Yusuf Şevki Hakyemez – Taban, Yüksek Yargı’ya ‘artık yeter’ dedi

Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesinin ardından Türkiye’de yargı ile ilgili çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Referandum sonuçlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasından sonra HSYK’nın üye sayısı 22’ye yükselince, bu amaçla kurulun 10 asıl ve 6 yedek üyesi adli ve idari yargı hâkim ve savcıları arasından seçilmiştir.
Böylece adli ve idari yargıdaki ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar hakkında karar verme yetkisine sahip HSYK’da bu mahkemelerde görev yapan 11 bin civarındaki hâkim ve savcı temsil imkânını elde etmişlerdir

17 Ekim Pazar günü yapılan seçim sonuçları kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Sonuçlara bakıldığında asil ve yedek üyelikleri kazananların tümünün aynı listenin adayları olduğu görülmektedir. Son yıllarda yargı ile ilgili değişik konularda adı sıklıkla duyulan YARSAV’ın desteklediği listedeki hiçbir adayın seçilenler arasında yer almaması da göze çarpmaktadır. Öte yandan, gerçekleştirilen seçimlerde hem adli hem de idari yargıda tek listenin blok halinde tüm asıl ve yedek üyelikleri kazanmasının aslında anayasa değişikliği ile amaçlanan HSYK’nın çoğulcu oluşumu ile bağdaşmadığı akla gelmektedir. Bunun yanında seçilen listenin içerisinde Adalet Bakanlığı’nda bürokrat olarak görev yapan üç üyenin bulunması ise bakanlığın seçimlerde etkin rol oynadığı yorumları yapılmasına neden olmuştur.

SEÇİM YÖNTEMİNİ ANAYASA MAHKEMESİ BELİRLEDİ

Sondan başlayarak belirtmek gerekirse; Adalet Bakanlığı’nda bürokrat olarak idari görevde bulunan hâkim ve savcıların HSYK seçimlerine katılmasına engel bir durum olmadığına göre, seçilen 10 asıl üye içerisinde bu biçimde Adalet Bakanlığı bürokratlarının yer almasında hukuken bir sakınca olduğu söylenemez. Nitekim YARSAV’ın desteklediği listedeki adaylar arasında da bu biçimde idari görevlerde bulunanlar yer almaktaydı. Bugüne değin Adalet Bakanlığı bürokratları arasından yüksek mahkeme ve HSYK üyeliğine seçilenler az değildir. Kaldı ki HSYK seçimlerinde seçmen olarak oy verme hakkına sahip olan kişilerin aynı seçimde aday olmasına karşı çıkmanın hukuksal açıdan tutarlı bir açıklaması olamaz. Bu bağlamda yapılan diğer bir eleştiri ise Adalet Bakanlığı’nın kazanan listeyi desteklemesidir. Adalet Bakanlığı bu biçimdeki iddiayı yalanlamıştır. Ayrıca, adaylık aşamasından seçimin sonuçlanmasına kadar geçen tüm sürecin Yüksek Seçim Kurulu’nun yönetimi ve denetimi altında gerçekleştiği ve herkesin gizli oy kullandığı bu seçimde bakanlığın böylesine bir müdahale ile süreci etkilediğine dair somut bir veriyi yetkili merci olarak YSK’nın da ortaya koymadığı belirtilmelidir. Kaldı ki, bu tür müdahalelere karşı ülke içerisinde en sert tepkiyi verecek konumda olan, görevleri boyunca yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayabilmek için değişik yerlerden gelebilecek talepleri reddetmekten başka bir seçeneği bulunmayan hâkim ve savcıların, HSYK’ya gönderecekleri üyeleri seçerken bu biçimde bakanlığın telkinlerinin etkisinde kalıp oy verebileceklerini düşünmek bile hâkim ve savcılar açısından oldukça rahatsızlık verici bir durumdur. Gerçekleştirilen tüm demokratik seçimlerde olduğu gibi burada da seçim sonuçlarına saygı duymak gerekmektedir.

