Türk siyasetinde işler kötüye gittiğinde, nerede hata yapıyoruz diye, kusuru kendinde aram alışkanlığı yok. Bildik yöntem, siyasi rakiplerini veya medyayı suçlamak…
Aslında Türk medyasının bugünkü hali hiç de fena değil, En azından düne kadar olduğu gibi tek sesli değil. Resmi ideolojinin sadık savunucuları yanında, farklı düşünceleri korkmadan dile getirenler de var; asker vesayetini ve darbeciliği savunanların yanında, demokrasiyi savunanlar da var. Halkın seçtiği sivil yönetimleri hazmedemeyenlerin yanında, halkın seçtiklerine destek verenler de var.
Artık gazeteler de tek sesli değil. Aynı gazetenin içinde değişik düşünceleri dile getiren köşe yazarları bir arada bulunuyorlar. Aynı gazetenin birinci sayfasında farklı iddiaları dile getiren haberler birlikte veriliyor. “Tartışılmaz denilen konular, ‘dokunma ona seni yakar’ denilen şayialar, ‘tabu’ yerine konan iddialar teker teker ortaya dökülüyor ve açık açık tartışılıyorlar.” Askerler hakkında iddiaları TSK’yı yıpratma kabul eden bir gazete, bir süre sonra manşetinde “211 generale Balyoz karnesi” ile çıkıyor.
Köşe Yazarlarının Yazdıkları Çok mu Önemli?
Köşe yazarlarının ve gazetelerin aslında AKP’ye fazla bir zararı olduğunu zannetmiyorum. Eğer iş onlara kalsaydı AKP’nin Meclis’e bile girememesi gerekirdi. Hele son seçimde açtıkları kampanya sonucu AKP’nin silinmesi gerekirdi. Hele yakından destekledikleri, sözüm ona milyonlarca insanın katıldığı irtica mitinglerine bakarsak, AKP’nin seçim meydanlarına çıkmaması gerekirdi. Bütün bunların hepsi Türk seçmenini hiç etkilemedi AKP büyük bir seçim zaferi kazandı.
Aslında, Türkiye’de köşe yazarı olmak zor bir şeye benzemiyor. Bir kere kendini okuyucuya kabul ettirdikten sonra galiba her gün kendini tekrarlamak yetiyor. Türkiye’nin gündemi, yüzlerce kere izleyip her saniyesini ezberlediğimiz Kemal Sunal filmleri gibi, neresinden başlasanız konuyu bildiğiniz için filmi takip edebilirsiniz. Bu sebeple köşe yazarının her seferinde yeni bir şey söylemesine gerek yok, sürekli yazdıklarını tekrarlayabilirler. Zaten birçok köşe yazarı da bunu yapıyor, sürekli kendini tekrarlıyor. Hatta yazar bir gün kendini tekrarlamasa, okuyucuları bundan hiç hoşlanmıyorlar. Düşünelim bir kere Emin Çölaşan, Bekir Çoşkun veya Yılmaz Özdil bir gün farklı bir şey yazsa, okuyucuları nasıl şaşkına dönerler. Bu yazarlar da bunu bildikleri için her gün aynı şeyleri tekrarlamaya çalışıyorlar.
Köşe yazarlarının gücü sadece fanatik okuyucularını tatminle sınırlı iken, Başbakan’ın köşe yazarlarının gücünü aşırı ciddiye alarak, demokrasilerde düşünülemeyecek bir tepkiyi dillendirmesi şaşırtıcı olabilir. Aslında şaşıracak pek bir şey yok. Nihayet AKP de içinde yaşadığımız tek parti kültürünün bir ürünü, demokrasi hakkında bildikleri de bu kültürden edindikleriyle sınırlı.
Yasaklama Merakı
Herkes RTÜK’ün bir şeyleri yasaklamasını istiyor. Bir ara gazeteler dizi aralarına giren, dizilerden daha uzun süren reklamların yasaklanmasını istediler. O zamanki RTÜK Başkanı da, “Dizilerin arasında dizilerden daha uzun süren reklam yayınlanmasını engellemek için gerekli adımları atacağım” demişti…
Türkiye’de onlarca televizyon yayın yapıyor. Digital uydu yayınları ile de yüzlerce televizyonu seyretme imkânımız var. Bu durumda bile bazı insanlar ciddi ciddi televizyon dizilerinde reklamların sınırlandırılmasını, bunu da RTÜK’ün yapmasını istiyorlar…
Sonra da devletin her şeyimize müdahale etmesinden şikâyet edip duruyoruz…
Seçimlerden önce kamuoyu yoklamaları veya anketler yapılarak seçim sonuçları tahmin edilmeye çalışılır. Anketler bunun yanında kararsız seçmenler için yol gösterici de olabilir. Türkiye’de bu da yasak… Yasaklama sebebi medyanın seçmenleri şaşırtarak belli bir amaca göre yönlendirmesini önlemek olsa gerekir.
