Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişiklikleri hakkındaki malum kararı, beklenebileceği gibi, kimseyi memnun etmedi.
Anayasa değişikliğinden yana olanlar da, ona karşı olanlar da kararı eleştiriyor. Ben bu kararın birçok bakımdan yanlış olduğu kanaatindeyim. Ama öyle de olsa, bir şey kesin: Anayasa değişikliği süreci işlemeye devam edecek. Yani, Türkiye 12 Eylül’de referanduma gidiyor.
Bu tarihin, 12 Eylül’ün, Türkiye’nin demokratikleşme çabası bakımından sembolik bir anlamı var. Çünkü, eğer bu anayasa değişikliği kabul edilirse, Türkiye’nin anayasal-demokratik gelişimine büyük bir darbenin vurulduğu aynı tarihte bu sefer “yeniden demokrasiye geçiş” yönünde önemli bir adım atılmış olacak. Bunu, hem değişikliklerin içeriği açısından, hem de özel olarak 12 Eylülcülere yargı yolunun açılması bakımından söylüyorum.
Bu anayasa değişikliğinin 12 Eylül darbecilerine yargı yolunu açmasının pratikte belki pek etkisi olmayacak. Ama öyle de olsa, bu yolun teorik olarak açılması bile “12 Eylülcüler”in –yani, darbeciliğin ve demokrasi karşıtlığının- halk vicdanında mahkum edildiği anlamına gelecek. Sırf bu nedenle bile referandumdan “evet” oyu çıkması son derece önemli.
Fakat Türkiye’de her zamanki gibi tuhaf şeyler oluyor: Anayasa değişikliğine “hayır” kampanyası, şimdiye kadar farklı nedenlerle de olsa “12 Eylül rejimi”nden şikâyetçi olagelmiş, hatta kendi pozisyonlarını neredeyse “12 Eylül” karşıtlığıyla tanımlamış olan kesimleri demokratikleşme-karşıtı cephede bir araya getiriyor! “Kürt siyasi hareketi”ni temsil etme iddiasında olanlar, bazı solcular ve MHP gibi, “12 Eylül rejimi”nin doğrudan doğruya mağduru olmuş olanlar dahil…
Peki, böyle bir gerilim ortamında gidilecek bir referandum Türkiye’nin yakın siyasi geleceğini nasıl etkiler dersiniz?… Malum ya, bunun Baykal’dan sonra başbakan Erdoğan’ın da “sonu getireceği”ni söyleyenler olduğu gibi, AKP’yi daha da güçlendireceğini söyleyenler de var.
Hemen belirteyim ki, ben bu referandumdan anayasa değişikliği için “evet” kararı çıkacağını tahmin ediyorum. Onun için meseleye bu öngörü açısından bakacağım.
Her şeyden önce, şu ihtimali ciddiye almamız gerekiyor: “Hayır” kampanyası fiilen AKP karşıtı bir kampanya şeklinde yürütüleceği için, böyle bir cepheleşmenin sonunda anayasa değişikliklerinin halk tarafından az bir oy farkıyla da olsa kabul edilmesi halinde, bu, AKP ve hükümeti için bir “seçim zaferi” gibi görünecektir. Böyle bir durumda hükümetin “erken seçim” kararı alması şaşırtıcı olmayacaktır. Böyle bir karar muhalefeti de zora sokar. Çünkü, muhalefet epey bir süredir “erken seçim” ister görünüyordu, ama referandumdan umdukları sonucu alamamaları durumunda bu konuda aynı derecede istekli olmayabilirler.
Buna karşılık, hükümetin böyle bir sonucu kendisi için bir tür “güven tazelemesi” olarak görmekle yetinmesi ve seçimleri normal zamanından erkene almak için bir neden olmadığı sonucuna ulaşması da mümkün. Bu da AKP açısından pekalâ “sürdürülebilir” bir politikadır, çünkü “hayır kampanyası” sonuçsuz kalmış olan bir muhalefetin bu meselede söyleyecek sözü kalmayacaktır.
Her ne hal ise, öyle görünüyor ki, bu yaz “çok sıcak” geçecek. Daha sonrası ise şimdilik belirsiz görünüyor.
Taka Gazatesi, 13.07.2010