Geçen haftaya damgasını vuran MİT krizi bitmiş gibi görülüyor, ama olup bitenler daha uzun süre ilginç sonuçlar yaratmaya devam edecek. Önümüzdeki günlerde, aylarda yaşanan birçok gelişmenin başlangıç noktası olarak bu krizi anacağız. Tahminim bu yönde. Yani MİT krizi bir milat…
Bu, birçok olumlu şeyin miladı olabilir eğer krizden ‘doğru dersler’ çıkarabilirsek. Demokrasinin derinleşmesi, Kürt sorununun çözümü, hukuk devletinin tahkimi ve demokrasi blokunun yeniden inşası bunların başında geliyor.
Kriz bize gösterdi ki Kürt sorunu çözülmeden demokratik istikrar pek mümkün değil. Sorunun çözümü de ne gizli kapaklı müzakerelerle mümkün, ne de silahlı mücadeleyle. Cesur ve vizyoner siyasetin yapabileceği bir iş bu.
Öte yandan kriz, MİT’i tartışmaların odağı haline getirdi. Son müsteşar Hakan Fidan’ı savunmak adına MİT’i topyekûn aklama girişimleri olsa da Türkiye değişirken MİT’in olduğu gibi kalması mümkün değil. Herhalde Müsteşar Fidan da MİT’te statükonun devamı için değil eski yapıları temizlemek ve dönüştürmek için bulunuyor. Şimdiye kadar siyasal iradeye ne bilgi ne de hesap veren MİT ‘eski Türkiye’nin dayanaklarının başında geliyordu. ‘Karanlık Türkiye’nin karanlık kutusu MİT’ten başka bir şey değildi.
Bence bu kriz MİT’teki dönüşümü, yenilenmeyi ve temizlenmeyi hızlandıracak. Müsteşar Fidan’ın dile getirdiği gibi MİT’in ‘dış istihbarat örgütü’ olarak yeniden yapılandırılması gerekiyor, kendi vatandaşlarını takip etmek, fişlemek yerine… MİT’in böylece Türkiye’nin dış ve bölgesel politikasıyla eşgüdüm halinde hareket etmesi sağlanabilir.
Bunun ne kadar acil ve önemli olduğunu anlamak için Hatay’da bazı MİT mensuplarının Suriyeli bir muhalif albayı, Esad yönetimine teslim ettiği skandalı hatırlamak yeterli. Türkiye Esad rejimini değiştirmek için tüm dünyayı harekete geçirmeye çalışırken MİT’ten birileri Esad rejimine çalışıyor. Olacak iş değil…
Krizin fırsata çevrileceği bir diğer konu Kürt meselesi. Kriz, PKK ile MİT’in yürüttükleri Oslo görüşmeleri üzerinden patladı. Hükümet de ‘hedef’e kendisinin de girdiğini düşünüp tedbir aldı, yasa değiştirdi. Bu arada konunun birçok boyutu tartışıldı, eleştirildi. Ama tartışılmayan ve eleştirilmeyen bir şey vardı; MİT’in PKK ile yaptığı görüşmeler. Yani, toplum da siyaset de terörü bitirmek adına PKK ile MİT’in görüşmesini normal buldu.
Bu kapı artık ardına kadar açık. MİT, bundan böyle arkasına son düzenlemenin korunağını da alıp PKK’yı ikna edebilmeli silahsızlanmaya. Mademki MİT ‘müzakereci’ bir perspektiften bakıyor meseleye ve mademki hükümet de bu duruşun arkasında, o zaman görelim bu sonucu. Belki başlangıç olarak AK Parti hükümeti, özellikle de Başbakan ve İçişleri Bakanı kamuoyu önünde kullandıkları ‘güvenlikçi’ dili bırakıp ‘diyalogcu’ yaklaşımlarını gösterirler. Böylece taraflar arasında güven tesis edilir, diyalog yeniden başlar…
Bunlar umutlar, eğer krizden bir fırsat yaratmaya niyetlenirse siyaset kurumu. Ama olup bitenlerden farklı sonuçlar da çıkarabilirler. Öyle olunca da MİT’teki statükoya dokunulmaz, ‘eski unsurlar’ yeni sahiplerin bazı hizmetlerini görmek karşılığında serbest bırakılabilir. Kürt meselesinde çözüm için inisiyatif almaktansa ihale tekrardan, ama artık güvenilen, askerde kalabilir. AK Parti kendini iktidara taşıyan ‘büyük demokratik koalisyon’un unsurlarını tek tek tasfiyeye kalkışabilir. Bunu yaparken yeni ittifaklar da kurabilir. Uzun süredir kulağına; ‘Sizinle bir sorunumuz yok. Şu liberaller ve cemaati sırtınızdan atın, başımızın üstünde yeriniz var’ diyenlerin sözünü dinlemeye karar verebilir.
Açıkçası ben bu krizden böyle bir ‘reaksiyoner’ kapanma yerine demokratik bir sıçramayla çıkılmasını bekliyorum. Eğer Kürt meselesinde yeni inisiyatifler alınır, güvenlikçi yaklaşımlar terk edilirse; MİT’te yeniden yapılanma süreci devam ettirilirse; demokrasi blokunu yeniden inşa edici bir siyaset dili geliştirilirse bu krizden ‘demokratik süreci’ tahkim edici bir ders çıkarıldığı anlamına gelir. Yok, bunlar olmazsa ‘Yeni Türkiye devrimi’nin kendi çocuklarını yediği süreç başlamış demektir…
Zaman, 21.02.2012