Taha Akyol yargı meseleleri üzerine tek taraflı, eksik bilgiye dayalı ve bazı olguları görmezden gelen yazılar kaleme almaya devam ediyor. Bunu yaptığı sürece ben de kendisinin görüş ve önerilerini değerlendirmeyi sürdüreceğim.
Bir kere daha belirtmek isterim ki Taha Akyol ile şahsî bir meselem yok. Kendisini sever ve sayarım. Düşünce ve gazetecilik hayatımıza önemli katkılar yaptığına ve ilerde de yapacağına kaniyim. Onun üzerinden yazılar kaleme almamın sebebi kendisini bir düşünce çizgisinin en mümtaz temsilcisi olarak görmem. Bu yüzden Akyol’a yönelik eleştirilerim kişisel bir tavır alma olarak değil hukukçu Akyol’a ve onunla aynı çizgideki başka hukukçulara eleştiri olarak görülmeli. Ayrıca Taha Akyol önemli bir gazetede sütun sahibi. Eleştirilere karşı kendini savunma imkânına sahip. Bundan dolayı da hukuk teorisi ve pratiği hakkındaki yanlış bakış ve yaklaşımları Taha Akyol üzerinden eleştirmek anlamlı, yararlı ve yerinde bir tutum olsa gerek.
Taha Akyol son yazısını HSYK’nın yaz atama kararnamesinin açıklanmasından hemen sonra yayınlandı: “Uyumlu HSYK”. Akyol yazısında HSYK’nın yürütme ile uyumlu hâle getirildiğini iddia ediyor ve bunun kısa hikâyesini anlatıyor. Tabiî yine eksik ve tek yanlı olarak…
Birkaç yıl öncesine kadar yargı bürokrasisi 1982 Anayasasına dayanarak kendi kendisini yeniden üreten bir kooptasyon sistemi kurmuş ve demokratik siyasetin ve siyasetçilerin HSYK’ya müdahale yollarını kapatmıştı. Ama bu HSYK’nın bir yerle “uyumlu” olmadığı anlamına gelmiyordu. O zamanlar HSYK bürokratik devlet iktidarına uyumluydu, hatta onu emrindeydi. Bürokratik vesayetin en önemli araçlarındandı.
AK Parti iktidarı 2010 referandumuyla kooptasyon sistemini kırmak istedi. Yargı bürokrasisi içinde seçimleri devreye sokmayı planladı. Savcı ve yargıçların katılacağı seçimlerde HSYK için her seçmenin bir adaya bir oy vermesi ilkesini getirmek istedi. Bu sistem HSYK’nın bir grubun kontrolüne girmesini engelleyecek ve onu çoğulculaştıracaktı. Bu sayede mesela ana örgütlü güç olan Cemaat’e mensup yargıçlar da, eskiden beridir var olan Atatürkçüler de HSYK’ya girecek fakat hiçbir grup tüm yapıyı kontrol altına alamayacaktı.
Bu düzenleme AYM’ne götürüldü. AYM düzenlemeyi iptal edince seçim sistemi liste usulüne döndü. Yani her yargı mensubu her aday için ayrıca oy kullanabildi. Sonuçta ana örgütlü güç olan Cemaat HSYK’yı kontrol altına aldı. Bu adım Cemaat’in kapalı devre devlet iktidarı halkasını tamamlamasını sağladı. Artık önünde onu durduracak bir mekanizma ve güç kalmamıştı. Taha Bey de bunu biraz isteksizce de olsa, daha doğrusu muhtemelen başta benimkiler olmak üzere eleştiriler kendisini sıkıştırdığı için görmezden gelemiyor ama hafife alarak hatta önemli ölçüde gizleyerek yoluna devam diyor. Diyor ki, “Seçimleri Cemaat’in etkili olduğu bir ‘liste’ kazandı… Sonra yaşananlar malum”. Bu kadar basit değil Taha bey. Keşke malum olanların neler olduğunu da bir yazsanız. Belki de mesele orada düğümleniyor.
