15 ve 16 Temmuz günleri paraya kıyıp hemen tüm önemli, toplumsal karşılığı olan gazeteleri aldım. Saatlerce yorumları okudum. ilânları tek tek kontrol ettim. Dikkatimi bir şey çekti, hemen her büyük veya büyükçe şirket darbe teşebbüsünü kınamak ve demokrasiyi desteklemek için ilân verirken TÜSİAD sermayesinden ana parçalarından bir ilân göremedim. Bir tek Sabancı’nın Hürriyet’te yarım sayfadan küçük bir ilânı vardı. Koç Holding ile Eczacıbaşı Holding’ten veya bağlı şirketlerinden gelen bir ilân yayınlanmadı. Acaba benim gözümden mi kaçtı? Tespitim doğruysa, bu, adı geçen grupların ve TÜSİAD’ın 15 Temmuz’un başarısız olmasından için için üzüntü duyduğunun bir işareti olarak okunabilir mi?
İnsanların yaptıklarından ve söylediklerinden değil de yapmadıklarından ve söylemediklerinden dolayı yargılanmasını veya ağır eleştiriye maruz bırakılmasını sevmiyorum. Somut olgular ve olaylar üzerinden konuşmayı ve yargılamaktan çok yorum yapmayı tercih ederim. Bunu da yumuşak bir üslupla gerçekleştirmeyi isterim. İşte bu yüzden TÜSİAD’ı tümden “infaz” edecek bir pozisyon almak istemem. Tarihine bakıldığına bu derneğin bana göre iyi duruşlar sergilediği ve yararlı işler yaptığı zamanlar da var. Ancak, TÜSİAD’ın başka zamanlarda ses vermeye çok hevesli olurken bu sefer suskun kalması ister istemez insanı düşünmeye sevk ediyor.
TÜSİAD ülkenin en büyük sermaye grubu. AK Parti zamanındaki tüm toplumsal değişikliklere rağmen büyük sermaye hâlâ onun çatısı altında. Dindar işadamlarına ait sermaye miktarı henüz TÜSİAD’da toplanandan çok küçük. Üstelik TÜSİAD ürkek olmayan, üst perdeden konuşmaktan pek çekinmeyen bir örgüt. Ecevit’e ve sonra Erbakan’a karşı açtığı savaş hatırlarda. Dindarlardan pek hoşlanmadığı da malûm. Daha geçenlerde CHP’nin “adalet yürüyüşü” için açık destek belirtmekten geri kalmadı.
Bu TÜSİAD üyeleri –özellikle Koç grubu- Cumhuriyet bayramında, 10 Kasım’da irili ufaklı tüm yayın organlarına bol bol ilân vermekle de meşhur. Bu kendi tercihleri, diyecek bir şey yok. Ancak aynı sermaye grupları 15 Temmuz’un ilk yıldönümünde adeta sessizliğe büründü. Göstermelik de olsa ilân vermedi. Duygusal televizyon klipleri hazırlayıp tekrar tekrar yayınlatmadı.
Bunu nasıl yorumlamalıyız?
Türkiye’de kişilerin aldıkları siyasî pozisyonlarda rasyonel menfaat ilişkileri ve hesapları yanında kültürel öğeler de rol oynuyor. Meselâ şehrin Türkiye’nin yerel yönetimlerde şahit olduğu bir tür devrimden uzak kalmasına ve bu yüzden çok geri düşmesine rağmen İzmir’de seçmenlerin önemli bir bölümü kültürel faktörlere dayanarak CHP’ye oy veriyor. Muğla aynı durumdaki bir başka kent. Yanlış anlaşılmasın, bu tavır sadece CHP tabanına mahsus değil, her kesimde karşılığı vat. Örneğin dindar-mütedeyyin kitlelerin siyasal tercihinde de ekonomik olanlar kadar kültürel faktörlerin de rol oynadığını biliyoruz.
TÜSİAD tüm kavga gürültüye rağmen AK Parti iktidarlarından ekonomik olarak zarar görmedi. Rakamlara göre ülke üç kat büyürken TÜSİAD üyeleri ortalama on kat büyüdü. AK Parti’nin dindar müteşebbislere açık “desteği” (yani rantları onlara kanalize etmesi) onların bütün olarak TÜSİAD’ın kurumsal olarak ise KoÇ, Sabancı ve Eczacıbaşı’nın yanına bile yaklaşmalarına yetmedi. Başka bir deyişle TÜSİAD ekonomik büyümeden aslan payını aldı. Buna rağmen AK Parti hükümetlerinden hiç hoşlanmadı. Bazen açıkça bazen kapalı kapılar arkasında hükümet aleyhine konuştu ve çalıştı.
Bu kadarla kalsa iyidir. İktidara yönelik demokrasinin usul kurallarının ihlâline dayanan hamleleri daha doğrusu saldırıları dahi hoş karşıladı, destekledi, hatta onlara lojistik destek sağladı. Yukarda işaret ettiğim üzere bazı günlerde verdiği ilânlarla hem yüksek perdeden ses verdi hem de medyayı yönlendirmeye çalıştı. Bütün bunlar dikkate alındığında TÜSİAD’ın 15 Temmuz’da büyük bir suskunluk içine girmesinin manidar olduğu söylenebilir.
TÜSİAD neden böyle yapıyor?
Sorunun cevabını yukarda kısmen verdim. TÜSİAD ile AK Parti arasında doku uyuşmazlığı var. TÜSİAD CHP çizgisinde ve tipik CHP reflekslerine sahip. Bu yüzden hükümetin bir şekilde gitmesini istiyor. Bunu bazen ihtiyatlı şekilde bazen kendini kaybetmişçesine dışa vuruyor. TÜSİAD’ın bu tavrında etkili olan bir diğer faktör Batı hükümetleri ve sermaye gruplarıyla girdiği yakın ekonomik ilişkiler ve zihniyet ortaklığı.
TÜSİAD’ın nerede durduğu demokrasinin usul kurallarına saygı gösterdiği ve o sınırlar içinde kaldığı sürece mesele değil Ancak, TÜSİAD üyelerinin tavırlarının geniş halk kitlelerinin gözünden kaçmayacağını ve her tavrın toplumsal getirileri yanında toplumsal maliyetleri de olacağını unutmamaları gerekir.