12 Eylül’de neleri oylayacağız?

Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi dışına çıkarak anayasa değişikliklerinde yaptığı küçük “düzeltme”den sonra birçok kişinin kafası karışmış olsa gerek. Mahkeme “kısmi” iptale karar vermiş olsa da, bu karardan sonra halkın onayına sunulmak üzere geriye neyin kaldığı konusunda açık-seçik bilgiye ihtiyacı olanlar sanırım hiç de az değildir. Bu yazıdaki amacım bu ihtiyaca cevap vermektir.

Önümüzdeki 12 Eylül’de halkoyuna sunulacak olan anayasa değişiklikleri başlıca iki kısımdan oluşuyor. Birinci grubu temel hak ve özgürlüklerle ilgili değişiklikler oluşturmaktadır. Genel olarak özgürlükleri, eşitliği, çalışanların iş hayatına katılımını ve hukuk devletini takviye edici nitelikte olan bu haklar şunlardır: Çocuklar, yaşlılar, “özürlüler”, şehitlerin dul ve yetimleri, malul ve gazilerin korunması için ek tedbirler alınabilecek (m. 10); kişisel verilere erişim ve bunların korunması hakkı (m. 20); yurt dışına çıkma özgürlüğü ancak suç kovuşturması nedeniyle ve hakim kararıyla sınırlanabilir (m. 23); çocukların korunması güçlendiriliyor (m. 41); aynı işkolunda birden fazla sendikaya üyelik yasağı kalkıyor (m. 51); kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanınıyor (m. 53, 128); grev esnasında işçilerin ve sendikanın verdiği maddi zarardan artık sendika sorumlu değil; siyasi ve dayanışma amaçlı grev ve lokavt yasağı kalkıyor (m. 54); kamu denetçisine başvurma hakkı getiriliyor (m. 74); parti kapatmada milletvekilliğinin düşmesi kalkıyor (m. 84); Yüksek Askeri Şura’nın ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılıyor, yargı mercilerine yerindelik denetimi yapma yasağı geliyor (m. 125); kamu görevlilerine verilen “uyarma” ve “kınama” biçimindeki disiplin cezaları da yargı denetimine açılıyor (m. 126); Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınıyor, Yüce Divan kararlarına karşı “yeniden inceleme” imkânı getiriliyor (m. 148); HSYK’nın meslekten çıkarma kararları yargı denetimine açılıyor (m. 159).

Yargı reformu hükmünde

Bu değişiklik paketi bir yanıyla da “yargı reformu” niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi ve HSYK çoğulculuk ve demokratiklik esaslarına göre yeniden düzenlenirken, askeri yargının hem görev alanı daraltılıyor hem de hukuk devletine aykırı yönleri kısmen

budanıyor. Bu gruptaki değişikliklere daha yakından bakarsak: Yeni düzenlemeye göre (m. 146-149), Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 17’ye çıkarılarak, 2 daire ve genel kurul halinde çalışması öngörülüyor. Üyelerin görev süresi bir defalık olmak üzere 12 yılla sınırlanıyor. Mahkemeye TBMM de dolaylı olarak 3 üye seçebilecek. Geri kalan 14 üyeden 7’sini yüksek yargının, 3’ünü YÖK’ün gösterecekleri adaylar arasından ve 4’ünü bürokratlar, avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından olmak üzere doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı seçip atayacak.

Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasi partilerin kapatılmasına üçte iki çoğunlukla karar verebilecek. Ayrıca, Yüce Divan yargılamasının kapsamına TBMM Başkanı ile Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları da dahil ediliyor.

HSYK’nın da üye sayısı artırılarak 22’ye çıkarılıyor, üye kaynağı çeşitlendiriliyor ve üç daire halinde çalışması öngörülüyor. Adalet Bakanı yine Kurulun Başkanı, müsteşar ise tabii üye. Kurulun bir Genel Sekreterliği olacak, Genel Sekreteri Kurulun önereceği adaylar arsından

Bakan atayacak. Hakim ve savcıların mesleğe kabul, meslekten çıkarılma, atama, nakil ve diğer özlük işleri Kurulun yetkisinde olacak. Keza, hakim ve savcıların mesleki denetimleri ve soruşturmaları Kurulun görevlendireceği müfettişler eliyle yapılacak. Kurulun Bakan ve müsteşar dışındaki üyelerinin 4’ünü cumhurbaşkanı hukukçu öğretim üyeleri ile avukatlar arasından atıyor. Yargıtay 3, Danıştay 2, Adalet Akademisi 1 üye, birinci sınıf hakim ve savcılar ise kendi aralarından 10 (7’si adli, 3’ü idari yargıdan) üye seçecekler.

Anayasa değişikliklerinin öngördüğü kısmı yargı reformunun bir parçasını da askeri yargıyla ilgili hükümler oluşturuyor. Buna göre, askeri mahkemeler savaş hali dışında sivilleri yargılayamayacak, askerler ise anayasal düzene yönelik suçları bakımından sivil mahkemelerde yargılanacaklar (m. 145). Ayrıca, genel olarak askeri mahkemeler (m. 145) ve bu arada Askeri Yargıtay (m. 156) ve

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (m. 157) “mahkemelerin bağımsızlığı” ve “hakim teminatı” esaslarına göre düzenlenecek. Başka bir ifadeyle, yürürlükteki metinde yer alan “askerlik hizmetlerinin gerekleri”nin de gözetilmesini öngören ibareler Anayasadan çıkarılıyor.