Taha Akyol sonraki satırlarında iktidarın HSYK’yı kontrol altına almak için çabaladığını ve Yargıda Birlik adlı grubu açıkça desteklediğini yazıyor. Evet, öyle oldu. Ama Hükümet niçin bunu yapmaya ihtiyaç duydu? Kafasına gökten elma mı düştü? Taha Bey hükümet hangi amaçla ve gerekçeyle bunları yaptığını da açıklasa çok iyi olur. Yargıda Birlik Atatürkçülerin, Alevilerin, sosyal demokratların, Ülkücülerin ve bir grup muhafazakârın ittifakıydı. Buna rağmen seçimi kıl payı kazanabildi. Yani bu gruplar ittifak etmese her birini ezip geçecek bir karşı blok mevcuttu. Taha bey bu grupların niye ittifak yaptığını merak etmiyor mu? Hükümet aşkı mı bu insanları bir araya getirdi yoksa yargının bir grubunun tahakkümü altına girmesi mi? Ya böyle bir ittifaka rağmen neredeyse seçim kazanacak kadar güçlü olan diğer blok neyin nesiydi? Şimdi nerede? Ne yapıyor?
Taha Bey iktidarın çıkartılmasına önayak olduğu yargıyla ilgili kanunlardan bahsediyor ve bunları yanlış gördüğünü belirtiyor. Taha Bey kanunları TBMM yapar. Parlamenter sistemde olduğumuz için de iktidar doğal olarak TBMM’den kanun geçirtme gücüne sahip. İyi ama bu mesela İngiltere ve Almanya’da da böyle. Öyleyse neresi yanlış? Parlamento da mı yargıya hiçbir alanda hiçbir şekilde müdahale etmemeli?
Diyelim ki bu yanlış. O zaman yargıda Birlik grubu üyelerini teyakkuza geçiren ve bir araya getiren problem nasıl çözülecekti? Devamlı soruyorum ama bir türlü cevap vermiyorsunuz. Bir kere daha sorayım: Yürütme ve Yasama yargıdaki Cemaat yapılanmasına karşı harekete geçmeseydi yargıdaki Cemaat örgütlenmesi problem nasıl çözülecekti? Bunu yapmak için başka hangi yollar ve yöntemler izlenebilirdi? Önerilerinizi açıklayın tartışalım. İyi ve faydalı önerilerse onlara dayanarak hükümete ve yasamaya HSYK’dan elini çek diyelim.
Taha Bey, Fransa’yı örnek vermişsiniz ama HSYK benzeri yapılar her ülkede yok. Meselâ Almanya ve İngiltere’de böyle bir heyet bulunmuyor. Yargı bürokratlarının özlük işleri Adalet Bakanlığının çatısı altında hâllediliyor. Kaldı ki, seçilmiş siyasetçileri HSYK’dan çıkartsak bile HSYK’nın tarafsız ve âdil davranacağından nasıl emin olacağız? Türkiye yargıda kooptasyon sistemi tecrübesini berbat sonuçlarıyla yaşamadı mı?
Taha Akyol ve aynı düşüncedekiler yargı memurlarının da insan olduğu, zaaflara düşebileceği ve hata yapabileceği gerçeğini ihmâl ediyor. Hukuku yüceltme adına, daha doğrusu onun aracılığıyla, yargı bürokratlarını adeta kutsal, dokunulmaz kılıyor. Yaşanmış tecrübeleri görmezden geliyor ve demokratik bir sistemde toplumun doğrudan doğruya veya seçilmişler aracılığıyla yargıya dokunması gerektiği gerçeğini görmezden geliyor.
Bana öyle geliyor ki Taha Akyol’un bu tarzı ve yaklaşımı yargı meselelerini etraflıca tartışmaya da mevcut problemleri çözmeye de yeterince yardımcı olacak nitelikte değil.