Yüksek Seçim Kurulu’nun iptal kararı üzerine değerlendirmeler gerek iktidar gerek muhalefette ateşli ve hiddetli yorumlara yol açtı; iktidar cephesi bu kararın kendi tezlerini (“oylar çalındı”) teyit ettiğini savunurken, muhalefet ise kararın hukukî olmaktan ziyade siyasî olduğunu ifade etti. Şüphesiz, kararı hukuk terazisinde tarttıktan sonra bir kanıya varmak gerekir, gelgelelim her iki tarafın medyasında ve kanaat oluşturucularında bu türden bir faaliyete rastlandığı pek söylenemez.
AKP tarafı sıklıkla şu tezi ileri sürmüştü: “Oyların %10’u yeniden sayıldı, fark 13 bine düştü. Tamamı sayılsaydı fark kapanırdı.” Gelgelelim bu tezi destekleyecek verilere sahip değiliz. Oy farkı düştü, evet, ama oyların tamamının sayıldığı 6 ilçe sebebiyle düşmedi; (1) geçersiz oyların yeniden sayımı ve hatalı biçimde geçersiz sayılan bazı oyların geçerli kabul edilmesi, (2) sisteme hatalı girilmiş sandık sonuç tutanaklarına dilekçeyle yapılan itirazların, ilçe seçim kurullarınca yine tutanak üzerinden değerlendirilerek kabul edilip, doğru rakamların sisteme girilmesi neticesinde azaldı. Tamamının sayıldığı 6 ilçede ise kayda değer değişiklik olmadı.
Bir başka tez: “Tümü yeniden sayılsaydı seçimin iptaline gerek kalmazdı.” Acaba gerçekten öyle mi? Bir an için tümünün sayıldığını farzedelim. Ve diyelim ki yine İmamoğlu önde çıktı. AKP muhtemelen yine iptal başvurusu yapacaktı, zira gerekçede YSK’nın iptal sebebi diye sunduğu iki husus (memur olmayan sandık görevlileri; bazı sandıklardaki eksik/usûlsüz sayım döküm cetvelleri) yine sözkonusu olacaktı. AKP yine bunlara dayanarak iptal isteyecek, YSK muhtemelen yine kabul edecekti. Görünen köy kılavuz istemez. Öte yandan, bu yeniden sayımın neticesinde Binali Yıldırım kazanmış olsaydı, CHP olağanüstü iptal başvurusu yapabilir miydi? Hangi sandık görevlisinin memur olup olmadığının bilgisine CHP nasıl ulaşacaktı? (YSK seçimden önce sandık kurulu üyelerinin listesini partilerle paylaşmamıştı). Veya YSK iptal gerekçeleri arasında göstermese de AKP’nin dilekçesinde yer alan kısıtlı seçmenlerin listesine? Bunlar hep yürütme erkinin imkânları iktidar partisi yararına kullanılarak elde edilmiş bilgiler. Yani CHP’nin haberi bile olmazdı böyle bir potansiyel iptal sebebinden.
Anlaşıldığı kadarıyla YSK hem usûlsüz atanan sandık başkanı ve üyelerinin bulunduğu hem de sayım döküm cetvellerinin hatalı olduğu belirli sayıda sandığı şaibeli saymış, oradaki toplam oya bakarak bunun iki aday arasındaki farkın üstünde olduğunu görerek iptale gitmiş. Öte yandan, kısa kararda sadece usulsüz sandık kurulu teşkili dolayısıyla seçimin iptal edildiği yazıyordu; yani seçim sonucuna müessir olsun olmasın, karar tam kanunsuzluğu işaret etmişti. Oysa olağanüstü itiraz kanunsuzluk gerekçesiyle yapılamaz. Ancak seçim sonucunu müessir hâller dolayısıyla yapılabilir. YSK’nın belirttiği husus tam kanunsuzluğu işaret etse de, hem bu gerekçeyle olağanüstü itiraz yapılamayacağı, hem de aynı YSK’nın 31 Mart sonrası farklı il ve ilçelerde muhalefet partilerinin sandık kurullarının teşkili hakkında yaptığı benzer itirazları oybirliğiyle reddetmesi göz önüne alındığında, bu başvuruyu da reddetmesi beklenirdi. (Kısa kararda yer almayan hususların gerekçeli karara dâhil edilmesi de ayrıca eleştirilmeye açık). Yok eğer usûlsüz oluşturulan sandık kurullarının yaptıkları işlemlerin seçim sonucuna müessir olduğu iddia ediliyorsa, bu durumda YSK’ya düşen görev hangi sandıklarda ne şekilde sonuca tesir edildiğini tek tek ortaya koymaktı. Bunu yapmadı. Muharrem Sarıkaya’nın haberturk.com.tr’deki yazısına bakılırsa, iptale gerekçe gösterilen sayım döküm cetveli hatalarının ise birleştirme tutanaklarına birkaç sandık hariç doğru biçimde işlendiği görülüyor.
