Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de bağımsızlık referandumuna gideceğini açıklaması, PKK içinde bir dalgalanma yarattı. Bağımsız bir devlet, Kürtlerin uzun müddettir peşinden koştukları bir hayaldi. Referandum, bu hayali gerçek kılmak adına atılmış en somut ve ciddi adımdı. Acaba PKK, buna karşı nasıl bir tavır alacaktı?
Aslında PKK’nin bağımsızlık referandumuna karşı olduğu — daha sürecin başında — belliydi. Lâkin öyle pat diye de karşı olduğunu deklare etmedi. Evvela lâfı ağzında dolandırdı. Mevcut şartlar altında referandum yapmanın herhangi bir derde deva olmayacağını söyledi. Bununla birlikte referanduma gitmenin bir hak olduğunu da teslim etti ve herkesin çıkan neticeyi kabullenmesi gerektiğini ifade etti.
Ancak bu çok uzun sürmedi. PKK, her halinden gönülsüz olduğu belli bu tavrını bir kenara bıraktı. Dilini çatallaştırdı ve bağımsızlık referanduma tam cepheden vurmaya başladı. Nitekim PKK’nin KBY’deki organizasyonları, kendilerince birçok neden ileri sürerek referandum aleyhtarı cephenin içinde yer aldıklarını duyurdular.
Fakat bu karşıtlık ne genel Kürt kamuoyunda, ne de PKK tabanında bir yankı buldu. Kürtler referandumu itibardan düşürmek için dillere pelesenk edilen tezlere itibar etmediler. Sokaktaki insan için mesele basitti: Söz konusu olan, bağımsızlık için yapılan bir oylamaydı ve bunun partiler arası çekişmelerin ötesinde ve üstünde bir anlamı vardı. Onların kahir ekseriyeti, siyasi aidiyetlerine takılmadan, bağımsızlık yolunda mesafe kat edilmesinden hoşnuttu.
HDP bu durumun farkındaydı. O nedenle referandum konusunda PKK’den farklı bir yerde durdu. HDP yöneticileri, sürecin başından itibaren — ve defaatle — referanduma destek beyanları verdiler. Mesela, Bağımsızlık Referandumunu Destekleme İnisiyatifi ile görüşen HDP Sözcüsü ve Urfa Milletvekili Osman Baydemir, referandum kararının arkasında olduklarını — bir kez daha — net bir dille ortaya koydu:
“Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki Bağımsızlık Referandumu ile ilgili fikrimizi daha önce kamuoyuna deklare etmiştik. Bugün, 25 Eylül’de gerçekleşecek referandumu desteklediğimizi tekrar ifade etmek istiyorum. Kendi kaderini tayin hakkı, bütün halkların temel haklarından biridir ve bu hak onlara analarının sütü gibi helaldir. Bizler HDP ve Kuzeyliler olarak, Güneydeki kardeşlerimizin bu haklarını elde etmeleri için elimizden gelen desteği vereceğiz.”
Keza, tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nden Fransa’nın L’Express dergisine açıklamada bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a göre de, “Güney Kürdistan’ın kaderini orada yaşayan halkın kendisi” belirleyecekti:
“Geriye kalan her kesimin de buna saygı duyması gerekir. Ancak biz arzu ederiz ki Kürdistan bölgesindeki kardeşlerimiz tam bir ulusal ittifak içinde ve parlamento kararı ile referanduma gidebilsinler. Her halükârda karar kendilerinindir. Sonuç ne çıkarsa çıksın biz onların yanında olacağız.”
“Demokratik ulus paradigması”
Hülasa HDP, referandumun yanında durdu. Fakat HDP’nin yan ürünü olan, bölgedeki ve yerel yönetimlerdeki yüzünü temsil eden Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), 10 Eylül’deki Parti Meclisi toplantısından sonra bağımsızlık referandumuna karşı bir bildiri yayınladı.
DBP, 25 Eylül’ü “Kürtlerin özgürlük ve statü talebini küçük bir ulus-devletçik ile boğma çabası” olarak görüyordu. Ortadoğu’daki Kürt sorununun çözümü ancak “miadı dolmuş ulus-devletler kurarak değil, halkların ortak iradesine dayalı demokratik ulus paradigmasına dayalı çözüm yöntemleriyle” mümkün olabilirdi. Ayrıca DBP “halkların demokratik birlikteliklerine dayalı çözüm yöntemlerinin, 21. yüzyılda ulus-devletlerden daha kazanımcıolacağına” inanıyordu ve bu vesileyle bu inancını yeniden vurguluyordu.
Kanımca bunlar sağdan-soldan apartılmış kavramlardan ibaret. Kulaktan dolma bilgilerin üzerine oturtulan büyük laflar. Gerçek hayatta karşılığı olmayan afaki söylemler. İçi boş ve arkaik sloganlar.
Bu metnin üzerinde uzun boylu konuşulabilir elbet, ama benim açımdan şu kadarını söylemek yeter sanırım: Bu lâf bulamacının kime ve neye hizmet ettiği tartışılabilir, farklı adreslere işaret edilebilir, ama Kürtlere hizmet etmediği kesin ve açıktır.