Çetin bir seçim kampanyasından sonra 12 Haziran 2011 günü TBMM Genel seçimleri yapıldı. Seçimlerin büyük ölçüde olaysız ve sakin geçtiği görülmüştür.
Bu seçimlerde aslında hiçbir parti istediği neticeyi tam manası ile alabilmiş değildir.
AK Parti”nin amacı, en az 330″un üzerinde, ideal olarak da 367″nin üzerinde olmak üzere milletvekili çıkarmak idi. Yani asıl amacı diğer partilerle görüşmeye teşebbüs edip, anlaşamazsa Anayasayı tek başına yapıp halkın onayına sunmak idi. Ama halk bu sonuca elverişli bir sonuca izin vermedi.
CHP ve MHP”nin iktidar olmak gibi reel beklentileri mevcut değildi, ama bekledikleri asgari neticeler de ortaya çıkmadı.
Belki de beklentilerine en uygun neticeyi alan parti BDP”dir. Bağımsız adaylarla alabileceği temsilcilikleri büyük oranda almış görünüyor.
Diğer partilerin ise, büyük oranda dip yaptıkları görünmektedir. Artık bu partilerin yakın gelecekte ümit vaat etmeleri pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir.
Bütün bunlardan bir takım mesajları çıkarmak mümkündür. Halk burada hem iktidar, hem de muhalefet partilerine yönelik anlamlı mesajlar vermiş bulunmaktadır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür.
* Birinci mesaj AK Partiye yöneliktir. Halk, oy bazında desteğini artırarak AK partinin tekrardan iktidarını sürdürmesine onay vermiştir. Bunun bir diğer anlamı, istikrarın devamının onaylanmasıdır.
* Ama halk AK Partiye bir mesaj daha vermiştir. O da şudur: “Ey AK Parti”li yöneticiler, ben AK Parti”nin iktidarının devamına, hizmetlerin sürmesi, ülkenin gelişiminde sürekliliğin sağlanması ve istikrarın sürekliliği adına onay veriyoruz, ama bu partinin vaat ettiği Anayasanın yapılması konusunda da bencil ve tek başına hareket etmesini istemiyoruz”. Demokratik Anayasanın Türkiye”nin ihtiyaçlarına gerçek manada cevap verebilmesi için bu metnin sözleşme yöntemi ile yapılması gerekir. Anayasanın “sözleşme” yöntemine uygun yapılması, bu metnin, bütün toplumsal ve siyasi tarafların konuşarak, tartışarak, tavizleşerek, hukuk devleti ve insan hakları zeminine oturtulması ile mümkün olur. Bu da, Anayasa yapım sürecinde bütün siyasi partilerin yer almasını gerektirir. Bu da, “(AK Partinin) ben yeni Anayasayı yaparım, muhalefet partilerine de danışırım, onay vermeseler de, halkoylamasına gider, halka onaylatarak yürürlüğe girdiririm” yöntemi halk tarafından kabul görmemiştir.
* AK Partinin yapması gereken, seçim gecesi Başbakan ve AK parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan”ın Balkondan yaptığı konuşmada da teyit etmiş olduğu yeni Anayasayı muhalefetle tam diyalog içerisinde yapma sürecini başlatmaktır. AK Parti şayet bu süreci başlatmaksızın “halk bana tek başına Anayasayı yapma yetkisi vermedi, o zaman ben de Anayasayı yapma sürecini başlatmam” derse, bu parti, seçimlerde halkın verdiği mesajı doğru okumamış olur. Halkın istediği, yeni Anayasanın yapılması, ama bunun mutlaka muhalefetle sözleşerek olmasıdır.
Muhalefet partilerine yönelik mesajlara gelince.
* CHP, gerçi oyunu biraz artırdı. Bu kısmi ve sınırlı oy artışının anlamı şu şekilde okunabilir. “Ey CHP”li yöneticiler, geçmişte yoğun bir şekilde aç ve sorunlu insanlara yönelik olarak dillendirdiğiniz laiklik ve Cumhuriyet tellallığı söylemlerine prim vermiyorduk. İlk defa halkın sorunlarına yönelik mesajlar verdiğiniz için bir nebze de olsa desteğimizi artırdık. Ama verdiğiniz mesajlar ve söylemler, hem popülist, hem de çok yetersiz olduğu için iktidar olmanızı sağlayacak desteği vermedik. Demokrasinin işlerliği ve sürekliliği, arada bir askerlerin sizin yerinize devreye girmemesi için, sizin çok daha kapsamlı, reel, ikna edici, ufuk ve vizyon sahibi politikaları geliştirmeniz gerekiyor. Bunu yaptığınız zaman, hem demokrasi kökleşir, hem de iktidara demokratik bir alternatif olursun”.