Aslında bütün politik mücadele özünde seçmeni etkilemek ve kendi amacına göre yönlendirmek için yapılan bir şey… Bizim kanunlarımıza göre bu meşru bir şey değil.
Ayrıca anketler asıl amacı dışında seçmenleri şaşırtmak ve belli bir amaca göre yönlendirmek için de yapılabilir. Bu aslında anketi yapan kuruluş için tehlikelidir; yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Düzmece anketlerle seçmeni şaşırtma ihtimali düşüktür, ama seçim sonuçları ters çıktığında anketi yapan kuruluş bütün itibarını kaybetme ihtimali kesindir.
Devlet Zoruyla Tarafsızlık
Televizyon yasaklarından biri de, seçimlerde özel televizyonlara taraf tutma yasağı… Seçimlerde gazeteler istediği gibi taraf tutarken, nedense bu imkân televizyonlardan esirgeniyor.
Adam medya patronu, bu arada siyasete merak sarmış, bir siyasi parti kurmuş, seçimlere giriyor, elindeki imkânları kullanarak sesini duyurmak istiyor. Karşısına seçim kanunu ve RTÜK çıkıyor, hayır sen kendi televizyonunu kendi propagandan için kullanamazsın, senin televizyonundan rakiplerin de yararlanacak diyor.
Cem Uzan bu yasağı dinlemedi, her türlü cezayı göze alarak o zaman kendine ait olan Star televizyonunu kendi partisinin propagandası için kullandı. Akıl ve mantığı tam da uygun olan bu uygulama seçimden sonra RTÜK tarafından cezalandırıldı.
Sonunda Star televizyonu kapanma aşamasına geldi… Star’ın batmasının sebebi RTÜK tarafından verilen cezalar değildi. Batmasının sebebi açıkça taraf tutan Star televizyonunun seyircisi tarafından terk edilmesiydi.
Aydın Doğan Kimseyi Memnun Edemiyor
Son genel seçimlerden sonra karşılaştığım hemen bütün CHP’liler Aydın Doğan’a ateş püskürüyorlardı. Hemen hiçbir CHP’linin özeleştiri yaptığını görmedim. Hepsi de Aydın Doğan medyasının kendilerini sattığını söylüyorlardı. Gerekçe de, seçimden önce yayınlanan anket sonuçlarıyla medyanın halkı yanılttığı idi…
Doğrusu CHP’lilerin iddiası bana hiç de gerçekçi görünmüyordu. Aydın Doğan’ın televizyonları genellikle tarafsız yayın yapmıştı, ama Aydın Doğan’ın gazeteleri yüzde yüz CHP’yi destekleyen tamamen taraflı yayınlar yapmışlardı. Buna rağmen, Aydın Doğan CHP’lileri bir türlü tatmin edememişti…
Ergenekon davasında Genelkurmay açıkça zanlılara sahip çıkıyor, Genelkurmay adına onlara ziyaretçi gönderiyor, zanlıları görevden almıyor, suçlamalara katılmadığını açıklıyor. Başbakan Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı işi savunuyor, Genelkurmay zanlıları ziyaretin “kurumsal” olduğunu ilan etmesine rağmen Başbakan bunun “insani” olduğunu söylüyor. Genelkurmay Başkanına tepki gösteremeyen Başbakan, birkaç gün sonra sert bir üslupla Aydın Doğan’ı suçluyor.
Darbe günlüklerine inanmamız gerekirse, darbeciler de Aydın Doğan’dan şikâyetçi idiler. İddiaya göre 10 Mart 2004’te Deniz Kuvvetleri Komutanı günlüğüne şunları yazıyordu: “Bugün sabah gazeteleri aldığımızda çok ilginç bir haberle karşılaştık. Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yayınlanan bir evrak ile birçok kişi fişlenmek üzere kaymakamlıklardan bilgi isteniyordu. Doğal olarak bu haber inanılmaz bir etki yaptı ve ortalığı karıştırdı. … İktidara yaranmak isteyen Hürriyet gazetesi sahibi Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök de hiç düşünmeden bu haberi yayınlamıştı.” (Nokta, 29 Mart-4 Nisan 2007).
Kendini güçlü hisseden herkes Aydın Doğan’ın kendine hizmet etmesini bekliyor. Aslında Aydın Doğan işini biliyor, bir dünya görüşünün veya siyasi bir görüşün militanı gibi hareket etmiyor, güç odakları arasındaki dengeleri doğru hesap ederek işini yürütmeye çalışıyor.
13.04.2010
.