Geçen hafta Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığına itiraz etmeyeceklerini söyledi. Bunun üzerine Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın üçüncü defa aday olmasının önünde bir engel olmadığını ancak üçüncü dönem adaylığı garanti eden bir yasal düzenleme için var güçleriyle çalışacaklarını açıkladı. Daha sonra Kılıçdaroğlu ilk açıklamasını tevil etti ve ancak meclis tarafından seçimin yenilenmesi kararı alınırsa Erdoğan’ın aday olabileceğini ifade etti.
Bu tartışma esasen uzun süredir alttan alta yürüyen bir tartışmaydı. Bahçeli uzun bir zaman önce 2023’te Cumhur İttifakı’nın adayının Erdoğan olduğunu ilan ederek aslında bu tartışmada Cumhur İttifakı’nın pozisyonunu ilan etmişti. Nitekim Erdoğan da aday olacağını ima eden pek çok açıklama yaptı (örneğin yakın zamanda “daha karşıma aday çıkaramadılar” dedi). CHP ve İyi Parti -parti başkanları seviyesinde- bu konuda uzun süre sessiz kalmışlardı. Ahmet Davutoğlu, birkaç kere, meclis seçimin yenilenmesi kararı almazsa Erdoğan’ın aday olamayacağını ifade etti. Ali Babacan ise birçok hukukçunun zamanında yapılacak seçimlerde Erdoğan’ın aday olamayacağı görüşünü benimsediğini vurgulamakla birlikte, bu adaylığı hukuk yoluyla engellemenin doğru bir yol olmadığını ifade etti.
Son olarak birkaç gün önce, bir vatandaşın bu konuda CİMER vasıtasıyla sorduğu soru üzerine YSK’nın “6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun 3. maddesine dikkat çektiği” yönünde haberler çıktı. Söz konusu maddenin ikinci fıkrası şöyle: “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ancak Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Bazı köşe yazarları bu haberleri “YSK Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını kabul etmiyor” şeklinde yorumladı. Ancak henüz YSK bu konuda resmi bir açıklama yapmadı ve ilgili vatandaşa böyle bir cevap verildiyse bile, bunu “YSK Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını kabul etmiyor” şeklinde yorumlamak zor.
Peki, Anayasanın bu konudaki hükmü nedir? Cumhurbaşkanının seçimi hakkında Anayasanın 101. ve 116. maddelerinde düzenlenmeler bulunmaktadır. 116. madde “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” demektedir. Bu madde üzerinde herhangi bir tartışma yoktur. Muhalefet partileri de meclis tarafından seçimler yenilenirse Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığına itiraz etmemektedir (zaten böyle bir itiraz Anayasal temelden mahrum olurdu). Hatta Cumhur İttifakı seçimin yenilenmesini isterse, bunun için gerekli olan 3/5 çoğunluğa ulaşmak için muhalefet partileri (bugünkü söylemlerine bakılırsa) destek verebilir.
İhtilaf 101. madde üzerinde ortaya çıkmaktadır. Bu madde 2017 referandumu ile yapılan Anayasa değişikliklerinde başlığı ile birlikte yeniden yazılmış bir maddedir. Maddenin eski başlığı “nitelikleri ve tarafsızlığı” iken yeni başlığı “adaylığı ve seçimi”dir. Referandum ile kabul edilen 6771 Sayılı Anayasa Değişikliğine Dair Kanun gereği 101. madde, “birlikte yapılacak ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarih” olan 30 Nisan 2018 tarihinde, yani 24 Haziran 2018 seçimlerinden neredeyse iki ay önce yürürlüğe girmiştir. Öte yandan maddenin, “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” şeklindeki ikinci fıkrasının 2007 yılından beri aynı kaldığını belirtmek gerekir.
Dolayısıyla bazı hukukçulara göre, maddenin “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü 2007’den beri Anayasada yer aldığından ve Erdoğan her iki adaylığında da bu hükme göre seçildiğinden, 2014’te seçildiğinde ilk dönemini, 2018’de seçildiğinde de ikinci dönemini icra etmiştir ve -meclis seçimin yenilenmesi kararı almadıkça- zamanında (2023 Haziran) yapılacak seçimde Cumhurbaşkanı adayı olamaz.
Bazı hukukçulara göre ise 2017 Anayasa değişikliği ile 101. madde yeniden yazıldığı için Erdoğan, Anayasanın yeni haline göre henüz birinci dönemindedir. Bunun yanında, 2018 yılında parlamenter sistemden, başkanlık sistemine geçilmiştir. Sistem yenilendiği için adaylık hakları da sıfırlanmış sayılmalı, parlamenter sistem dönemindeki Cumhurbaşkanlığı ilk dönem olarak sayılmamalıdır. Mevcut dönem Erdoğan’ın başkanlık sistemindeki ilk dönemi olduğundan Erdoğan zamanında yapılacak seçimlerde de aday olabilir.