Halkın CHP”ne verdiği bir mesaj da yeni Anayasa yapım sürecine katılması; kör inatlık yapmamasıdır. Unutulmasın ki, CHP, 12 Haziran öncesinde ve 12 Haziran gecesinde halka hürriyetçi, çağdaş bir Anayasa sözü verdi. Halk”ın, CHP”ne kısmen de olsa artırarak verdiği destekten çıkan netice, CHP”nin bu sürece iyi niyetle iştirak etmesi, yapmacık tutumlardan kaçınmasıdır. Şayet “mış gibi” yaparak, destek vermek istiyorum, ama deyip bin dereden su getirerek süreçten kaçarsa, gelecek seçimlerde muhtemelen çok daha fazla aşınır. Halkın bu mesajının da CHP tarafından doğru okunması gerekir.
CHP”nin bir hatası da, Ergenekonla fazla bütünleşik bir görüntü vermesidir. Halk”ın zihninde, “Cumhuriyete ve Anayasal düzene yönelik bir suç örgütü olarak” yer eden bir yapılanma ile bu kadar bütünleşik görünmesi, bu partiye verilebilecek desteği biraz daha azaltmıştır. Hatta, halkın genişçe bir kesimi, “şayet bu parti Ergenekon yapılanması ile bu kadar haşir neşir ise, CHP”nin yeni Anayasanın yapılmasına katkı sağlamasına bu yapılanmanın izin vermeyeceği” yönünde bir kanaate bile ulaşabilmektedir ki, bu durum belki de en negatif olan neticedir. Bu yönelim CHP”nin ve ülkenin hayrına değildir. CHP, bu yapıdan uzaklaşmadığı müddetçe, halk nezdinde itibar görebilmesi, iktidara alternatif olabilmesi pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir.
* MHP, geçen mahalli idareler seçiminde oyunu biraz olsun artırmıştı. 2010 referandumunda hayır cephesinde yer alarak oyununun biraz daha azalmasına sebep oldu. Bu seçimlerde CHP ile çok yakın bir duruş sergileyerek, dahası Ergenekon yapılanması ile haşir neşir bir görünüm sergileyerek, halktan beklediği desteği alamamıştır. MHP, “az olsun benim olsun” demiyorsa, oyunu artırarak iktidar ya da iktidara ortak olmak istiyorsa, daha farklı politikalar geliştirmesi, geniş seçmen kitlelerinin nabzına göre politikalar geliştirmesi gerekir.
* BDP, gerçi az çok beklentilerine uygun bir oy oranına ve temsil yeteneğine ulaşmış gibi görünmektedir. Fakat, sürekli sözünü ettiği barış ve sulhun sağlanmasına katkı sağlamak istiyorsa, Türkiye”nin partisi olmaya çabalaması, şiddetten kaçınması, masaya oturulabilecek bir parti görüntüsü vermesi gerekiyor.
Genele yönelik bir mesaj da şudur. Artık AK Parti, karnı biraz da ha genişleyerek; içinde dindarlardan milliyetçilere kadar uzanan, bazı sol söylem sahiplerini de kapsayan bir parti haline gelmiştir. Artık klasik merkez sağ diye bir şey kalmamıştır. Merkez sağ, kapsamını biraz daha genişleterek AK Parti”nin bünyesinde yerini almıştır. Bundan sonra merkez sağ içinde yer aldığını söyleyen DP”nin yakın gelecekte bir mucize olmadıkça bir varlık göstermesi pek mümkün ve muhtemel görünmemektedir.
Esasen Saadet ve HAS Parti gibi dindar kesime yönelik söylemler geliştiren siyasi partilerin de, AK Parti anormal bir hata yapmadıkça yakın gelecekte bir varlık göstermesi zor görülmektedir.
Umarım, gerek iktidar, gerekse muhalefet partileri, halkın verdiği mesajları doğru okurlar, bunun neticesi olarak da gerçekten samimane bir tutum sergileyerek, demokratik sivil Anayasa yapım sürecine olumlu katkılar sağlarlar. Bu, hem sürece katkı sağlayan partiler için, hem de ülkemiz için hayırlı neticenin ortaya çıkmasına katkı sağlar.
Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK
Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi