Hasip Kaplan muhtemelen HDP’li Kürd seçmen arasında en çok fanı olan siyasetçilerdendir. Demirtaş’tan boşalan koltuğa “sakın ha” deyip “yüzde doksan Kürtlerden oy alan HDP’nin başına bir Türk aday olmasın” demiş sosyal medya hesabından.
HDP’nin en çok oy aldığı yerlerde yaş sınırı 13’lere inen insanlar toprağa verilirken de dili tutulup sessizliğe gömüleceğine keşke çıkıp “sakın ha, bu hendekleri vatandaşlarımızın sokaklarına taşımayın”, “sakın ha, vatandaşlarımızın evlerine el koymayın”,” sakın ha, çocuk yaşta insanlarımızın ellerine silah vermeyin” deyip kavga etseydi, şu an olduğu gibi “hesabım hacklenmedi sözlerimin arkasındayım” deseydi, diyebilseydi.
Diğer taraftan Kaplan’ın söyleminin teşkilat içinde ciddi bir rahatsızlık yaratacağını düşünmemek gerekir. Esasen sorun çözülmeyecek, uzlaşılmayacak ve aşılmayacak gibi de durmuyor. Eğer Kaplan ya da bir başkası konumu ne olursa olsun PKK aleyhine bir söz sarf etseydi ve “hesabım hacklenmedi sözlerimin arkasındayım” deseydi işte o zaman kıyamet kopardı.
HDP’nin genel başkanlığı ve herhangi bir teşkilatın emekçi çaycısı da dahil, üstelik oy veren seçmeni de dahil (burada seçmeni, siz doğru okudunuz; çünkü ben de yanlışlıkla eklemedim) PKK ve politikalarını eleştirmediği müddetçe, onunla uyum sürecine girdiği ve giremediği zaman da kendisini “dövüp”, en azından önderliklerinin çok zaman önce yazdığı kişilik çözümlemelerini okuyarak yoğun bir eğitim sürecine girip, öz eleştiri verme yolunu seçtiği müddetçe kişinin cinsiyetinin, dilinin, dininin, sınıfının hiçbir önemi yoktur. Hepsi “halkların kardeşliği söylemi” içinde değerlendirilebilir. Bu sınır korunduğu müddetçe esasen aşılmayacak, hal edilemeyecek bir sorun yoktur. Tolere edilemeyecek bir sorun da değildir.
Abartmıyorum, tiye de almıyorum…
Seçmen, çaycı, meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili ve genel başkan ne olursa olsun PKK’yi eleştirmemesi ve kararlarına uyum sağlayıp en önemli ve hayati mesele buymuşçasına desteklemesidir, önemli olan. Bunu yapmayan seçmen dahil herhangi bir konumdaki insanın kim olduğunun ne olduğunun bir önemi yoktur. Kırmızı, mavi nasıl bir çizgi ise bunun dışında yukarıda dediğim gibi tolere edilemeyecek, aşılamayacak, hal edilemeyecek bir mesele de yoktur. Deprem etkisi yaratacak bir mevzu da yoktur.
Esasen sorun olacak şey PKK ve politikaları hakkındaki düşünceleri ve tavrıdır. Sadece kendi tavrı değildir önemli olan, aynı zamanda arkadaşının tavrına gösterdiği tutum da önemlidir. Belirleyici olan da budur. PKK’yi eleştiren kişi, “acaba” diyen kişi ve üstelik eleştirisinde tavrında direten kişi yeri geldiğinde beraber cop yiyen, gaz yiyen, aynı ranzayı paylaşan yanı başındaki yoldaşı veya eşi, çocuğu, sevgilisi dahi olsa artık her kim ve ne olursa olsun en iyi ihtimal ile ona “hata”sını gösterip onu eğitebiliyorsa, onu bu “yanlıştan” çevirip ya da yanlışını görmesine yardımcı olabiliyorsa da sorun aşılabilir. Ama olur da eleştiride ısrar ederse, “ben bu işi yanlış görüyorum” derse dini, dili, cinsiyeti ne olursa olsun, diğer taraftan arkadaşının dünyasında nasıl bir yer teşkil ediyorsa etsin böyle bir kişi ile ilişkisini kesebiliyor, ona mümkün ise ekmek bile satılmasını engelleyebiliyor, onu yalnızlaştırabiliyor yani cezalandırabiliyorsa geriye kalan her şey teferruattır. Dediğim gibi belirleyici olan esasen dil, din, cinsiyet değildir; PKK kararları hakkında ne düşündüğü, nasıl bir tutum geliştirdiği ve eleştirel bir tutum geliştiren arkadaşı bile olsa ona karşı ne dediği ne yaptığı önemlidir. Geriye kalan her makam, konum, söz teferruattır. Bundan dolayı Kaplan’ın “Türk biri aday olmasın” gibi söylemleri sorun değildir. Aşılır ve beraber yollarına devam ederler…