İkinci olarak, adli ve idari yargıdaki seçimlerde fire vermeden blok halinde bir listenin seçimi kazanmasının yeni HSYK’da amaçlanan çoğulcu yapıyı olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Ancak bu durumun önemli ölçüde benimsenen seçim sisteminden kaynaklandığı unutulmamalıdır. Burada uygulanan seçim sisteminin Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliği paketi ile ilgili verdiği 7.7.2010 tarihli iptal kararı ile ortaya çıktığını özellikle vurgulamak gerekir. İptal kararından önceki şeklinde, HSYK üyeliği için yapılacak seçimde adli ve idari yargıdan seçilecekler için her bir hâkim ve savcının “ancak bir aday için” oy vereceği ve en yüksek oy alanların sırasıyla asil ve yedek üye seçileceği öngörülmekteydi. Ancak Anayasa Mahkemesi bu sistemi iptal edince her bir seçmen, kaç kişi seçilecekse o kadar adaya oy vermek durumunda kalmıştır ve sonuçta gerçekleştirilen seçim, işte bu nedenle adeta listelerin yarışı biçiminde tecelli etmiştir. Çoğulculuğu gerçekleştirmede en yüksek özeni göstermesi beklenen Anayasa Mahkemesi’nin, bir yargı mercii olarak, hukuken kendisine tanınmayan bir yetkiyi kullanmakta ısrar ettiği bir aktivizmle iptal kararı vermesi sonrasında böyle bir sonucun ortaya çıkmasının sorumluluğunu başka yerlerde aramak tutarlı değildir. Hukukun çizdiği yetki sınırları dışına çıkılarak denetim yapıldığında, verilen kararların her zaman bu biçimdeki hesapları yapanların öngördüğü sonuçları vermeyeceğini gösteren belki de en tipik örneklerden birisi Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı olmuştur.

YARSAV’ın desteklediği listedeki adayların aldığı oy oranının düşüklüğü HSYK seçimlerinde göze çarpan bir diğer sonuç olmuştur. Aslında YARSAV’ın yargı içerisindeki konumu açısından bakıldığında birliğin desteklediği adayların bu seçimde yüksek oy alamamasını sürpriz olarak görmediğimizi belirtmeliyiz. Çünkü YARSAV, yargı mensupları içerisinde ilk derece mahkemelerinden ziyade Yargıtay ve Danıştay düzeyinde ve HSYK’da güçlü olan bir birliktir. Üye profiline bakıldığında YARSAV’ın adli ve idari yargıdaki ilk derece mahkemelerindeki gücünün aslında yüksek yargıdakinden çok daha gerilerde kaldığı rahatlıkla fark edilmekteydi. Buna rağmen YARSAV, özellikle HSYK, Danıştay ve Yargıtay’daki ağırlığı sayesinde yargı içerisinde sesi daha da gür çıkan bir meslekî birlik halini almıştı. Nitekim seçim sonuçları, bir yönüyle ilk derece mahkemelerindeki hâkim ve savcıların meslekî bağlamda yüksek yargı ile ilgili tepkilerini YARSAV’a oy vermeyerek ortaya koyduklarını da göstermektedir. Son seçimde adli ve idari yargı ilk derece mahkemeleri düzeyinde geniş tabana dayalı bir seçim gerçekleştirilince YARSAV’ın yargıdaki temsil gücü daha açık biçimde ortaya çıkmış oldu. Zaten YARSAV, muhtemelen sadece yüksek yargıda güçlü olduğunu bildiği ve ilk derece mahkemelerindeki hâkim ve savcıların katıldığı bir yarışta şansı olmadığını tahmin ettiği içindir ki, anayasa değişikliği paketine ilişkin olarak yoğun bir hayır kampanyası yürütmeyi tercih etmişti.

YENİ HSYK’YA DÜŞEN GÖREV

Son yıllarda kamuoyunu meşgul eden kimi önemli davalar dolayısıyla yargıda yaşananlar, aslında Türkiye’de ideal anlamda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ne derece ihtiyaç duyulduğunu da tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır. HSYK’nın bugüne kadarki yanlış ve eleştirilen kararları ile son anayasa değişikliği sürecindeki farklı kesimlerin endişe ve yapıcı eleştirilerini de göz önünde bulundurarak yeni yapısıyla HSYK’nın “iyi bir başlangıç”la göreve başlaması gerekmektedir. Gelinen noktada tayin, terfi ve özellikle yüksek yargıya üye seçme gibi hayati konularda HSYK’nın geliştireceği ölçütlerde arkadaşlık, ideolojik yakınlık ve benzeri sübjektif ölçütler yerine liyakati öne çıkaran objektif şartları somutlaştıran düzenlemelerin benimsenmesi artık bir zorunluluk halini almıştır. Atılacak bu tür adımların yargının işleyişi açısından bugüne değin var olan yanlışları da ortadan kaldırarak kurulun saygınlığına daha fazla katkı sağlayacağı ve kurulun ancak bu sayede demokratik hukuk devletindeki gerçek işlevine uygun hareket etme imkânına kavuşacağı unutulmamalıdır.

Zaman-Yorum, 22.10.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et