Sandık kurulunun teşkilinde usulsüzlük olması ile bu kurulların seçim sonucuna müessir usulsüzlükler yapması farklı şeylerdir. Kanuna göre sandık başkanlarının mutlaka memur olması lâzım, ayrıca bir memur üye daha var, fakat bu üye eğer o muhitte yeterli sayıda memur yoksa memur olmayanlardan atanabiliyor. Belirli sayıda sandık başkanının memurlar arasından atanmayışı gerçekten kanunsuz bir hadisedir, bu kesin. Fakat YSK önceki içtihatlarında, seçim sonucuna tesir etmeyen, seçmenin iradesini sakatlamayan, sadece ilçe seçim kurullarının hatasından kaynaklanan bu nevî usûlsüzlüklerin iptal sebebi olamayacağına hükmetmişti. Mantıken de böyledir zaten: Sandık başkanının memur olması ya da olmaması, sandığın içine giren oyları etkilemez. Sayım işlemlerinde de olumsuzluk getirmez. Zira sayımı yapan 7 kişilik sandık kurulunda her partinin temsilcisi var.
Bazı sandıkların sonuçları tutanağa geçirilirken veya YSK’nın veri sistemine girilirken hatalar veya manipülasyonlar yapıldığı görülüyor. Bunlar araştırılmalı, eğer kasıtlı yapıldıysa failler cezalandırılmalı. Bu şekilde hatalı girilen 6-7 bin civarında oy, ilçe seçim kurullarına dilekçeyle yapılan itirazlar neticesinde tutanaklar kontrol edilerek düzeltildi, böylece fark 13 bine geriledi. Bunun dışında, 13 binlik farkı da kapatacak bir tutanak/veri girişi hatası -bilindiği kadarıyla- bulunmuyor.
Sandık kurullarının usulsüz oluşturulmasının otomatikman seçim sonucunu etkileyeceği varsayılmış, anladığım kadarıyla. Hâlbuki hukuk varsayım üzerinden hareket etmez. Kaldı ki usûlsüzlüğü bir memur da pekâlâ yapabilir. YSK burada memuru, memur olmayandan daha güvenilir addediyor; devletçi bir önyargı bu. Doğrudur, kanunda sandık başkanının memur olması hükmü var, buna uyulmalıydı. Ancak bu kuralın ihlâl edilmesi otomatikman sandık sonucunu etkiler mi? Diyelim ki X ilçesindeki N no’lu sandığın başkanı memur değil. YSK bu sandığın sayım döküm cetvellerini ve sandık sonuç tutanaklarını karşılaştırıp, gerekirse o sandıktaki oyları yeniden sayıp doğru neticeye ulaşmalıydı.
Hem sandık başkanı/üyesi memur olmayan hem de sayım döküm cetveli eksik/kayıp olan sandıklar hesaba katılarak iptal kararı verilecektiyse… bu durumda öncelikle sözkonusu sandıkların tutanaklarına tek tek bakılıp, gerekirse yeniden sayılmalıydı. Sayım döküm cetveli eksikse, bu mutlaka sandık sonuç tutanağının da eksik/hatalı olduğu anlamına gelmez. Önemli olan sandık sonuç tutanağıdır, sisteme işlenen odur. “Bu tutanakların sağlamasını yapmak için bize gereken sayım cetvelleri eksikti, o yüzden bu sandıklardaki oylar şaibelidir” diyorlarsa, bu mantık da hatalı. Oy çuvalları parti temsilcilerinin önünde sayıldıktan sonra yine bu üyelerin ve polisin nezaretinde ilçe seçim kuruluna götürülüyor. Bu süreçte kim çuvaldaki oyları eksiltebilir ya da dışarıdan oy ekleyebilir? Kaldı ki işbu sandıklarda Binali Yıldırım’ın oyunun daha fazla olduğu belirtiliyor.
Kısacası, YSK kararının kamuoyunu tatmin edecek bir hukukî temele dayanıp dayanmadığı noktasında ciddi bir ikna problemi yaşadığı görülüyor. Nitekim bu yüzden, taraflar karardan ikna olmak ve konuyu kapatmak yerine, yine bildiklerini okuyorlar.
Can Beysanoğlu, 27 Mayıs 2019