Sondan başlamak gerekirse, Anayasadaki kurallara ilişkin doktriner tartışmaların Anayasanın uygulanmasıyla bir alakası yoktur. Yani Anayasadaki mevcut hükümet sistemini A ya da B şeklinde adlandırmanın, Anayasadaki herhangi bir normun nasıl uygulanacağını belirlemesi mümkün değildir. “Hükümet sistemi” bile Anayasada yazan değil, Anayasa Hukuku alanında ortaya çıkan literatür tarafından geliştirilmiş bir kavramdır. Başka bir deyişle, bir “hükümet sistemine” sahip olduğundan, bu hükümet sisteminin A ya da B diye adlandırıldığından Anayasanın haberi yoktur. Bu adlandırmaları, Anayasayı okuyarak, biz yapmaktayız. Anayasada olan şudur: 2017 referandumunda yapılan değişikliklerle Cumhurbaşkanının bazı yetkileri elinden alınmış ve Cumhurbaşkanına bazı yetkiler verilmiştir. Nitekim bu sistemin nasıl adlandırılacağı konusunda, başkanlık sistemi olup olmadığı konusunda, hatta ortada bir sistem olup olmadığı konusunda dahi pek çok eleştiri ve görüş vardır. Dolayısıyla sistem değişikliği argümanının kabul edilebilir olmadığını söylemek gerekir.
101. maddeye göre mevcut dönemin Erdoğan’ın birinci dönemi olarak görülmesi gerektiği konusunda ise Anayasada hiçbir delil yoktur. Böyle bir sonuca ulaşmak için Anayasada bir geçici madde olması gerekirdi. Geçici madde ya da bir istisna hükmü olmadıkça Anayasanın 101. maddesinin doğrudan ve derhal uygulanmaması için hiçbir sebep yoktur. Kurucu irade “bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” şeklinde tecelli etmiştir. Yani kurucu irade Cumhurbaşkanı seçilebilmek için “daha önce iki defa Cumhurbaşkanı seçilmemiş olmak” şeklinde bir şart koymuş, bir kimsenin üç (ya da daha fazla) defa Cumhurbaşkanı seçilmesini yasaklamıştır. Bu yasak yürürlüğe girdikten sonraki bütün seçimler için geçerlidir ve herkesi bağlar. Dolayısıyla görevdeki Cumhurbaşkanını da etkiler.
Bu, geriye yürüme değildir. Geriye yürüme ancak şöyle bir varsayımsal durumda olurdu: Bir kimse üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilir. Görevini icra ederken Anayasa ile üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilme yasağı getirilir. Herhangi bir makam bu yasaktan dolayı Cumhurbaşkanının üçüncü defa göreve geldiği seçimin geçersiz olduğunu söyler ve bu seçimi iptal eder. Bu durumda yasak ilerideki seçimler için değil, geçmiş seçimler için uygulanmıştır. Ancak ileride yapılacak herhangi bir seçimde varsayımımızdaki Cumhurbaşkanı üçüncü (ve daha fazla) defa seçilme yasağının kendisi görevdeyken getirilmiş olduğunu, bu sebeple bu yasak getirilmeden önce kazandığı seçimlerin dikkate alınmaması gerektiğini ileri süremez.
Başka bir ifade ile 101. maddenin 2. fıkrasında yer alan “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralını, bu kuralın yürürlüğe girdiği tarih olan 30 Nisan 2018’de görevde olan Cumhurbaşkanına uygulamamak için elimizde hiçbir sebep (yani istisna hükmü ya da geçici madde) yoktur. Madde bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebileceği şeklinde bir genel kural koymakta ve istisna belirtmemektedir. 30 Nisan 2018’de yürürlüğe giren “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü o tarihte hayatta olan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına doğrudan ve derhal uygulanmıştır. Yani bu hükmün gereği olarak (diğer şartlarlar görmezden gelindiğinde) 30 Nisan 2018 tarihinde hayatta olan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilme hakları bulunmaktaydı. Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan ise daha önce bir kez Cumhurbaşkanı seçildiklerinden, ileride yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için tek hakkı kalmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları idiler. Hatta o tarihte iki kez Cumhurbaşkanı seçilmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bulunsaydı, 24 Haziran 2018’deki seçimlerde aday olamazdı. Çünkü kurucu irade bir kimsenin üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilmesini mutlak olarak yasaklamış durumdadır. (Örneğin Abdullah Gül 2014’teki seçimlerde aday olup kazansaydı ve 30 Nisan 2018’de “bir kimse ancak iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü yürürlüğe girseydi; Abdullah Gül “iki defa cumhurbaşkanlığı yapmış bir kimse” olarak 24 Haziran 2018’deki seçimlerde aday olamazdı çünkü seçimi kazanması durumunda Abdullah Gül üç defa Cumhurbaşkanı seçilmiş bir kimse olurdu.)
