücret diğer dezavantajların bir kısmını telafi edebilir ve beraberinde yetişmiş kalifiye iş gücüne daha iyi şartlarda imkanlar sunabilirdi.
Bir bölge düşünün çalışan açısından kiralar oldukça düşük, ulaşım masrafı yok denecek kadar az; işveren açısından ise pazara ve hammaddelerin bir kısmına uzak, teknik destek sıkıntılı ama asgari ücret İstanbul, Ankara ile aynı! Gerisini siz düşünün.
Benzer bir durum memuriyet için de geçerli, pek çok memur varsa ellerinde bir birikimleri bunları çoğunlukla taşra görevleri sırasında yapabiliyor yoksa büyükşehirlerin yaşam koşullarında birikim yapmak çok da kolay değil.
***
Asgari ücretin yanında bir başka yanlış da pek çok kamu kurumuna hizmet veren taşeron işçilerin popülist bir şekilde devlet kadrolarına geçirilmesi ile yapıldı. Ve bu iş yapılırken bile maalesef adil davranılmadı. Aynı işi yapan taşeron işçilerden hastane, okul, belediye vb. kurumlarda çalışanlara kadro verilirken devlet bankalarında çalışanlara ise çok daha önceden söz verilmesine rağmen kadro sağlanmadı.
Kamu kadrolarındaki bu şişmenin bütçeye etkisini hep birlikte ileride göreceğiz. Şimdiden ‘memurun parasına mı göz diktin’ diyenleri duyar gibiyim. Kimsenin parasına göz diktiğim yok ama bu gidişin gerçek vergi mükelleflerine getireceği yüke de dikkat çekmek istiyorum.
Devleti siz en büyük işveren konumuna getirirseniz bu büyük kitlenin yükünü de memur olmayan insanların sırtına yüklemiş olursunuz. Dahası herkesi memur olma hayali peşinde koşturursunuz.
Devlet olarak tarımdan sanayiye, ticaretten turizme hemen her alanı yanlış sübvansiyonlarla ayakta tutar, teşvikler verir ve üretimden çok tüketime özendirirsek krizlerle sık sık karşılaşmamız kaçınılmaz olur.
Bizim daha fazla memura değil piyasaya hakim, cesur müteşebbis nesillere ihtiyacımız var. Ve devlet de bir şekilde bu insanları destekleyecek bir mekanizma kurmalıdır. Emin olun bu insanlar için harcanacak her kuruş bizlere fazlasıyla dönecektir.
Karar, 12.09.2018