Dünkü yazımda Zaman Gazetesi’ne kayyum atanması hakkında medya çevrelerinde dolaşan bilgileri ve yorumları derlemiştim. Bugün bu olayı ayrıca ele almak istiyorum.
Zaman gazetesine kayyum atanması kararına iki keskin bakış var. Biri atamayı haksız ve yanlış diğeri haklı ve doğru buluyor.
İlki diyor ki, Zaman bir gazeteden ibarettir. Şimdiye kadar sadece gazetecilik yapmıştır. Gazeteye kayyum atanması gazetenin gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda, kuşku yok ki, bu basın özgürlüğüne bir darbedir. Bu gelişme Türkiye’yi demokrasiden ve hukuk devletinden biraz daha uzaklaştırmıştır. Keyfî ve “otoriteryen yönetimi” güçlendirmiştir.
İkincisi diyor ki, Zaman sıradan bir gazete değildir; bir suç örgütünün uzantısıdır. Asıl sahibi ve idarecisi suç örgütünün başıdır. Gazete suç örgütünün sahte delil üretme, kumpas düzenleme çalışmalarında görev almaktadır. Bunun çok sayıda örneği ve delili vardır. Bu suç örgütü terör örgütüdür. Açılan davaların iddianamelerinde bu vurgulanmaktadır. Nasıl ki ABD’de El Kaide’nin bir yayın organına sahip olması düşünülemezse Türkiye’de de bir terör örgütünün gazetesinin olması düşünülemez, buna izin verilemez. Bu yüzden gazeteye kayyum atanması normal hatta gecikmiş bir adımdır.
Gerçek nerede yatıyor?
Sürmekte olan savaş aynı zamanda bir istihbarat savaşı. Biz sıradan vatandaşlar olarak istihbarat örgütlerindeki her bilgiye sahip değiliz. Bu yüzden, tam bilgiye dayalı yorum yapma imkânından mahrumuz. Nitekim bendeniz analizlerimi açık -herkesin ulaşabildiği- kaynaklarda yer alan bilgilere dayandırmaktayım.
Gülen Cemaati içinde çeşitli suçlar işlemiş bir OY(Otonom Yapılanma) olduğu kesin. Bu yapılanmaya terör örgütü denebilir mi, emin değilim. Hatırlanacağı üzere bu adlandırmayı OY icat etti. OY daha önce elinde olan Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla eski GKB İlker Başbuğ’a karşı “terör örgütü lideri” suçlamasını kullanmıştı. O zaman bunu garipsemiştim. Şimdi de OY’ya terör örgütü denmesi bana yeterince ikna edici görünmüyor. Bildiğim kadarıyla bir terör eylemleri yok.
Ancak, terör örgütü demenin zor olması organize bir suç örgütünün varlığı gerçeğini değiştirmiyor. Teşhiste zorluk bu yapılanmanın devlet dışında değil devlet içinde teşkilâtlanmış olmasından kaynaklanıyor. OY mensuplarının en operasyonel olanları devlet memuru sıfatını taşıyanlar. Nitekim OY’nın polis ve ordu içinde – yani silahlı- elemanlarının olduğu kesin. Bu OY’yı terör örgütü olarak nitelendirmeye yeter mi, bundan da emin değilim. Ama “organize suç örgütü” sıfatının OY tarafından tartışmasız hak edildiği kanaatindeyim.
OY geniş bir ağ üzerine oturtulmuş. Bu ağda yayın organları da yer alıyor. Bu yayın organlarının sivil ve/veya resmî kişi ve gruplara karşı kumpaslar ve tezgâhlar düzenlenmesine, sahte deliller üretilmesine, düzmece davalar hazırlanmasına katkıda bulunduğuna, OY’nın alandaki operasyonlarına destek verdiğine dair pek çok delil var. En azından üç büyük şehirdeki çöken casusluk davaları bunu ispatlamaya yeter. Dolayısıyla, OY’nın uzantısı ve destekçisi olan medya dışı ve medya içi her kuruluşta görev yapan kimselerin bazılarının suça bulaşmış olması ihtimâli göz ardı edilemez.
Ancak, bu söz konusu yayın organlarında çalışanların hepsinin peşinen suçlu olduğu, suçla mücadele ve suçlulara ulaşmak için gazetelere el konması gerektiği anlamına gelmez. Daha önce de yazmıştım, bence takip edilmesi gereken yol şirketler meselesinde olsun yayın organları meselesinde olsun toplu el koymalar veya suçlamalar yerine hakkında somut suçlara bulaştığına ilişkin kuvvetli deliller olan kişiler hakkında hukukî takibat yapılması.
Bunun dışına taşmak istenmese de yanlışlara ve mağduriyetlere sebep olabilir. Bu da OY ile mücadelede en önemli güç kaynağı olan ahlâkî meşruiyetin kaybedilmesine veya zayıflamasına yol açabilir.
Yeni Yüzyıl, 06.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/zamana-kayyum-1560