Yani 2018’de seçim kararı alındığında Türkiye’de “bir defa cumhurbaşkanlığı yapmış kimse” olarak değerlendirebileceğimiz yukarıda zikredilen üç kişi vardı. Bu isimlerden üçünün de 2018’de aday olduğunu varsayalım. Bu durumda bu adaylardan her birisi -30 Nisan’da yürürlüğe giren- “bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralını bilmektedir ve şöyle düşünmesi gerekir: “Bir kimse iki defa cumhurbaşkanı seçilebileceğine göre, ben de daha önce bir defa Cumhurbaşkanı seçildiğime göre, 23 Haziran’daki seçimi kazanırsam, ben ‘iki defa Cumhurbaşkanı seçilmiş bir kimse’ olacağım, dolayısıyla bu benim son dönemim olacak”. Bu varsayımsal seçimi adaylardan hangisi kazanırsa kazansın 101. maddenin 2. maddesi kapsamında “iki defa Cumhurbaşkanı seçilmiş kimse” olarak değerlendirilmesi gerektiği ortadadır. Bu hükmün ortadan kaldırılması için “bu fıkranın yürürlüğe girmesinden önce Cumhurbaşkanı seçilmiş kimselere bu fıkra hükmü uygulanmaz” ya da “bu fıkranın yürürlüğe girmesinden önce Cumhurbaşkanı seçilen kimseler üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” gibi bir istisna hükmü gerekir.
2018’de daha önce bir defa cumhurbaşkanlığı yapmış kimselerden yalnızca Erdoğan aday olmuş ve seçilmiştir. Böylece 101. maddenin 2. fıkrasında belirtilen “iki defa cumhurbaşkanlığı yapmış kimse” sıfatını kazanmıştır. Herhangi bir istisna hükmü ya da “görevdeki Cumhurbaşkanının, bu madde yürürlüğe girmeden önceki Cumhurbaşkanlığı dönemleri bu maddenin uygulanması açısından değerlendirmeye alınmaz” gibi bir geçici madde olmadığına göre, 101. maddenin 2. fıkrasının Erdoğan’a uygulanması önünde hiçbir engel yoktur. Bu durumda 23 Haziran 2022’de, yani zamanında yapılacak bir seçimde Erdoğan’ın aday olması Anayasaya göre mümkün değildir.
Sonuç olarak Bahçeli, Erdoğan’ın “üç dönem seçilebilmesi amacıyla gerekli yasal düzenlemenin yapılmasına” destek vereceğini açıklarken haklıdır. Gerçekten de bu konuda düzenleme yapılması gerekir. Ancak söz konusu düzenleme Anayasa değişikliği şeklinde olmalıdır. Cumhur İttifakı’nın muhalefet partileri ile uzlaşarak Anayasaya bir geçici madde konmasını sağlaması gerekmektedir (çünkü Cumhur İttifakı Anayasayı değiştirmek için Meclis’te yeterli çoğunluğa sahip değildir). Yalnızca Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu değiştirilirse bu değişiklik Anayasanın 101. maddesinin 2. fıkrasına aykırı olur ve Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürülmesi halinde söz konusu değişikliğin iptal edilmesi gerekir.
Burada ise işin siyasi boyutu devreye girmektedir. CHP’nin böyle bir kanunu AYM’ye götürmesi ve Erdoğan’ın adaylığını AYM eliyle engelletmesi, CHP’yi -yeniden- halk iradesini Mahkeme eliyle engellemeye çalışan bir parti konumuna düşürecek ve Erdoğan’a olan halk desteğini önemli derecede arttıracaktır. Bu durum akıllara 2007’de Abdullah Gül’ün adaylığının kabul edilemez gerekçelerle engellenmesini getirmektedir. 2007 seçimlerinde Ak Parti’nin oyları nasıl arttıysa, adaylığının AYM tarafından engellenmesi durumunda, Erdoğan’ın oyları da öyle artacaktır. Bahçeli’nin, açıklamasında Sabih Kanadoğlu ismini gündeme getirmesinin sebebi bu olabilir. Sabih Kanadoğlu’nun, 2007’deki hukuk garabetini ve Gül’ün adaylığının AYM eliyle engellendiği e-muhtıraya varan süreci simgeleyen isimlerden biri olduğuna şüphe yoktur.
Dolayısıyla, muhalefet partilerinin Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını AYM ya da YSK eliyle engellemesi, kendi stratejileri açısından hatalı olacak gibi görünmektedir. Ayrıca 20 yıldan beri ülkeyi yöneten ve hâlâ oldukça yüksek halk desteği alan bir liderin -pek mümkün değildir ama mümkün olsa bile- Mahkeme tarafından engellenmesi yoluyla başka birinin Cumhurbaşkanı olduğu bir senaryoda, yönetim ve meşruiyet krizleri ortaya çıkabilir. Neticede ideal durum iktidar ve muhalefet partilerinin bir araya gelerek bu Anayasa sorununu çözmesidir. Bu ideal duruma ulaşılamaz ve Erdoğan aday olmaya karar verirse en doğrusu meseleyi halkın kararına bırakmaktır.