Anayasa değişikliği paketi son olarak Anayasa’nın Geçici 15. maddesini kaldırmak suretiyle, 12 Eylül yönetimine sağlanmış olan anayasal korumaya son veriyor. Halk tarafına onaylanması halinde bu değişikliğin ne ölçüde amacına hizmet edeceğini ve pratikte ne gibi sonuçlara yol açacağını şimdiden kestirmek zor olmakla beraber, yine de Geçici 15. maddenin kaldırılmasının sembolik önemini küçümsememek gerekiyor.

Eksikler ve yanlışlar

Bu satırların yazarı da dahil olmak üzere, Türkiye’nin daha hür ve demokratik hale gelmesinden yana olanların genellikle bu anayasa değişikliği paketini baştan beri desteklemesi, elbette bunun ne eksiksiz ve ne de yanlışsız olduğu anlamına geliyor. Her şeyden önce, cari sistemin “vesayetçi” özelliğinden haklı olarak şikâyet edegelen iktidar partisinin MGK, YÖK ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumları da demokratikleştirmeyi -hatta kaldırmayı- aklına getirmemiş olması şaşırtıcıdır. Ayrıca, bu paket ilk gündeme geldiğinde yazdığım gibi, Kürt sorununda “Demokratik Açılım” yapmaya çalışan hükümetin bu sorunun barışçı-demokratik çözümüne katkı yapacak hiçbir öneriye bu pakette yer verilmemiş olması da yadırgatıcıdır. Bu konuda akla gelmesi gereken önerilerin başında kültürel çeşitliliğin tanınması, ana dilde eğitim-öğretim yasağının kaldırılması ve vatandaşlığın yeniden tanımlanması gelmektedir.

Paketin, Anayasaya aykırılık değil de “isabetsizlik” anlamındaki yanlışlarına gelince: Bir kere, Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının artırılarak üye kaynağının çeşitlendirilmesi şüphesiz doğru olmakla beraber, TBMM’nin 17 üyeden sadece 3’ünü -o da kendisine önerilecek adaylar arasından- seçecek olması demokratik beklentileri karşılamaktan uzaktır. Artık genel oyla seçilecek olan Cumhurbaşkanının geri kalan üyeleri doğrudan ve dolaylı olarak seçecek olması bu demokratik meşruluk eksiğini telâfi edebilirse de; halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı bile, parlamento gibi çoğulcu bir temsil özelliğine sahip olmadığından, bu telâfi ancak kısmen olabilir.

Öte yandan Askeri Yargıtay’dan ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nden de Anayasa Mahkemesi’ne birer üye atanması uygunsuzdur. Başka bir eleştiri noktası da TBMM Başkanının ve özellikle de genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanlarının Yüce Divan’da yargılanacak olmalarıyla ilgilidir. Bunun, komutanların halihazırdaki fiili “dokunulmazlık”larını ortadan kaldırma yönünde bir adım olduğu söylenebilirse de, bu amaç pekalâ bu kişilerin Yargıtay’ın bir ceza dairesi veya ceza genel kurulunda yargılanmaları yoluyla gerçekleştirilebilirdi.

Hâlâ yeni bir anayasaya ihtiyaç var

Öte yandan, HSYK’ya üye seçecek olanlar arasında cumhurbaşkanına yer verilirken parlamentonun ihmal edilmiş olması da eleştiriyi hak etmektedir. Ayrıca, Kurulun yeni kompozisyonu içinde, dairelerin çalışmalarına da katılamayacak olan Adalet Bakanı’nın başkan konumunda olmasında bir sakınca olmamakla beraber, müsteşarın Kurulda yer alması isabetsizdir. Buna karşılık, Kurulun üyelerinin yarısına yakınının doğrudan doğruya hakim ve savcılarca seçilecek olması ise fevkalâde isabetlidir. Nihayet, hakim ve savcıların denetiminde kanunlar yanında “tüzük, yönetmelik ve genelgeler”in de referans olarak alınacak olması isabetsizdir; çünkü, özellikle genelgeler yoluyla yürütme ve idare yargının işleyişine müdahale edebilir. Nihayet, bu değişiklikler askeri yargının alanını daraltmakla beraber, onun genel yargı düzeninden özerk olan yapısını değiştirmemektedir. Oysa, ilk derece askeri mahkemeler korunsa bile, Askeri Yargıtay’ın ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin kaldırılması gerekir.

Sonuç olarak, eksik-gedikleri ve isabetsiz yanlarına rağmen bu değişiklikler yine de mevcut duruma göre ciddi bir ilerlemeyi temsil etmektedir. Ümit ederim ki, anayasa değişikliklerinin halk tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesi halinde, bu önemli adım hükümete ve diğer siyasi aktörlere Türkiye’nin yenibaştan hazırlanacak sivil-demokratik bir anayasaya halâ ihtiyacı olduğunu unutturmasın.

Açık Görüş, 18.07.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et